"Yüzümü mü görmek istiyorsun, Zülzine? Çok mu merak ettin beni?"
Zülzine elbette merak ediyordu bu esrarengiz adamı. Hem de çok... Kimdi bu adam? Acaba nasıl bir yüz çıkacaktı, o siyah örtünün altından? Az önceki korkusu azalıp, yerini şiddetli bir meraka bırakmıştı. O kadar ki kalbi içinde gümbür gümbür çarpıyordu, ama başını yerden kaldırıp da bir şey söyleyemedi. Gözleri yerdeki desenler üzerinde dolanıyor, ne adama bir şey söylüyor ne de bakıyordu.
Adamın gözleri Zülzine'nin gönlünde ne var ne yoksagörebiliyormuşçasına derin bakarken, nasıl bu bakışlara karşılık verebilirdi?Zülzine bu kadar cesur olmadığını biliyordu.
Mozaiklerin üzerine siyah bir keten örtünün düştüğünügördü. Adam, yüzündeki örtüden kurtulmuştu.
"Yüzüme bak!"
Ne buyurgan bir ses! Zülzine hiç hoşlanmazdı emir almaktan. Başını yerden bile kaldırmadı.
Adam bu kez Zülzine'nin çenesinden yavaşça tuttu veaynı buyurgan sesle tekrarladı:
"Yüzüme bak!"
Zülzine başını öfkeyle kaldırdı. Kızacaktı, ama adamın yüzünü görünce öfkesini unuttu.
Adam esmerdi, hatta oldukça esmerdi. Bir tutamuzunluğundaki siyah sakalı, keskin hatlı yüzünü çevreliyordu. Düzgün bir burnu,kalın dudakları, çıkık elmacık kemikleri ve kapkara gözlerini saran uzunkirpikleri vardı. Sağ yanağında derin bir yara izi göze çarpıyordu. Sakince ve ısrarlakızın yüzünde, bilhassa gözlerinde çakılı duran o siyah gözleri ve delici bakışlarıolmasa, Zülzine onun sevimli olduğunu bile düşünebilirdi, ama adamın bakışları,onda tüm vücudunu sarsıp geçen bir ürperti hasıl ediyordu.
Zülzine ürküp, sözünü yarım bırakacak biri olmamasına rağmen, ne ayağa kalkıp gidebiliyor ne de bakışlarını o gözlerden koparıp kaçırabiliyordu. "Yüzümü görmenden korkmuyorum, Zülzine. İstediğin kadar bak, karşındayım. Biz İmuhaglar ya da sizin dediğiniz gibi Tuvarekler, yüzümüzü saklanmak için örtmeyiz. Bu bizim geleneğimizdir."
Tuvarekmiş demek! Zülzine gözlerini kaçırdı hemen.Çocukken ne çok korkardı çölden gelen mavi giyimli, mavi suratlı adamlardan.
Adam hâlâ karşısındaydı. Yerdeki siyah ketentoparlandığına göre yüzünü örtmüş olmalıydı. Çekilip gitse ya! Kaba adam!
Zülzine onunla bu kadar yakın olmaktan sıkılmıştı. Tüm gücünü topladı ve onun kendi üzerindeki hâkimiyetini yıkmak için hızla doğruldu. Adam sanki bu hamleyi bekliyormuşçasına, onunla birlikte ayağa kalktı. Bu hareket Zülzine'yi iyice bunaltmıştı. Adama hiç bakmadan yaşlı kadına döndü:
"Mahbube Ana, ben gidiyorum. Fırtına da yavaşladı sanki."
Adam, yaşlı kadına meydan vermeden sedirlerden birini işaret etti.
"Fırtına hep aynı... Daha da sürecek. Hiçbir yere gitmiyorsun. Otur şu sedire!"
Zülzine önce adamın işaret ettiği sedire, sonrapencereden dışarıya baktı. Haklıydı, fırtına tüm öfkesiyle sokaklarda dolanıyordu. İçini çekti ve adamın işaret ettiği yönün tam aksi tarafındaki diğer sedire oturdu.
Adam sanki endamını kıza göstermeye çalışır gibi ayakta öylece durmaya devam ediyordu. Gülüyor mu, yoksa kızıyor mu anlamak imkânsızdı. Zülzine onun öylece gözünü dikip bakmasına artık iyiden iyiye sinirlenmeye başlamıştı. Zaten az önce de nereye oturacağını buyurmuştu kendisine! Zülzine'ye! Böylesi tavırlardan hiç hoşlanmazdı. Bu kendinden emin duruşu bozmaya karar verdi.
"Eh, yüzünü göstermekten korkmuyormuşsun anladık da, bal gibi korktun benden. Hançeri böğrüne dayayınca fal taşı gibi açıldı gözlerin!"
Siyahlı adam, kızın sesindeki alay karşısında hiç bozulmadı. Gülümseyen bir sesle sordu:
"Öldürecek miydin beni?"
Zülzine dudaklarını büktü.
"Onu bilmem, ama yaralardım seni. O kesin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zülzine(KİTAP OLDU)
Romance"Nereye gidersen git, arar bulur seni! İnsan kaderinden kaçabilir mi?" Ak köpüklü mavi sularıyla Akdeniz'in kıyısında, Sahra Çölü'nün hemen kuzeyinde, kara kıtanın denizle buluştuğu yerde, sarı bir kumaşın üzerine iliştirilmi...