diary

4.2K 464 124
                                    

Y/N: Bundan sonra anlatım Baekhyun'un ağzından olacak. Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin. İyi okumalar~

Her gününüzün bir önceki günden çok daha muazzam geçtiğini düşündüğünüz oldu mu? Yanıtınız tereddütsüz bir şekilde evet ise, seçilmiş kişisiniz demektir. Ya da peri masallarının dertsiz tasasız baş kahramanı falansınızdır. Ne mutlu size.

Etrafıma üstünkörü kısa bir süre göz attığımda, herkes gözüme tasasızmış gibi görünürdü. Fakat biliyorum ki hepimizin (evet, senin de) bir yerlerinde açığa vurmaktan çekindiği bunalımları var. Tanım belki biraz garip olmuş olabilir fakat öyle. Bir yanınız tamamıyla mutlu iken; diğer yanınız mutlu tarafınıza inatmış gibi hiç olmadığı kadar depresiftir. Yani en azından etrafıma baktığımda kısa bir süre önce tanışmış olsam bile, insanların her iki yönünü de rahatlıkla görebiliyordum.

Ta ki hastalığım ilerleyip bugün gördüğüm yüzü yarın hatırlayamayacak hâle gelene kadar.

Yine, yeni bir sabah. Değişen bir şey yok. Ben yine hatırlamıyorum. Her sabah, akşamdan kalma gibi hiçbir şey hatırlamazken yeni bir sabaha uyanmak... Ne klişe ama.

Bazıları, nankörlük ettiğinin farkında bile olmadan hatırlamamayı ister. Kötü anıları bir sabah uyandığında hafızasından silinmiş bir şekilde bulunsun ister. Bulundukları her çöküş anında uyumayı seçip onları bu hâle sürükleyen her neyse, hepsini unutabileceklerini düşünürler.

Ben ise kötü de olsa bir şeyleri hatırlayabilmek istiyorum. Çok da imkansız bir şey istemiyorum, değil mi? İyi anılarım da, kötü anılarım da bana sormadan bir sabah yok olup gidiyor.

Bulunduğum durumu sizlere çok daha iyi anlatabilmek için bir benzetme yapacağım:

Sahildeki kumlardan yapılmış bir kumdan kale, benim iyi-kötü anılarımsa; bu durumda kıyıya tüm acımasızlığıyla vuran dalgalar da yakamı 2 senedir bırakmayan ve bırakmaya da pek niyetli görünmeyen hastalığım oluyor. Anılarım ne kadar güçlü olurlarsa olsun, hastalığımdan kaçamıyor.

Sanırım artık bulunduğum durumu çok daha iyi kavrayabiliyorsunuz. Ne acınası bir hayat, öyle değil mi?

Gözlerimi yeni bir sabaha açtığımda hissettiğim tek şey ağzımın bir çöl kadar kuru ve susuz olduğuydu. Ayaklarımı sürüye sürüye mutfağa ilerleyip mutfak tezgâhından hiçbir zaman ayrılmayan bardağımı alarak birkaç küçük yudumla susuzluğumu giderdim.

Bardağım ya da sürekli kullandığım eşyalarım gözümün önünde bulunmalıydı. Doktorumun dediğine göre hafızamı zorlamamam gerekiyormuş falan filan. Yani bunu henüz hastalığımı yeni öğrendiğim sıralarda söylemişti. Bu sözünü nasıl hatırlayabildiğimi bilmiyorum. Belki de üzerimde büyük bir etki bırakmıştı ve ben de hatırlamıştım. Ya da bir yerlere not almıştım. Minnettar olmalıydım. Hâlâ bir şeyler hatırlayabiliyorsam, sorgulamayı kesip minnettar olmalıydım.

Ara sıra zihnime dolan ve tekrarlanan cümleleri neden hatırladığıma dair sorular sormak ve bunlar üzerinde düşünüp vakit öldürmek koca bir saçmalıktan öteye geçemezdi benim için. Herhangi bir şeyi ya da herhangi bir kişiyi anımsayabiliyorsam yalnızca bunun keyfini çıkarmalıydım.

Adımı hatırlayabilmek, yaşadığım yeri, hastalığımı ve o hastalığın bilinmeyen sebebini... Azlardı ama varlardı işte.

Alnıma düşerek gözlerime giren sarı perçemlerimi mutfak masasında duran (neden orada olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok) siyah bağlama tokamla tutturdum. Eskisine nazaran serinlemiş hissediyordum. Pijamalarım hâlâ üzerimdeydi ve bugün yalnızca diğer günlerde de olduğu gibi günlük almak için dışarıya çıkacaktım.

remember | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin