" "Çekiyor mu?" Kameraya şaşkın bir şekilde kısa süreliğine bakan kahverengi saçlı çocuk sorduğunda, kamera hafifçe sallanmış, çok geçmeden arka plandan "Evet" cevabı gelmişti. Kahverengi saçlı çocuk, üzerindeki okul üniformasının yakalarını düzelterek hafifçe öksürmüş, çatallı çıkan sesini düzeltmişti.
"Ah" Ne diyeceğini unutmuş gibi görünürken, muhtemelen kameranın sahibinden hatırlatma amaçlı ses yükselmişti, "Burası da bizim sınıf... söylesene Baekhyun!" başta fısıltı halinde çıkan sesini sonlara doğru yükselten genç, ikinci bir kez kameranın, vücudu sallandığı için sarsılmasına sebebiyet vermişti. Kameradan gelen birkaç rahatsız edici hışırtı sonrası kahverengi saçlı çocuk sinirle ayağa kalkmış, kamerayı tutan bedene yumruğunu kaldırmıştı. "Ölmek mi istiyorsun?! Her şeyi berbat ettin, Jongdae!" Çatılan kaşlarıyla kameranın odağı dışında, karşısında her şeyi berbat eden arkadaşına bağırırken kafasına yediği buruşturulmuş kağıt parçasıyla hafifçe tısladı. Kafasını tutarken gözleri atan kişiyi arar gibiydi. Kamera da kahverengi saçlı çocuğun odaklandığı yere dönerken sınıfta gülüşmeler artıyor gibiydi.
"Kesin sesinizi!" Elleri yumruk halini almış, orta boylardaki genç, ayağa kalkıp sesini yükselttiğinde sınıfta bir anda oluşan sessizlik, kamerayı tutan gencin kıkırdamasına sebep olmuştu. Kahverengi saçlı çocuk bu sefer sinir ve gerginlik dolu bakışlarını kıkırdayan gence diktiğinde, yine kameranın sahibinden hafif bir öksürme sesi duyuldu.
"Ki-kime izleteceksin ki bunları? Liseye başladığından beri çantandan kamera düşmez oldu." Kameranın sahibi kamerayı sarsmaya devam ederken tereddütle sorduğunda kameranın odağı bir elle kapanmış, kahverengi saçlı çocuğun eline geçmişti. Kamera sadece büyük bir karartıyı çekerken cevaplamaya hazır gibiydi, orta boylu genç çocuk, "Çok önceden-"
Videonun bir anda donmasıyla kafamı Bay Lim'e çevirdim, "Neden dondurdunuz, Bay Lim?" Gözlerim, laptopın kapağını nazikçe kapatarak bana doğru dönen orta yaşlardaki doktorun yaka kartında yazan isminden sonra gözlerine gitti. İsmini bu şekilde hatırlayabilmiştim neyse ki. Ön cebine sıkıştırdığı numaralı gözlüğünü gözlerine geçirirken, "Devamını duymak istiyorsan, neden haftalardır randevularını aksattığını mantıklı bir şekilde açıklaman gerek, Baekhyun." diye sinir bozucu ses tonuyla yanıtladı. Oturduğum koltukta kafamı geriye yaslayıp sıkıntıyla nefes verdim.
Haftalardır randevulara gitmiyor oluşum doğruydu fakat odamdaki dolabın üzerinde yapıştırılmış post-it'ler sinirimi bozuyorlardı. Bu yüzden belki bir süre -uzunca bir süre- onları incelemek gibi bir zahmete girmemiştim. Bu benim için oldukça mantıklı ve kabul edilebilir bir açıklamaydı fakat Bay Lim'in bunu kabul etmeyip saçma bir bahane olarak göreceğinden hiç şüphem yoktu. Eve döndüğümde ilk işim randevu gün ve saatlerinin yazılı olduğu kağıtları yakıp yok etmek olacaktı.
"Dolabımdaki post-it'ler kalp şeklinde Bay Lim! Üstelik pembe! Ne yani, öyle bir post-it'in üzerindeki yazıları dikkate mi alsaydım?" Sunduğum olağanüstü mantıklı bahanemle Bay Lim, masanın üzerinde benden açıklama beklermiş gibi koyduğu kollarını önünde birleştirerek koltuğuna yaslandı ve derince bir nefes verdi. Gözündeki gözlüğü çıkarıp burun kemerini birkaç kez sıkıp şakaklarına hafif hafif masaj yaptıktan sonra önündeki masanın sağ yanındaki çekmecelerden birini açtı ve içinden bir şeyler çıkardı,
"Al, yıldızlı post-it'ler. Sarı mı istersin, mavi mi?" Elinde iki renkli post-it'leri tutarken ilgiyle sorduğunda beni bırakmaya pek de niyeti varmış gibi görünmüyordu. Yenilgiyle, "Mavi olsun madem." ve bunu dedikten sonra düşen yüz ifademle cevapladığımda sağ elindeki yapışkanlı kağıtları bana uzattı. Gönülsüz bir şekilde alıp elimde tutmaya başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
remember | chanbaek
Short StoryByun Baekhyun, dün gördüğü yüzü bugün hatırlayamaz hâle geldiğinde, henüz 23 yaşındaydı. Bu hikâye bolca koyu mavi lens içerir.