*****

852 36 6
                                    

Zülzine dudaklarını büktü. "Onu bilmem, ama yaralardım seni. O kesin."

"Demek öyle? Üzülmez miydin?"

"Bana saldıran sendin. Kendimi savunduğum için mi üzülecekmişim?"

"Ben sana en ufak bir ziyan verseydim, çok pişman olurdum."

Bu ne şimdi? Özür mü diliyordu? Zülzine nedenini bilmese de, bu adamdan uzaklaşmak istiyordu. Dikkatle kendilerini izleyen yaşlı kadına döndü:

"Mahbube Ana, mutfağa gitsem ben..."

Adam, Mahbube Ana'nın cevap vermesine fırsat bırakmadan atıldı ve ona Zülzine'nin bilmediği bir dilde bir şeyler söyledi. Yaşlı kadın bir an durakladı, kaşlarını kaldırıp aynı dilde uzun uzun konuştu. Aralarında hararetli bir tartışma başlamışa benziyordu.

Zülzine yavaşça ayağa kalktı. Onlar konuşurken aradan sıyrılıverip, başka bir odaya geçecekti. Bu adamın bakışından, duruşundan, odanın her yerinde hâkimiyet kuran havasından sıkılmıştı.

Onun ayağa kalktığını gören adam, hızla önüne geçti ve öfkeyle yaşlı kadına haykırdı. Mahbube Ana yerinden kalkıp usulca Zülzine'nin kolunu tuttu.

"Yavrum, mutfakta yeğenimin adamları var. Senin için hiç uygun değil orası. Sen yanımda otur. Hem zaten benim de sana işim düşmüştü. Azıcık bana yardımın dokunsun."

Zülzine eli mahkûm, yaşlı kadının yanına oturdu. Kadın yanı başından renk renk iplerle işlediği el işini çıkardı ve ona tarif etmeye başladı. Zülzine çaresizce elindeki işe girişti. Siyahlı adam ise tek söz söylemeden ve gözlerini ayırmadan karşısına oturdu.

Zülzine başını kaldırmasa da, adamın gözlerinin üzerinde dolaştığını; duruşundan, kıpırdayışından, ona bakmayışından bile bir takım manalar çıkardığını biliyordu. Zülzine'nin gözleri Mahbube Ana'nın el işindeydi, ama gönlü adamın çağıran, isteyen, meraklı, arzulu ve derin gönlünü temaşa ile meşguldü.

Dilsiz, temassız, bilinmedik bir şekilde kuruluveren bu bağ onu korkutuyor, dizlerinin bağını çözüyordu. Dayanamayacak, sanki oracığa bayılıverecekti.

Zülzine aniden çalan kapının sesi ile düşüncelerinden sıyrıldı ve derin bir nefes aldı. Siyahlı adam kapıdaki mavi peçeli bir adamla yine o bilinmedik dilde konuştuktan sonra yaşlı kadına dönüp aynı dilde birkaç kelime söyledi. Bir an Zülzine'ye baktı ve ardından hiçbir söz söylemeden çıkıp gitti.

Zülzine bir müddet bekledi. Kimsenin gelmediğini görünce kucağındaki ipliklerden kurtuldu ve Mahbube Ana'ya döndü.

"Mahbube Ana, ben gidiyorum. Hadi kal sağlıcakla..."

Yaşlı kadın yaşından beklenmeyen bir atiklikle çoktan kapının önünü tutmuştu bile. "Zülzine'm, biraz daha otur, ne olursun!" "Mahbube Ana, çekil! Gideceğim. Duramam." Kadın bir adım bile atmadı.

"Çekilemem Zülzine! Eğer seni bırakırsam, yeğenim beni mahveder."

Zülzine bir an kafasına balyoz yemiş gibi hissetti. Duyduklarına inanamayarak kadının yılların nakşıyla kırış kırış desenlenmiş yüzüne baktı kaldı.


Zülzine(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin