Rüzgârla sürekli yer değiştiren kum tepeleri arasında yol alıyorlardı. İşin aslı çöl adamları yollarını tayin ediyor, Zülzine de nereden nereye gittiklerini anlamadan onlara tabi oluyordu.
Amir ile yan yanaydılar. Serin çöl gecesinde hayatın uyanışını izliyorlardı. Her tarafta ahenkli bir kıpırtı vardı. Tuvareklerden biri hüzünlü sesiyle, dinleyenlerin içini ürperten, uzakları çağırıp özleten bir şarkıya başladı.
Zülzine'nin içinde birkaç tel koptu sanki. Memleket hasreti burnunun direğini sızlattı. Günlerdir sesini duymadığı bedeviye şarkının manasını sordu.
"Sevdiğini özlemiş. Bir hasret ağıtı bu."
"Uzakta mı sevdiği? Köyünüzde mi?"
"Bazısının sevdiği uzak olsa da, gönlü yakındır. Bazısının sevdiği yakında olsa da, gönülleri ayrıdır. Hayat hepimize türlü oyunlar oynuyor."
Demek laf söylemeyi bilen sadece Zülzine değildi.
İçinin yangını artan her adam bir şeyler söyledi. Dillerini bilmeyen Zülzine, anlamasa da dinledi. Şehrinin kalabalığını özlüyordu bu ıssız Sahra'da. Her yer sessiz olduğundan tüm vücudu kulak kesilmişti. Yavaş bir fışırtı duydu. Amir de duymuş olmalıydı ki, başını kaldırdı ve değişik bir ıslık çaldı. Eline bir parça deri dolamıştı. Kolunu havaya kaldırınca, koyu renkli bir şey gökten inip o deriye yapıştı. Korktu Zülzine birden. Hafif bir çığlık attı. Zülzine'nin çığlığına karşılık, o 'şey'den de bir çığlık yükseldi. Amir önce kendi dilinde yatıştırıcı bir sesle bir şeyler söyledi, sonra Zülzine'ye döndü.
"Korkma Zülzine, o benim şahinim."
Zülzine kuşun Amir'in eline geçirdiği deriye sımsıkı tutunmuş tırnaklarına ürpertiyle baktı. Kanatları koyu, göğsü açık renkti. Adamın eline tünemiş, korkutucu bir şekilde kıza bakıyordu. Zülzine ise, onun kıvrık ve güçlü gagasından gözlerini alamıyordu. Hemen mahfenin içine çekilip kumaşı iyice örttü.
Gece boyu yol alınıyor, günün sıcağında dinleniliyordu. Zülzine de bu düzene alışmıştı. Sadece susuz kalmaktan korkuyordu. Neyse ki çölü okuyan bu insanlar sayesinde hiç susuz kalmadılar.
Bu yolları çok iyi bildikleri anlaşılıyordu. Avlanıyorlar, et pişiriyorlar, yılan veya akreplere karşı tetikte duruyorlar, çöl canavarlarının seslerini dinleyip kendilerini korumaya çalışıyorlardı.
Çöl vahşi, yol zorluydu. Zülzine çok bunalmış, sinirleri adamakıllı gerilmişti. O böylesine gerginken diğer yolcuların rahatlığı ve kalender tavırları onu daha da öfkelendiriyordu. Ufak bir olumsuzluk bile dişlerinin öfkeyle sıkılmasına yetiyordu.
Burnuna ve gözlerine dolan kumlardan rahatsız oluyor, günlerdir yıkanamadığını, doğru dürüst uyuyamadığını haykırıyor, sürekli Amir'e çatıyordu. En nihayet evini, arkadaşlarını çok özlediğini söyleyerek ağlamaya başladığında Amir sertçe susturdu onu.
Arazinin karakteri değişmiş, sarp kayalar sarmıştı çevrelerini. Yolları gitgide bir vadi hâlini alıyordu. Koyu gölgeli, ıssız, iri kaya duvarlar... İçi ürperdi, tüyleri diken diken oldu Zülzine'nin. Anlaşılan ürperen sadece o değildi, çünkü artık şarkılar kesilmiş, konuşmalar fısıltıya dönüşmüştü.
Amir ve adamları son derece dikkatliydiler, gözleriyle sürekli çevreyi tarıyorlardı. Amir ciddi bir yüzle konuştu adamlarına. Kervan iyice birbirine yaklaştı. Zülzine'yi ortalarına aldılar. Amir yavaşça ona döndü.
"Yüzünü ört! Biraz kambur dur. Kadın olduğun belli olmasın!"
"Neden? Sizin kadınlarınız yüzünü örtmez ki..."
"İşte o yüzden ört. Şahinimle haber geldi. Düşmanlarım pusuya hazırlanmış. En tehlikeli yer de burası. Seni benden almaya çalışacaklar."
"Saçmalama Amir! Neden alsınlar? Beni tanımıyorlar bile..."
"Onların derdi seninle değil benimle. Elindekini koruyamayan bir emiri kim sayar?"
Zülzine, Tuvarek'ten öğrendiği kadarıyla yüzünü sardı. Devesinin süsleri söküldü.
"Amir, madem burası tehlikeli, neden buradan geçiyoruz ki?"
"Çünkü bu yolun sonunda benim yurdum var. Vadiye gireceğiz. Birazdan suyu da görürsün. Diğer yoldan gitseydik, çölün kalbinden geçmek zorunda kalırdık. Sen o kadar dayanıklı değilsin."
"Amir?"
"Zülzine, ne bu inat! Bana Nizar diyeceksin. Böyle seslenme bana!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zülzine(KİTAP OLDU)
Romance"Nereye gidersen git, arar bulur seni! İnsan kaderinden kaçabilir mi?" Ak köpüklü mavi sularıyla Akdeniz'in kıyısında, Sahra Çölü'nün hemen kuzeyinde, kara kıtanın denizle buluştuğu yerde, sarı bir kumaşın üzerine iliştirilmi...