"Baekhyun, belimden tutmazsan düşersin!" Tek saat içinde defalarca duyduğum gür sese karşılık olarak yine tek saat içinde defalarca yaptığım omuz silkmesiyle yanıt verdim, "Tutmak istemiyorum" Kollarımı önüme bağlayıp kaşlarımı çattığımda dikiz aynasından izlendiğimi fark edip iri bedenin arkasına saklandım. Onun da kaşları çatıktı ve benim gibi sinirli görünüyordu.
"İyi, ne halin varsa gör!" Bir anda bisikletin pedalına yüklendiğinde geriye doğru düşeceğimi hissedecekken önümdeki bedenin kapüşonundan tutunarak son anda dengemi sağladım.
Ne de klişe bir sahne!
Daha önce klişeleri sevdiğimi söylemiş miydim?
"Ne o, hani istemiyordun?" Rüzgar hafifçe yüzümü yalayıp geçerken gözlerimi kıstım ve önümdeki bedenin kafasına hafifçe vurdum, "Düşse miydim?" Arsızca yanıtladığımda gülümsediğini hissedebiliyordum. Pedalları büyük bir gayretle çevirmeye devam ederken, "Çok inatçısın" diye söylendi. Beni iyi tanıyordu.
Tam olarak şu ana nasıl geldik dersek, sabah uyandığımda yatağımın sağ yanında bir yabancı görmemle çığlığı basmam bir olmuştu. Fakat nasıl oldu da bu yabancıyla bir anda Han Nehri'nin kenarında bisiklet sürer olduk, işte orası koca bir karmaşadan ibaret. En azından benim için bulunduğum durum, birbirine esrarengiz bir şekilde dolaşıp karman çorman olmuş kulaklıklara benziyordu. Ve çözmek için hayli zaman harcamam gerekiyordu. Yine de tahmin etmek zor değildi. Zorla sürüklenmiş olmalıydım, her zaman olduğu gibi.
Solumuzda kalan nehri izlerken kulağıma etrafta deli gibi koşturan çocukların bağırışları ilişti. Etrafımızda piknik yapmaya gelen birçok aile vardı ve hepsi oldukça huzurlu görünüyorlardı. Muhtemelen gözüme ilişen herkes iş stresinden birkaç saat olsun uzaklaşmak için gelmişlerdi. Çalışan biri olma hissini daha önce hiç tatmadığım için empati kuramıyordum. Normal bir günde asla gelmeyeceğim bir yerdi burası fakat bugün deneyimlemek isteyip uzun gencin teklifini yine uzun ısrarlar sonucu kabul etmiştim.
Gerçekten uzun ısrarlar sonucu.
Yaklaşık 1,5 saat boyunca aralıksız "Baekhyun, gelmelisin" "Baekhyun, bana güven" "Baekhyun, bana güvenmiyor musun?" "Öyle olsun, Baekhyun" gibi sitem ve ısrar dolu cümlelerle -ve asık suratlarla- başımı şişirmiş, tamı tamına 9 kez adam kaçırmaya teşebbüs etmişti. Bir de eğer dışarı çıkmazsam evdeki bütün bibloları kafasında parçalayacağıyla tehdit etmişti. Bunu yaparken fazlasıyla eğleniyor gibi görünüyordu. Bu beni kesinlikle ilgilendirmiyordu fakat biraz daha nazlansaydım, gerçekten bu psikopat tarafından kaçırılabilirdim. Ayrıca tehdidi garip bir şekilde hoşuma gitmişti.
Arka koltuğa yan bir şekilde bindiğim için zaman zaman diz kapağından altı açık olan bacaklarım bisikletin tekerleğine değiyor ve canımı acıtıyordu. Bunun farkındaydım fakat bacaklarımda yeni yeni oluşan çizikleri göremeyecek kadar huzurluydum. Yaraların hepsi bir gün kabuk bağlar, yok olurdu fakat bu ânı eğer bir kez mahvedersem, belki de bir daha asla bulamazdım. Bu yüzden önümde yorulmadan bisiklet süren gencin beline kollarımı daha da sıkı bağlayıp kafamı geniş sırtına yasladım ve ânın tadını çıkardım.
-
-
Uzunca bir süredir bu bisikletin üzerindeydik ve önümdeki gençten yorulduğuna dair birkaç mırıltı çıktığını duyar gibi oldum. Neredeyse yarım saat olmuştu fakat şikayet etmeden bu huzur verici havayı tatmamı sağlamıştı.
"Dursana." Sırtına dokunup durmasını rica ettiğimde uzun bacaklarıyla yere dokunup bisikleti durdurdu. Fren bozuk olsa da bu uzun bacaklar varken kaza yapma gibi bir olasılığımız yoktu. "Ne oldu? Başın mı döndü?" Elleri halen direksiyonda sabitken arkasını dönüp yüzüme baktı. Arkadan vuran güneşle ne kadar çok terlediğini daha iyi anlıyordum. Cebime sıkıştırdığım peçeteyi çıkarıp oturduğum yerden ayağa kalktım ve bana ilgiyle bakan gencin uzun saçlarını geriye attım. Terden sırılsıklam olan alnını elimdeki peçeteyle sildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
remember | chanbaek
Short StoryByun Baekhyun, dün gördüğü yüzü bugün hatırlayamaz hâle geldiğinde, henüz 23 yaşındaydı. Bu hikâye bolca koyu mavi lens içerir.