●5●

58 6 0
                                    

•●•●Medyada Sahba•●•●

"Sana kızı sarsmadan getir dediğimi hatırlıyorum!"

"Sanki kızı evire çevire dövdüm, sonra boğup sana getirdim. Zorluk çıkarmasın diye bayılttım!"

"Off! Tamam sus! Kız uyandı."

Başım ağrıyordu. Beynim zonkluyordu -ki beynin nasıl zonkladığını şimdi anlamıştım- .
Yavaş yavaş gözlerimi açtım ve karşımdaki ikiliye baktım. Biri mavi gözlü siyah saçlı ve hatırladığım kadarıyla odamdaki adamdı. Sanırım adı... Çakır, Çakıl. Öyle bir şeydi işte. Yanındaki kızı daha önce hiç görmemiştim. Kızıl saçları omuzlarından dalgalarla dökülüyordu. Benim gibi, siyaha yakın kahverengi gözleri nedenini bilmediğim bir şefkat ile parlıyordu.

"Günaydın uyuyan güzel." dedi Çakır. Ya da Çakıl.

Kızıl saçlı kız boğazını temizledi ve Çakır'a -umarım isim doğrudur- bir bakış attı. Sonra bana döndü ve samimi bir tebessüm ile gülümsedi.

"Merhaba ben Sahba. Bu da... sen ona gerizekalı desen de olur."dedi bir anda ruh halini değiştirerek.

Sahba denen kız Çakır'a tip tip bakıyordu. İkisine de siz gerizekalı mısınız? demek istesem de ağzımı açmadım. Daha bu ikisinin kim olsuklarını bilmiyordum.

"Biz onunla tanıştık bile. Ama o bana adını söylemedi."

"Ya da zamanım olmadı." dedim ağzımı açarak. Düşük çenem!

"Ee? Adın ne?"

Etrafıma bakındım. Bu insanları tanımıyordum. Onlara adımı söyleyemezdim. Ama öyle cana yakın bakıyorlardı ki. Pencerden dışarıya baktım. Dallar pencereye vuruyordu.

"Şey... benim adım... Yaprak!" diye bağırdım aklıma gelen ilk ismi bağırırken. Onlara ismimi söylemeyecektim elbette. Hem belki yanlış kişiyi kaç

"Tamam! Yaprak, güzel isim ama bağırmana gerek yok." diye bağırdı Çakır.

"Beni neden buraya getirdiniz? " diye sordum sakin bir şekilde.

Bu sakin halim onları afallatmıştı. Sanırım bağırıp çağırmamı bekliyorlardı. Ben ise sakince buradan nasıl kaçacağımı düşünüyordum. Çünkü bağırıp çağırırsam niyetimi çabuk fark eder ve önlem alırlardı. Kaçmak için tek şansım sakin olmaktı.

"Şey-"

"Ölüleri görebilen ve ölecekleri tahmin edebilen biri misindir?" diye sordu Çakır normal bir şeymiş gibi.

Aman tanrım! Delilerin eline düşmüştüm! Buradan kurtulmam iki kat daha da zorlaşmıştı.

Sahba denen kız derin bir nefes aldı ve Çakır'ın suratına sert bir yumruk attı. Ben olduğum yerden fırlarken Çakır burnunu tutuyordu. Yavaş ve seri adımlarla kapıya doğru ilerledim. Onlara arkamı dönmemiştim. Şu an da kavga ediyorlardı. Filmlerdeki evli çiftlere benziyorlardı. Kapı olduğunu tahmin ettiğim yere sırtımı çarptığımda dişlerimi sıktım. Ama beni fark etmemiştiler bile.

Elimle kulpu tutup aşağıya çektim ve kapıyı açtığım gibi dışarıya fırladım. Ormanın ortasına ev mi yapılırdı?!

Ağaçların arasından geçerken dallar kollarımı çizse de koşmaya devam ettim. Ayağım büyük bir köke takıldığında yere kapaklandım. Avuç içlerim soyulmuştu. Ellerim cayır cayır yanıyordu. Dizlerimin de ellerimden farkı yoktu. Hala okul eteğiyleydim. Üstümde okulumuzun T-shirt'ü vardı. Artık T-shirt olduğunu bile sanmıyordum.

"Yaprak! Delirdin mi sen?! Neden kaçıyorsun?!" diye yanıma çöktü Sahba. Nasıl bu kadar hızlı olabilmişti?

"Delirmek mi?! Sizin gibi delilerden kaçmak delilik mi?!" diye bağırdım ondan uzaklaşarak. Sırtım ağacın gövdesine çarpınca durup soluklandım.

Hava kararmıştı. Sanırım.

"Biz deli değiliz, Yaprak..."

O konuşmaya devam ederken ben çaprazımda bize gelen silik insanı inceliyordum. Üstümüze geliyordu ama bu sefer fısıldamıyordu. Sadece ağzını oynatıyordu. Sahba ayağa kalktı ve benim baktığım yere baktı.

"Bunun yüzünden buradasın, bu yüzden seni kaçırdık. Onları görebiliyorsun. Ve onlarda senin onları gördüğünü çok iyi biliyorlar. Bize ihtiyacın var."

Silik adam yok olduğunda derin bir nefes aldı.

"Hem de hemen."

KamelyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin