“Önce şehir merkezine gidelim istersen” diyen adamın peşinden yolları adımlarken gördüğü şeylerle büyülenmiş gibiydi Briana,bu kadar güzel olabileceğini tahmin etmiyordu bu ülkenin. Yani dünya eskiden sanıldığı gibi düz bir tepsi gibi olsaydı,büyük bir ihtimalle dünyanın sonunda kalmış olan bu ülke en uç noktalarından biri olur ve adımlar dikkatli atılmazsa uzayın derinliklerine düşülebilirdi burdan.
Bakışlarını renkli vitrinlerden çekip birkaç adım ilersinde yürüyen rehberine çevirdi…İlk bakışta sıradan bir çekik olduğunu düşünmüştü ama şimdi dikkatle inceleyince hiçte öyle olmadığını anlayabiliyordu. Yakışıklı bir yüzü,spor öğretmeni olmasının katkılarının alenen belli olduğu muhteşem bir fiziği vardı.
“Bir şey mi oldu ?” diyerek ona döndü adam,genç kızın onu izlediğini farketmiş olmalıydı ki yüzünde merakla karışık bir tebessüm vardı. Briana “birşey yok”
diyerek etrafına bakınmaya başladı,yüzünü özellikle adamla ters yöne çevirmişti. Adamı dikizlerken ona yakalanmanın verdiği utanç yüzünde renk dalgalanmalarına neden olmuşken birde bunu görmesine izin vererek ikinci bir utanç dalgasına yakalanmak istemiyordu.
Yanından geçen insanları seyretmeye başladı,onların arasında tuhaf hissediyordu kendini.Çoğunluğu koyu renk saçlı olan Koreli çekik gözlü vatandaşların arasında,sarı saçları ve en yakın arkadaşının ‘eşek güzeli’ diye takıldığı büyük mavi gözleriyle bembeyaz bir kağıdın üzerindeki siyah nokta kadar dikkat çekiyordu. Yada pürüzsüz bir ciltteki siyah nokta olabilirdi ama şimdiye kadar gördüğü hiçbir Korelide siyah noktaya rastlamamıştı. Porselen gibi görünen ciltlerini neyin sağladığını öğrenebilirse bu işkence tatilinde yapacağı en hayırlı iş olacaktı.
Önünde yürüyen rehberinin yürümeyi bırakıp elini alnına götürerek anlamadığı şeyler söylediğini farkedince merakla ona döndü. Adam kendi kendine kendi dilinde söylenirken misafirinin kendisine baktığını görünce tekrar dil ayarı yapıp kızla konuşmaya başladı.
“Kusura bakma,yapmam gereken bir şey vardı ve aklıma şimdi geldi”
“Önemli değil,eğer yapacak işleriniz varsa gidebilirsiniz ben başımın çaresine bakarım..Aslında lakaplarımdan biride kedidir,beni atsanızda satsanızda döner dolaşır yolumu bulup geri gelirim. Yani istesem bile kaybolmayı beceremem"
Jo Seung biraz önceki düşünceli tavrının aksine gülmeye başlayınca Briana’da zorlada olsa tebessüm etti. Kendisini rezil etmenin daha kolay bir yolunu bulabilir miydi acaba ? Adam şimdi hakkında kimbilir ne düşünecekti ? Kimsenin istemediği ve başından attığı bir kedi olduğunu ama yinede onu istemeyenlere zamk gibi yapıştığını düşündüyse bir daha onunla karşılaşmak istemediğine emindi. Her nekadar ondan hoşlanmış olsada,acaba Kore'de yaş sınırlaması var mıydı ?
Aralarında en az 7-8 yaş vardı nede olsa. Genç adam elini parlak siyah saçlarına götürüp karıştırdıktan sonra bakışlarını etrafta gezdirdi bir süre ve ardında tekrar kıza döndü.
“Bir işim yok aslına bakarsan,sadece bir arkadaşımın benden almamı istediği bir şey vardı…Eğer senin içinde sakıncası yoksa gezimiz sırasında uğrayıp
alabilirim,yani beş dakikamızı bile almaz”
“Ne alacaksınız peki ?” diye atıldı Briana,nedense aklına gelen ilk şey bu isteğin sahibinin dişi bir varlık olduğuydu –ki bu dişi varlık beyaz saçlı eli bastonlu büyükannesi değildi kesinlikle-o yüzden özel bir varlıktı muhakkak. O özel varlığa ne alacağını merak etmişti ama aldığı cevap heyecanını kursağında bırakacak kadar basitti;