Loş ışığın altında, buharla birlikte kubbeye yükselen tef sesleri arasında Zülzine, sarı bir peştamalla sarınmış, ısınmış mermerin üzerine uzanmıştı. Babasının ölümünden beri ilk defa bir eğlenceye, yakın arkadaşı Latife'nin gelin hamamının şenlikli seslerine karışmıştı.
Meğer ne çok özlenmişti... Serin şerbetler eşliğinde yapılan sohbetlerin tadını neredeyse unutmuştu. Keyifle gülümsedi. O kara bedevi avucunu yalasın, hadi bulabiliyorsa bulsundu şimdi Zülzine'yi.
Herkes fırtınadan şikâyet ediyordu. Sıcak suyla birlikte yere akan kum yol yol olmuştu. Zülzine köşedeki kurnanın başına gidip saçlarını yıkamaya başladı. Başından aşağı sıcak suları döktükçe ferahlıyor, bulunduğu ortamdan uzaklaşıyordu.
Karmakarışık duygular içindeydi. Bir yandan babasının hatırasına saygısızlık ettiğini düşünüp kendini suçlu hissediyor, öte yandan burada olmaktan mutluluk duyuyordu. En nihayetinde o adamdan saklanıyordu.
Başını önüne eğmiş, ıslanan saçları yüzünü iyice örtmüştü. Sıkıldı. Aniden ayaklandı, birden savurup dikkatsizce geriye attı siyah saçlarını. İri bir sepetle ortaya meyve getiren Samire'yi düşürdü. Bu bir kaza olsa da, şenlikteki kızlara gülecek mevzu lazımdı. Kahkahalar çınlattı hamamı.
Samire biraz sıskaca bir kızdı, çekingendi de. Zülzine'yi affederdi belki de, diğerlerinin gülüşü onu kızdırmış olmalıydı. Açtı ağzını, yumdu gözünü. Zülzine'nin ne asiliği kaldı ne de kibri. En son kıskançlığına geldiğinde bir kahkaha attı Zülzine.
"Ben mi seni kıskanıyormuşum? Ben mi? Kız git işine yahu! Ben seni niye kıskanayım? Bir kendine bak, bir de bana Allah aşkına!"
Samire kıpkırmızı oldu. Usul usul söylendi içinden. Bir kenara çekildi. Zülzine'nin de tadı kaçmıştı. Beddua almak istemiyordu, ama olmuştu işte. Latife'ye birkaç kelam edip çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zülzine(KİTAP OLDU)
Romansa"Nereye gidersen git, arar bulur seni! İnsan kaderinden kaçabilir mi?" Ak köpüklü mavi sularıyla Akdeniz'in kıyısında, Sahra Çölü'nün hemen kuzeyinde, kara kıtanın denizle buluştuğu yerde, sarı bir kumaşın üzerine iliştirilmi...