Üç kaçış denemesinden sonra pes etmiştim. Zaten onlarda beni bir odaya kilitlemişti. İki gündür odanın içinde dönüp duruyordum. Gri ve sade bir odaydı. Komodinde pek bir şey yoktu ama gardıropta erkek kıyafetleri vardı. Yemek zamanlarında yemek getiriyorlardı ama ben yemek yerine Çakır'ın suratına fırlatıyordum. Sanırım bundan kaynaklı olarak bu sabah kahvaltı getirmemişlerdi.
Pencerenin yanına gittim ve pencere pervazındaki ölü kelebeklere baktım. Beni takip ediyorlardı sanki. Kanatlarına üfledim. Birazcık oynadı ama uçmamıştı. Biraz daha sert üfleyince canlanıp odanın içine girdi. Bu ilk defa oluyordu. Ve... çok güzel görünüyordu. Sarı ve turuncunun mükemmel bir uyumuydu. Ben kelebeği hayran hayran izlerken kapının açıldığını bile duymamıştım.
"Sen... burada ne işin var?"
Arkamı döndüm ve gördüğüm kişi ile kaşlarımı çatmam bir oldu. Bu duraktaki adamdı -ya da genç adam-.
"Asıl senin burada ne işin var?"
"Burası benim odam." dedi ellerini ceplerine koyarak. Ama kaşları hala çatıktı. "Şimdi benim soruma cevap ver."
"Sahba ve Çakır denen iki kişi beni buraya getirdi. Yoksa sende mi delisin?"
"Deli mi?" Ellerini ceplerinden çıkardı. Şüpheli gözlerle izlemeye başladı. "Sen şu ölüleri gören kızsın, değil mi?"
Bende ona şüpheli gözlerle bakmaya başladım. Silik insanları biliyordu. Bilmeden elimi uzattım.
"Ka-Şey... Yaprak."
Bir süre elime baktı ama sonra elimi tuttu. Eli benimkinin aksine sıcaktı. Benim ellerim hep soğuk olmuştu.
"Toprak." dedi ve elimi bıraktı.
Hala bana şüpheli gözlerle bakıyordu.●•●•●•●•●•●
Bora...
Anahtarı alıp deliğe soktum. Sahba ve Çakır hep buraya gelirdi. Arada sırada bende gelirdim. Onlarda bana arada sırada gelirdi.
Anahtarı çevirip kapıyı açtım. Ev sessizdi.
"Sahba?"Etraftan çıt çıkmıyordu.
"Çakır? Lan gerizekalı?"Yine ses gelmedi. Mutfağa girdim. Kimse yoktu. Ama masada bir not vardı.
Canım, cicim Bora.
Biz bir tatile çıkmaya karar verdik. O yüzden bir süre buralarda olamayacağız.Sahba ve Çakır...
Bu işte bir bit yeniği vardı. Sahba çoğu zaman Çakır'a ismiyle seslenmezdi.
Kağıdı cebime koydum ve oflayarak odama girmeye çalıştım. Kilitliydi. Kaşlarımı çattım ve anahtarlıktan anahtarımı bulup odanın kapısını açtım.
Odanın ortasında dönen bir kız. Sahba bundan bahsetmemişti.
"Sen... burada ne işin var?" diye sordum. Beni fark etmemişti galiba çünkü beni görünce kaşlarını çattı.
"Asıl senin burada ne işin var?"
Bu kızı hatırlamaya başlıyordum. Bu duraktaki kızdı. Evet oydu. Beni birine benzetmişti. Aslında... neyse. Peki burada ne arıyordu? Acaba... Ardıç'ın adamı mıydı?
"Burası benim odam." Ellerimi ceplerime koydum. Böyle daha rahattım. Ama gözlerimle kızı incelemeyi bırakmadım. "Şimdi benim soruma cevap ver."
"Sahba ve Çakır denen iki kişi beni buraya getirdi." Bana şüpheyle bakıyordu. "Yoksa sen de mi delisin?"
Deli mi?
"Deli mi?" Ellerimi ceplerimden çıkardım. Bu... o kız mıydı?
"Sen şu ölüleri gören kızsın, değil mi?"Sahba onu bulmuştu sanırım. Hala emin değildim çünkü Sahba ya da Çakır bana hiçbir şey söylememişti.
"Ka-Şey... Yaprak." dedi elini uzatarak. Bir süre eline baktıktan sonra elini tuttum.
"Toprak." dedim. Elbette ona gerçek adımı söylemeyecektim.
Yaprak'ın görüntüsü silikleşmeye başladığında ona şaşırarak baktım. O da bana öyle bakıyordu. İlk aklıma geleni yapıp cebimdeki kağıdı elime aldım.
"Hassiktir!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamelya
FantasyKapısı çalındığında kafasını kaldırdı küçük çocuk. Bu yetimhanede pek arkadaşı yoktu. Aslına bakarsanız oda arkadaşı bile yoktu. "Girin." dedi ve gözlerini kapıya dikti. Küçük kız nefes alıp içeriye girdi. Buranın iyi bir yer olduğunu var sayıyordu...