Derin bir nefes aldım ve sakinleşmeye çalıştım. Derin bir nefes daha aldım. Bu böyle olmayacaktı. Gözlerimi kapattım.
"Toprak, gözümün önünden çekilmen için sana üç saniye veriyorum." Gözlerim hala kapalıydı.
Bu konuda bana nasıl yalan söyleyebilirdi? Ben bu tuhaf... silik insanları görmeme umuduna tutunurken, o sinir bana yalan söylemişti. Ve bunu komikmiş gibi söylemişti. Dalga geçiyor olmalıydı!
"1...2...3!" Gözlerimi açtığımda gerizekalı, yürüyerek daha on adım bile atmamıştı. Sinirlenince bambaşka biri olduğumu bilmiyordu heralde. Son hızla koşmaya başladım. Tam omuzlarına tutunup onu ittirecektim ki arkasını dönüp durunca kendimi frenlemeye çalıştım ama başarısız olmuştum. Duramayıp Toprak'a çarpmakla kalmayıp birde yere yuvarlanmıştık. Toprak bana şaşkınca bakarken... şu anda kitaplarda olan romantik kısımdaydık. Ama bu düşündüğünüz gibi olmadı.
"Seni aşağılık herif sen bana nasıl yalan söylersin! Yalan söylemeyi bıraktım, bu konuda beni nasıl kandırırsın! " Yumruklarımı süratle yüzüne ve göğsüne indirirken o da bağırmaya başladı.
"Seni manyak! İn üstümden!" deyip beni yana fırlatıp ayağa kalktı. Bana bakmadan ilerlemeye başladı. Pislik herif! Ayağa kalktım ve hızlı adımlarla yanından geçip arabaya bindim. Kollarımı göğsümün altında bağlayıp gözlerimi cama çevirdim. Güneş yavaş yavaş yavaş doğmaya başlamıştı. Selen ve Savaş hala uyuyordu. Bunlarda nasıl bir uyku vardı böyle?
Bende kendi rahatsız pozisyonuma dönüp gözlerimi kapattım.
...........................................................
Gözlerimi açıp etrafa baktım. Yine aynı yerdeydim. Bu sefer ağacın önündeki kız yerde oturmuş bebekleri ile oynuyordu. Yanına ilerlerken kafamdaki bu gıcık sesi göz ardı etmeye çalışıyordum. Saatin sesi gibiydi ama daha daha gürültülü. Kızın yanına gelip oturdum. Kırmızı saçlı bez bebeği, oyuncak eve koydu ve kapıyı kapattı. Sonrada bana döndü.
"Onu kurtarman lazım." dedi mavi gözlerini umutla üzerime dikerek. Ben anlamamış bir şekilde bir oyuncak eve, bir kıza bakarken bu sefer sinirle ellerini yere vurdu.
"Onları sağ bırakmazlar! Onları kurtarmanız lazım!"
"Kimleri?" dedim derin bir nefes alarak.
"Bizi kurtaranları!"
.........................................................
"Uyan artık!"
Gözlerimi araladım ama güneş ışığı gözüme girince geri kapattım. Omzum yine tutulmuştu ama sorun etmedim. Sonuçta böyle olacağını biliyordum. Birkaç saniye sessizce oturdum. Sonuçta tuhaf bir rüya görmştüm. Bunun bir anlama mutlaka vardı ama ben diğerlerine söylememe taraftarıydım. Biraz daha o pozisyonda duramayacağımı anladım ve dikleşip yanıma baktım. Selen yoktu. Gözlerimi öne çevirdiğimde Savaş'ın da olmadığını fark etmiştim. Bu sefer de camdan dışarıya baktım. Hareket ediyorduk.
"Selen'i, Fatih'in babası Savaş'a, şu salak olan Savaş'ı da yolun ortasına bıraktım."
"Peki böyle bir şeyi nasıl ve neden yaptığını açıklar mısın?" dedim şaşkınlıkla.
"Zevkle... Nasıl sorusunu cevaplarsam kolay oldu-"
"Dalga geçmeyi bırak." dedim sinirle.
"Tek bir cümleyle açıklarsam. Onları yanımda götüremezdim, seni de gözümün önünden ayıramazdım." dedi ve ciddiyetle.
"Ben hala anlama-"
"Bunu büyüklere bıraksanolmaz mı, ufaklık?" Hala alay ediyordu.
"Bana ufaklık demeyi bırak! Aynı yaştayız!"
"Sen kısasın."
Kafamı cama çevirip derin bir nefes aldım. "Sen uzunsun." diye homurdandım ve sessizce gözlerimi kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kamelya
FantasyKapısı çalındığında kafasını kaldırdı küçük çocuk. Bu yetimhanede pek arkadaşı yoktu. Aslına bakarsanız oda arkadaşı bile yoktu. "Girin." dedi ve gözlerini kapıya dikti. Küçük kız nefes alıp içeriye girdi. Buranın iyi bir yer olduğunu var sayıyordu...