ramen

3.3K 425 73
                                    

"Ne?"

İlk defa gördüğümü sandığım bu çocuk gerçekten beni iyi tanıyordu. Her gün, o günü hatırlamak için aldığım günlükleri de. Tanrı aşkına, aldığım günlük sayısı bile ezberindeydi! Nasıl bir senaryonun ortasına düşmüştüm, anlam veremiyordum.

O günlüklere hatırlamak için yazdığım halde okuyarak dünümü hatırlayabilme olanağını göz ardı ediyordum çünkü acizliğim yüzüme tokat gibi çarpıyordu her seferinde. Zaten ertesi gün unutacaktım, yine ve yine. Okumanın mantığı neydi ki? Aslına bakarsanız yazmak da saçmaydı fakat yine de yazıyordum işte.

"Açım diyorum. Bana bir şeyler hazırlayabilir misin?" Uzun olan üzerindeki montu çıkarıp sanki kendi eviymiş gibi bir özgüven ve gevşeklikle çıkardığı montunu askılığa kolayca asarken söylemişti.

Şaşkınlığımı gizleyemiyordum. Bir yabancı- ah, ne yabancısı? Besbelli beni benden daha iyi tanıyordu. Her neyse, ona henüz nasıl hitap edeceğimi bilmediğim için şu anlık 'sen' diye hitap edecektim. Olması gereken de buydu zaten.

İsmini bile bilmediğim (bilsem de hatırlayamayacağım) çocuk izin almadan ayakkabılarıyla evime girmiş ve bana yeni bir günlük hediye etmişti. O günlüğün 158. günlüğüm olduğunu biliyordu (ki ben bile bu ayrıntıyı bilmiyordum) ve bir de koyu mavi almıştı. Favori rengimi biliyor bile olabilirdi, tanrım! Bunların hepsi birer şaka olmalıydı.

Mutfak masasındaki sandalyelerden birine kurularak dirseklerini masaya, elini ise çenesine dayamış, diğer elinin parmaklarını da sırasıyla sabırsızca masaya vuruyordu. Çıkan ses bir süre sonra sinirlerimi bozmuştu. Yüzüne yerleşen belli belirsiz gülümseme de cabası.

"Sen kimsin?" Başından beri sormak istediğim soru sonunda ağzımdan çıkmayı başarmıştı. "Hatırlamazsın." Çenesindeki eli diğer elinin yanına katarak çocuk gibi sabırsızca ayaklarını yere vurmaya başladı.

Hatırlayamadığımı söylemişti. Bunu hangi niyetle söylemişti anlam verememiştim ama her türlüsü sinir bozucuydu. Çok ezik hissediyordum. "Hatırlayamamak benim suçum değil," Derin bir nefes alıp sakinleşmeyi denedim. Çok gergin ve kırgın hissediyordum. Daha önce gördüğümden bile emin olmadığım birinin kalbimi beş dakika içerisinde kırıp beynimi de allak bullak edebileceği aklıma bile gelmezdi.

"Şimdi sorumu cevapla, lütfen." Kollarımı önümde birleştirip sağ elimle devam etmesini söyler gibi bir hareket yaptım. Cevap olarak ayağa kalktı ve tek elini masaya koyarak bana doğru eğildi. Nefesini kulağımda rahatlıkla hissediyordum.

"Ramen," Fısıltı şeklinde çıkan sesi sanki ölüm tehditi gibi gelmişti kulaklarıma. Söylediği tek şey 'ramen'di. Tanrım, sanırım bu çocuk yarım kalmış aklımı da bana sormadan yiyip bitirecekti.

Yüzünü boynumdan uzaklaştırarak az önce solan garip gülüşünü tekrar yüzüne yerleştirdi. Gülüşü bile sinir bozucuydu.

"Ramen istiyorum." O da benim gibi kollarını önünde birleştirmiş, benden farklı olarak tek ayağıyla ritim tutuyordu. Duvarlarına sessizlik sinmiş evim, nedense şu an gürültülü geliyordu kulaklarıma. Merak ediyordum, acaba evimde bu ana kadar benim sesimden başka bir ses yankılanmış mıydı?

'Neden bu kadar aç?' Yüzümü buruşturarak içimden geçirdim. Bazen gerçekten düşüncelerimi içimde tutamayayım istiyordum. Böylece gizleyip sakladığım tek bir şey bile olmazdı. En basitinden dışarı çıkıp vakit geçirmek istediğimde her insan gibi daha özgür olabilirdim.

"Kalıbıma bakma, zayıf (ve uzun) olabilirim fakat çok fazla yerim." Düşüncelerimi bile okuyor olamazdı, öyle değil mi?

Evet, bunu her seferinde bir önceki güne dair esrarengiz bir şekilde hiçbir bok hatırlamayan Byun Baekhyun diyor. Elbette bu durumda düşünce okuyabilme gibi bir imkân da doğuyordu. Şaşırmamak gerekirdi, hayatın bize neler getireceğini kestiremezdik.

remember | chanbaekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin