“Evet seni dinliyoruz Briana,hadi bize bunu açıkla” diyerek ileri doğru bir adım attı Victoria….Briana nefes almayı bile unutmuş bir şekilde sadece Edward’a bakıyordu…
Leydi Viloness başıyla Victoria’ya geri çekilmesini işaret etti,genç kadın susturulmaktan hoşlanmasa da Viloness’in isteğine karşı gelmeden topuğunun üzerinde geri dönüp kalktığı koltuğa oturdu tekrar…
Leydi Viloness bakışlarını Briana’nın üzerine çevirirken “Hadi anlat” dedi otoriter bir sesle “Bir hizmetçinin sorunuyla saatlerce uğraşacak değilim,Bertha senin kendisinin yeğeni olmadığını itiraf etti…Akrabası bile değilmişsin,bir yabancısın yani…Şimdi hem Bertha’yı hem bizi neden kandırdığını anlat çabuk”
Briana yere diktiği gözlerini hayretle kaldırırken “Ben Bertha’yı kandırmadım” diye inledi umutsuzca,geldiklerinden beri sesi ilk kez çıkıyordu…
Nefesini toplamaya çalışıp Bertha’ya çevirdi bakışlarını ve “Özür dilerim” dedi fısıltıyla “Başını derde soktuğum için affet beni”
Bertha yanağından süzülen gözyaşlarını elindeki bezle silerken kafasını iki yana salladı,kendisini kandırmadığını biliyordu…Hakkında çok şey bilmese bile kendisine hiçbir zaman yalan söylememişti Briana ama gerçeği de anlatmamıştı…Ve bu durum onu savunmasını engelliyordu işte,kim olduğunu bilmediği birini yeğeni olarak getirmek savunulması imkansız bir kandırmacaydı…
Edward parmaklarını burnunun direğine bastırırken sabırsızlanmaya başlamıştı…Daha birkaç saat önce en mutlu insanlardan biri olduğunu düşünürken şimdi bu mutluluğunun nedeni olan kızın kendisini kandırdığını öğreniyordu…
Daha fazla dayanamayıp ileri doğru geldi ve Briana’nın bileğini tuttu,öfkesi ve sabrı birbirine galip gelmeye çalışıyordu ve öfke an be an artan taraftı…Leydi Viloness şaşkınlıkla ne yaptığını sorarken genç kızı peşi sıra sürükleyerek odanın kapısına doğru götürdü…Yaşlı kadın peşlerinden gitmek için bir adım attığında Edward ona öfkeli bir bakış atıp yerinde kalmasını işaret etti ve Briana’yı odadan çıkarıp koridor boyunca bileğini bırakmadan yürüttü…
Genç kız buna itiraz etmemişti,bileğinden çekiştirmese bile onu takip edecekti zaten…Bu durumun açıklığa kavuşmasını kendisi de en az onun kadar istiyordu…Tabi sadece bir kısmının,asıl gerçeği hiçbir zaman dinlendirmeyeceğine dair kendisine söz vermişti…Sadece peder Evan biliyordu bu gerçeği ve sonsuza kadar da öyle kalacaktı…
Edward açtığı kapıdan onu içeri sokarken kendine geldi Briana,çalışma odasına gelmişlerdi…Edward içeri girdikten sonra kızın bileğini bırakmadan kapıyı kapattı ve ona döndü,parmaklarının altında tuttuğu ince bileği çok sıktığının farkındaydı…Parmaklarını biraz gevşetti ama bırakmadı,elinin izi kızın bileğinin üzerinde kırmızı bir leke olarak görünüyordu gevşettiği yerden…
Bir müddet sadece Briana’nın yüzüne baktı ve sonunda “Seni dinliyorum” dedi buz gibi bir sesle…Odanın ortasında ayakta duruyorlardı ama Briana’nın ayakta duracak hali kalmamıştı…Yere yığılmamak için kendini zorlarken Edward’ın bileğini bırakmamasını diledi,aldığı tek destek onun eliydi…
Başını yere eğerken boğuk bir sesle “Özür dilerim” dedi genç kız,devamını getirmek için durup nefes alması gerekmişti…Edward tuttuğu bileği aniden bırakıp ellerini onun omuzlarına koydu ve yüzüne bakması için zorladı onu…Briana kafasını kaldırıp onun gözlerine bakarken gördüğü soğuk ifadeden korkmuştu…
“Bertha’nın yeğeni olmadığın doğru mu ?” diye sordu Edward,sesi bir taştan daha soğuk ve duygusuzdu…Briana konuşacak gücü bulamadığı için sadece kafasını sallayarak onayladı bunu,o Bertha’nın yeğeni değildi…
Edward öfkeyle dişlerini sıkarken “Neden ?” dedi “Bu yalanı neden söylediniz ?”
