Yalnızca çok küçükken yaşadığım doğum günlerim zihnimde beliriyor ara sıra. Annemin bana her doğum günümde yapmaktan çekinmediği damla çikolatalarla süslü çilekli pasta ve yine her doğum günümde bana hediye edilen hatıra defterleri belki de en net olanları. Yine de birileri benden dilek tutmamı istemiş miydi şu ana kadar? İşte orası benim için koca bir bulanıklıktan ibaret ne yazık ki.
Ben her zaman birileri rica etmediği halde hep dilek tutar, hatırlamayı dilerdim. Kabul olmayacağını bildiğim halde utanmazca yapardım bunu. Ama bu sefer belki de hayatımda ilk defa biri -benim isteğim dışında- benden dilek tutmamı istemişti. Ve belki de ben hayatımda ilk defa birinin isteği üzerine dilekte bulunacaktım.
Karşımdaki uzun boylu gencin çatılan kaşları belki de sinirlenmiş olduğunun bir göstergesiydi. Ama yine de kızgın olması, benden bir dilek tutmamı istemiş olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Hayatımda ilk defa dilek tutmam isteniyordu ve elbette bu fırsatı kaçıracak kadar aptal değildim.
Doğum günüm için bir dilekte bulunmamı isteyen oydu ve ben de oldukça masum bir şekilde ismini öğrenmeyi dilemiştim. Ona nasıl sesleneceğimden bile emin değildim ve bu benim en doğal hakkımdı. Sinirli olması hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. Azıcık bile korkmamıştım, azıcık bile.
Kısa bir zaman için çatılan kaşları düzleştiğinde derin bir nefes alıp sağ eliyle gözlerine giren saçlarını geriye attı. Gözlerindeki lensler daha da ön plana çıktığında yutkunmadan edemedim. O koyu mavi lensleri ben taksam kesinlikle ürkütücü derecede çirkin görünürdüm fakat nasıl oluyordu da bu yabancıda sanki gerçek göz rengiymiş gibi doğal görünebiliyordu? Yalnızca kendine yakıştırdığı için mi -kendine yakışmıyordu; acayip derecede çok yakışıyordu- takıyordu, yoksa gözünde bir problem olduğu için sürekli mi takıyordu? Sormak istediğim çok şey vardı fakat tüm bunların içinden en çok ismini merak ediyordum. Sadece kendini bana tanıtmasını istiyordum.
Tam o anda derin ve bir o kadar da saçma düşüncelerim tok sesle bölündü.
"Çoğu zaman tuttuğun her dilek kabul olmaz, Baekhyun."
Umursamaz ses tonu sinirlerimi bozarken sanırım tekrar ve tekrar dudaklarımı yemeye başlamıştım. Ve muhtemelen bir süre sonra dilimde o ağır demir tadını hissedecektim. Bu sürekli olan bir şeydi ve sürekli olan şeyleri zamanla hatırlardım.
Dudaklarından çıkan o cümle can yakıcı olduğu kadar da su götürmez bir gerçekti. Bunu biliyordum fakat kendini bu şekilde savunması doğru değildi. Israrcı biri değildim fakat o da kendi hakkında kesinlikle cömert biri değildi. Onu ilk defa görüyordum fakat hakkında tek günde bir çok şey öğrenmiştim.
Aşırı derecede uzun boyluydu, koyu mavi lensleri ona çok yakışıyordu, oldukça ısrarcı ve dediğini yaptıran bir tipti ve kesinlikle cömert değildi.
Şimdi en çok öğrenmek istediğim tek bir şey vardı ve bunu benden esirgiyordu. Tam bu noktada cimri ve bencil kişiliğini idrak ediyordum.
"Bu yeterli bir savunma değil," Aradan geçen kısa süreli sessizlik sonucunda ağzımı açıp bir şeyler diyebilmiştim. Yumruk yaptığım ellerim eklemlerimde ağrı yaparken beklenen demir tadı dilimle buluşmuştu.
Ona doğru bir adım atıp aramızdaki mesafeyi azalttım. Belki -olmayan- ısrarcılığıma inanıp -fazlaca olan- inatçılığından vazgeçerdi.
"Söz veriyorum," Bir adım daha atıp hafif elini kapatan gömleğinin kol kısmından tutup kafamı eğdim.
"Yarın unutacağım." Elimdeki ince kumaşı hafif hafif çekiştirirken bir anda elimin havada asılı kaldığını hissettim. Güçlü tutuşla kafamı kaldırdığımda tekrar çatılan kaşların altında parlayan iri gözler beynimi pelteleştirmişti. Bugün neden bu kadar arsızlaşmıştım ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
remember | chanbaek
Short StoryByun Baekhyun, dün gördüğü yüzü bugün hatırlayamaz hâle geldiğinde, henüz 23 yaşındaydı. Bu hikâye bolca koyu mavi lens içerir.