"Ne demek istiyorsunuz, Bay Lim? Sizi anlayamıyorum." Orta yaşlardaki doktor, rahatsız edici derecedeki sıklıkta burnundan kayan kalın camlı, çerçevesiz gözlüğünü son bir kez olması gerektiği yere usulca iterken daha açıklayıcı konuşmayı denedi.
"Demek istediğim Bay Byun, belki de yarın sizi randevu için aradığımda siz telefonunuzu bir yabancıya açacaksınız. Ne yazık ki, yakın geçmişinizi zamanla unutacaksınız." Genç çocuk, şaşkınlık ve endişeden istemsizce açık kalan ağzını kapatma gereği duymadan konuşmaya çalışırken; hemen karşısında gözleri yavaşça dolan ve bunların hepsinin kötü bir şaka olduğunu duymak istermiş gibi kendisine parıldayan gözlerle bakan genç çocukla göz teması kurmamak için büyük çaba sarf eden doktor, masasında duran renkli kalemlere odaklandı bir süre. Ancak bu şekilde gözyaşlarına engel olabilirdi.
Orta yaşlardaki adamın çeşitli mavi renkli dosyalarla ve beyaz kağıtlarla kaplı masasının karşısındaki sandalyeye son 13 senede istemediği kadar çok sayıda hasta oturmuştu. Fakat Bay Byun'un, insanların genelde filmlerde rastlayabildiği bu akılalmaz hastalığı, yetişkin doktor için de beklenmedik bir durumdu. Belki genç çocuğun hastalığı, ölümcül bir hastalık olsaydı, bu şimdikine kıyasla çok daha iyi bir durum olabilirdi.
Tanrı şahit, yetişkin doktor, karşısındaki gence onun rahatsızlığını çok daha açıklayıcı bir şekilde tekrar ve tekrar açıklasa bile, genç çocuğun bu durumu anlayamayacağını biliyordu. Bundan daha doğal başka bir şey olamazdı.
"B-bu mantıklı bile değil." Titreyen elleri tişörtünün eteklerini bulup orayı sıkıca sararken tereddütün kolaylıkla anlaşılabildiği ürkek sesiyle yanıtladı doktoru uzun süren sıkıcı sessizliğin ardından.
Ve evet, mantıklı değildi. Henüz 23 yaşındaydı. Hayatının en eğlenceli dönemlerini unutarak geçiremezdi. Bunu hak edecek ne yapmıştı ki?
Byun Baekhyun'un istemeyeceğiniz kadar sıradan geçen bir hayatı vardı. Özlediğinde arayabileceği, sıkıntılarını anlatabileceği ya da en basitinden para isteyebileceği bir ailesi yoktu. Belki biraz eğlenceli sayılabilecek bir 3 lise yılı geçirmişti. Aşk hayatı, susuzluktan ölmek üzere olan bir kervan yolcusunun çölde serap görüşünü andıran, lise yıllarında babasından kalmış eski kamerasıyla, genelde, geçirdiği -kısmen- sıkıcı günleri kaydeden ve sigara gibi kötü alışkanlıklardan sakınmak bir yana dursun, isimleri geçtiğinde midesi bulanan sıkıcı ve yine sıkıcı bir gençti.
Tüm bunlar bir köşede dursun, zaten geçmişimizde ve günümüzde kim hak ettiği hayatı yaşayabiliyordu ki? Belki biraz daha olgun düşünülebilse, bu durumu anlamak daha kolay bir hâle gelebilirdi. Yine de bunu, genç çocuktan istemek büyük bencillik olurdu. Bay Lim biliyordu ki, Baekhyun'un bulunduğu duruma anlayış göstermesi, ancak zamanla mümkün olabilirdi. Buraya kadar her şey çözülebiliyordu. Fakat senelerdir oturduğu koltukta bir şeyler başarmaya çabalayan seyrek saçlı doktor, bu hastalığın çözümünün tam olarak nereden geçtiğine mantıklı bir cevap bulamıyordu.
Doktorun gözlerine bakmaya devam etmenin ona bir yararı olmayacağını anladığında ve odadaki sessizlik derinleşerek daha da rahatsız edici hâle gelmeye başladığında, üzerindeki endişeden dudakları titreyen genç çocuğun düşündüğü tek bir şey vardı:
Yalnızca o günü hatırlamak.
Hayatında ne dünü olacaktı, ne de yarını. Kelimenin tam anlamıyla: Ânı yaşayacaktı.
-
[2 Sene Sonra]
Genç çocuk, cılız bacaklarından dar deniz mavisi kotunu geçirirken adını sabırla tekrarlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
remember | chanbaek
Short StoryByun Baekhyun, dün gördüğü yüzü bugün hatırlayamaz hâle geldiğinde, henüz 23 yaşındaydı. Bu hikâye bolca koyu mavi lens içerir.