Ay doğarken Zülzine avlunun ortasındaki mermer havuzun kenarına oturmuştu. Tüm gün yürümekten sızlayan ayaklarını serin suya salmış, başını alaca gökyüzüne kaldırmış düşünüyordu.
Babasından sonra en sevdiği adamın, Kılıç Amca'sının evindeydi. Buralara başka bir ülkeden gelmiş, irice bir adamdı Kılıç. İri kara gözleriyle kara kocaman bıyıkları vardı. Bir de kocaman demirci elleriyle upuzun kolları... Aslında memleketinde bir kılıç ustasıydı. Denizcilikten kara adamlığına geçerken zanaatını da buraya uydurmuş, hançer ustası olmuştu. Burada evlenmiş barklanmıştı.
Zülzine'nin anasıyla aynı köyden olduğundan onu buralarda ölüp kalan garip hemşiresinin emaneti bilir, çok severdi. Karısı Hüma da öyle...
Zülzine sanki onların çok isteyip de sahip olamadıkları kız evlatları gibiydi. Onu yere göğe sığdıramazlardı. Ne zaman onlara gitse istediği yemekler pişirilir, nazlanacak annesi olmayan Zülzine'ye hususi vakitler ayrılırdı.
Yine de Zülzine onların evine gitmezdi pek. Evin oğlu Raşid'den ötürü... Babası gibi iri yarı, azıcık suskunca, uzun kollarını her daim Zülzine'nin üzerine bir çift kanat nevinden uzatmaya çalışan
Raşid...
Zülzine ağabeyi yerindeki Raşid'in korumacı tavrına dayanamaz, oğlana tıslayıp dururdu. Nihayetinde bir gün kapıştılar. Çarşıda, babaları mavi nargile buğularını gökyüzüne üflerken Raşid, Zülzine'yi yeni taşımaya başladığı hançeriyle yaralamıştı.
Kolundan akan kanları gören Zülzine bayılıp gitmiş, böylece Hammamet'in kalbindeki Medina Çarşısı'nda, babasının yanında, asmalarla örülmüş serin tavanlı sokaktaki dükkânda geçirdiği günleri de sona ermişti.
Zülzine bir müddet Raşid'e düşman olmuş, zamanla düşmanlık unutulsa da büyümekle baş gösteren bir uzaklık aralarındaki samimiyeti azaltmıştı.
Zülzine halasının evinde boylanıp, geçen çocukluk ve gelen gençlik baharı ile şenlenirken, Raşid de babasının işini devralmıştı. Görüşmüyorlar, birbirlerini gördükleri zamanlarda ise bir selam ile iki kelam edip geçiyorlardı.
Şimdi Zülzine, Raşid'in yardımını istiyordu, ama bakalım delikanlı bu işe ne diyecekti? Onun korkusunu önemsemeyebilirdi. Zülzine'ye Hüma Ana'sının çıtlattığına göre, başı efkârlıymış zira, pek içine kapanmış, durup durup dalıyormuş. Genç gönlünün düştüğü biri varmış muhakkak. Zülzine için için meraklanmıştı. Kimdi acaba Raşid'i aşka düşüren? Sevdiğinin kulağına gitmesin diye, Zülzine ile görünmek istemeyebilirdi. Ama yok, Raşid onu böyle çaresiz bırakmaz, o bedeviden kollardı.
Gitgide maviliği solan gökyüzüne bakarken Zülzine onu düşünmesine engel olamıyordu. Onu, o siyahlar içindeki adamı... Hayır, onu aradığını, kendisini ne denli korkuttuğunu falan değil, sadece onu düşündü. Acaba şimdi ne yapıyordu? Neredeydi kim bilir?
Gökte dönenen yabani bir kuş öttü, kız açılan kapının sesine döndü. İri cüssesiyle Raşid, kapının ardında durmuş, öylece kendisini süzüyordu. Hoş geldin edip odaya yollanacak oldu, ama Zülzine ile annesi Hüma yolunu kesti. Durum kısaca anlatıldı. Zülzine artık evine yalnız gidemezdi. Raşid ona bir kolculuk yapıverseydi... Delikanlı hazır olan sofraya oturmadan, az durup soluklanmadan ve başkaca hiçbir soru sormadan "Tamam" dedi,
"Hadi gidelim madem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zülzine(KİTAP OLDU)
Romance"Nereye gidersen git, arar bulur seni! İnsan kaderinden kaçabilir mi?" Ak köpüklü mavi sularıyla Akdeniz'in kıyısında, Sahra Çölü'nün hemen kuzeyinde, kara kıtanın denizle buluştuğu yerde, sarı bir kumaşın üzerine iliştirilmi...