Savaş denen adam yüzümü incelemeye başladığında kaşlarımı çatıp Toprak'a 'ne yapıyor?' dermiş gibi baktım. Omuzlarını silkti. Ne güzel! Bir deli daha!
"Hiçbir şeyi yok. Küçük bir kriz. Sanırım sana sık uğruyorlar. Değil mi?"
"Silik insanlar mı? "
"Kayıp ruhlara artık öyle deniyorsa, evet... silik insanlar."
"Kayıp ruhlar mı? Bakın söylediğiniz hiçbir şeyi anlamıyorum!" Bu kadar şey beynime sığmıyordu.
"Sanırım bunu en baştan anlatmamız gerekiyor. İmge benim yerime sen anlat hikayeyi. Ben birşeyler alıp geliyorum." dedi ve yukarıya çıktı. İmge de oflayarak anlatmaya başladı.
"Çok uzun zaman önce- yaklaşık 800-900 yil önce. Genç bir adam varmış. Küçük ve yeri belli olmayan bir köyde yaşıyormuş. Adı ya da kimliği yokmuş. Sadece yaşıyormuş. Her gece sesler duyduğunu anlatırmış insanlara. Çığlıklar duyduğunu, yalvarışları... ama bu adam senin gibi değil, daha beter.
Tabi o zamanlarda deli olanlara pek kibar davranmazlarmış. Fakat bu adsıza ne kibar davranıyorlarmış ne de kaba. Adama yaklaşacak cesaretleri yokmuş. Diğer delilerden farkı yokmuş ama... korkuyorlarmış işte. Neyse! O zamanlarda aynı köyde tek başına yaşayan bir kız varmış. Kızın adı Gözyaşı'ymış. Doğumunda çok kişi onun yüzünden göz yaşı döktüğü için ona bu ismi vermişler. Güzel kızmış ama pek dışarı çıkmadığı için hastalıklı bir yüzü varmış. Bir gün bu ikisi karşılaşmış-""Ve güzel kızımız, ve deli oğlumuz birbirlerine aşık olur." diyerek İmge'nin sözünü kesti Fatih. "Hem de delicesine."
●•●•●•●•●•●•●•●•●•●
"Gözyaşı! Yavaş ol! Düşeceksin! " diye bağırarak arkasından koşturdu kızın.
" Bir şey olmaz! Düşersem sen tutarsın!" diyerek koşmaya devam etti.
Genç adam durup kızı izledi, çoğu zaman olduğu gibi. Hastalıklı yüzüne zıt olarak tertemiz bir kalbi vardı. Simsiyah, dalgalı saçları beline kadar iniyordu. Masmavi gözleri her daim parlıyordu. Zayıftı. Hatta o kadar zayıftı ki dokunsan kırılacakmış gibiydi. Bu yüzden düşecek diye ödü kopuyordu genç adamın.
O kadar dalmıştı ki kızın yanına geldiğini fark etmemişti. Onunla sesler yok oluyordu.
"Bugün biraz dalgınız sanırım. " dedi kız gülümseyerek.
"Yok... sadece.... boş ver. Önemli değil. " dedi ve kızı bir ağacın altına oturttu.
"Gözyaşı? Şey sana bir şey söyleyeceğim. "
"İyi bir şey mi?"
"Kişiye göre değişir. "
Gözyaşı elini kaldırıp adamın yanağına koydu ve yavaşça okşadı. Onunla iken Gözyaşı hiçbir şey düşünmüyordu.
"Ne oldu?"
Adam cebinden çıkarttığı yüzüğü tutup Gözyaşı'na baktı. Gözyaşı ise ne olduğunu anlamamış şekilde adamın gözlerine bakıyordu.
"Benimle... benimle evlenir misin?" dedi hızlıca ve nefesini tuttu.
Gözyaşı adamın gözlerine takılı kalmıştı. Dolu gözlerini silme gereği duymadan başını aşağı yukarı sallayıp gülümsedi. Adam aldığı cevapla heyecanlanmıştı. Hemen yüzüğü kızın parmağına taktı. Kız da mutluluktan ağlıyordu. Adam kıza yaklaşıp öptü. İlk defa bu kadar heyecanlanmıştı.
•●•●•●•●•●•●•●•●•●
"Adam ve Gözyaşı evlenince olaylar daha da karmaşıklaşmaya başlamış." dedi Fatih derin bir nefes alarak. Bende kulaklarımı açmış pür dikkat dinliyordum.
"Adam sesleri daha sık ve daha yüksek duymaya başlamış. Bu Gözyaşı'nı korkutmasa da endişelendiriyormuş. Hem adam için, hem de bebeği için..."•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●
Gözyaşı, Kelebek'in ağlama sesi ile yataktan doğruldu. Gerindi ve yanına baktı. Adam yoktu. Kaşlarını çatıp ayağa kalktı ve Kelebek'in yanına gitti.
"Benim güzel kızım uyanmış mı?" dedi ve anne şefkati ile Kelebek'i kucağına aldı. Ona Kelebek ismini koymuşlardı. Bu Gözyaşı'nın ölen annesinin adıydı.
"Gel bakalım, baba neredeymiş?" Gözyaşı, Kelebek'i ince battaniyeye sardı.
Yaz aylarında oldukları için evin içi sıcaktı ama Kelebek hasta olmaya meyilliydi. Ve onu evde yalnız bırakamazdı.
Gözyaşı, adamı sonunda çayırda bulmuştu. Ona evlenme teklifi ettiği ağacın biraz ötesinde. Zaten oradaki tek ağaç buydu. Büyük yaşlı ardıç ağacına yüzünü dönmüştü adam.
Gözyaşı, adamın kolundan tuttu ve kendine çevirdi. Bu arada Kelebek'i sıkı sıkıya tutuyordu.
"İyi misin?" diye sordu Gözyaşı ama adamın gözleri Kelebek'de takılı kalmıştı.
"Bir gün o da gidecek değil mi?" dedi adam başını kaldırmadan.
"Kim?"
"Kızımız. Bir gün o da ölecek. "
"Herkes bir gün ölür." dedi kadın anlamadığını belli ederek.
Adam ardıç ağacına baktı. Ardıç ağacı herkesin bildiği gibi ilaç yapımında kullanılırdı. Adamın bakışları yine Kelebek'e dönerken ellerini uzatıp Kelebek'i kucağına aldı ve Ardıç ağacına doğru yürümeye başladı.
•●•●•●•●•●•●•●•●•●•●
"Adam Kelebek'i Ardıç ağacının en derinine koymuş, ölmemesi için." dedi merdivenlerden bir kitapla inen Savaş
"Ben hala neden bana bunu anlattığınızı anlayamıyorum. " dedim ellerimi başımın arasına alarak.
"Aslında ben de anlamış değilim." dedi İmge.
"Bu hikayeyi anlatmamızın nedeni başka... sonra anlarsınız, şimdi... başlayalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamelya
FantasíaKapısı çalındığında kafasını kaldırdı küçük çocuk. Bu yetimhanede pek arkadaşı yoktu. Aslına bakarsanız oda arkadaşı bile yoktu. "Girin." dedi ve gözlerini kapıya dikti. Küçük kız nefes alıp içeriye girdi. Buranın iyi bir yer olduğunu var sayıyordu...