Michael, Lola'ya bira içirmeye çalıştığında artık müdahale etmenin zamanı gelmişti.
"O daha 2 yaşında!"
"Alkolik olmanın yaşı yoktur."
Lola'yı kucağıma almaya çalıştım. "Bu, frene bile yetişemeyen bir çocuğun yarışçı olacağım demesi gibi."
Lola'yı benden çekti ve omuzlarının üzerine oturttu. Hepimiz aynı tişörtün farklı bedenlerini gitmişti. Lola'nın giydiği tamamen elbise gibiydi. Michael telefonunu çıkartıp birayı bana uzattı. Bende birayı aldım ve ona baktım. Video çekmeye başladı.
"Amca sen harikasın de!"
Gözlerimi devirerek masum hayaline baktım. Sonra kamerayı kendine çevirdi."Neyse, harikayım."
Dedi. O sırada ışıkların hepsi söndü ve Michael Lola'nın ellerini havaya kaldırıp bağırdı. "Huhu!"
Lola ise kalabalığa yukardan bakıyordu. Bir çocuğun normalde gürültüden ağlaması gerekirdi fakat Lola olaya daha çok 'vay canına!' Der gibi bakıyordu. Onun anormal bir çocuk olduğunu vurgulamak istemiyorum ama anormal bir çocuk. Michael, zıpladıkça Lola daha yükseğe çıkıyordu. Bu onun hoşuna gitmiş olmalı ki kahkaha attı. Red, en sevdiğim şarkısı olan Let It Born'u çalmaya başladı. Michael ile yerimizde bir sağa sola hareket ederken, iyi bir müziğin tadını çıkartıyorduk. Sözler oldukça anlamlıydı.
Michael benden önce bağırdı. "How long will you play this game?"
"How long, how long wil you fight or will you walk away?"
Michael, sesimi duyduğunda gülümsedi. Bana döndü, fakat susmadım ve şarkıyı söylemeye devam ettim. "How long, how long will you let it burn?"
Elimden birayı almak için bana eğildi ve şarkı sözünü bana fısıldadı. "Bırak yansın -Let it burn-"
Birayı aldı ve içmeye başladı. Tek yaptığım, izlemek oldu. Lola ellerini havaya kaldırmış gülüyordu. Şarkının en sevdiğim kısmı gelmişti. Michael'a bağırdım. "Burayı çok seviyorum!"
"Is your world just a broken promise?"
"Bende burayı seviyorum!" Diyerek sahneyi gösterdi ve dikleşti. Ona baktım. Led ışıklarının altında gözlerini kapattı ve sözleri normal bir konuşma halindeymiş gibi söyledi. "Is your love just a drop of rain?"
Belki de Michael'ın en sevdiğim özelliği buydu. Ben müziğe bu kadar aşık değildim ama o öyleydi. Kendi konserinde bile şarkıyı yüceltiyordu. Daha ne kadar hissederim, daha iyi ne kadar duygu katarım diye direniyordu. Gözlerimi Michael'dan aldım. Etrafa baktığımda insanların Lola ve Michael'ı fotoğrafladığını gördüm. Bu hoştu. Gülümseyerek şarkının devamını ikimiz beraber bağırarak söyledik.
Bir aile gibi geçirdiğimiz en iyi zamandı.
&
Kapının gürültülü sesi ile gözlerimi zorla açtım. Yine her zaman ki gibi Michael ile delice içmiş ve eve nasıl geldiğimizi unutmuştuk. Gözlerimi açar açmaz yanımda hissettiğim sertliğin zemin olduğunu anladım. Ellerimi yere koyarak,yapışan yüzümü çektim. Gözümün altını kaşıdım ve etrafa baktım. Salonda kocaman bir bira kasası duruyordu. Partiye evde devam etmiş olmalıydık. Pizza kutuları ve kıyafetler..
Yerde uyumuş olduğumun iğrençliği ile ayağa kalktım. Saçlarım, ağır geliyordu. Neden bilmiyorum. Ya da kafam oldukça ağrıyordu. Kapıya yürüdüm. Kapı tekrar çaldı.
"Ah tamam geliyorum!"
Kapıyı azıcık açıp sadece kafamı dışarı çıkarttım. Veranda da iyi giyinimli bir kadın ile karşılaştım. "Merhaba, ben evi kontrol etmeye geldim. Siz Bayan Anasta mısınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
married,young and child
FanfictionTerapist bize baktı. "Michael önce sen başla." "Tam bir deli! Michael çoraplarını yerden al, Michael Lola'ya alfabeyi öğret, Michael çorbaya tuz at, Michael çatıyı onar, Michael uzaya çık!" Ona baktım. "Uzaya çık demedim."