“Çünkü” dedi Briana çaresizce,onun yüzüne bakarken kelimeler boğazına düğümleniyordu…Tekrar yere bakmayı denedi ama Edward’ın omuzlarında ki elleri biraz sıkılınca bunu yapmasını istemediğini anlayıp tekrar yüzüne baktı…
“Çünkü gidecek bir yerim yoktu” diye fısıldadı sonunda…Bu cevapla Edward’ın kaşları çatılmıştı,kızın omuzlarında ki ellerini aşağı kaydırıp kollarını kavradı ve “Anlat” dedi sakince…Bu hareketi biraz da olsa güç vermişti genç kıza,derin bir nefes alıp soluğunu toparlamaya çalıştı…
“Kaçarken Bertha’nın evine sığınmıştım, bana evini açmıştı,yaralarımla ilgilendi ve bana baktı”
“Yaraların mı ?” diye araya girdi Edward,başta ki kaçarken kelimesi de dikkatini çekmişti…Briana birinden kaçıyordu ve yaralıydı,Edward’ın yüzü çıkardığı bu sonuçla gerildi…Kopuk kopuk anlatılan şeyden bir şey anlayamıyordu…
Ellerini biraz daha sıkarken “Her şeyi baştan anlat” diye üsteledi “Kim olduğundan başla”
Kim olduğum ? Briana’nın dudaklarında acı bir tebessüm belirdi,bunu söylerse kendisini kapının önüne koyardı kesinlikle…Belki de daha kötüsü deli olduğunu düşünerek bir hastaneye kapattırırdı…Asla anlatamayacağı bir kimliği vardı onun,bu yüzden bazı şeyler gizli kalmak zorundaydı…
“Ben” dedi kendini zorlayarak,sesi hala boğuk çıkıyordu “Ben önemli biri değilim”
“Ama kaçtığını ve yaralı olduğunu söyledin,önemsiz insanlar bunu yapmazlar…Kimden kaçıyordun ?”
Edward’ın itirazı Briana’yı daha büyük bir çıkmazın içine sürükledi,her şeyi anlatmasını bekliyordu ondan ama bunu yapamazdı…
Bir süre ne söylemesi gerektiğini düşündü,ardından yavaşça “Babamdan kaçıyordum” diye mırıldandı,zaman kavramını katmadan gerçeği olduğu gibi anlatmaya karar vermişti…
Edward şaşkınlıkla açılan gözlerini onun gözlerine dikerken “Ba…babandan mı ?” diye sordu hayretle “Neden babandan kaçıyordun ?”
Bir saniye içinde aklından bin bir türlü senaryo geçti genç adamın,bir kızın babasından kaçması için nedenleri sıralarken birçok seçenek çıkmıştı karşısına…
“Annem bir süre önce evden ayrılmıştı ve”
Briana birkaç saniye susup annesinin ihanetini söyleyip söylememe konusunu düşündü ve “Başka bir adamla evlenmek için gitmişti” dedi sonunda…Edward bir cevap vermeden sadece gözlerinin içine baktı,bakışlarında ki sert ifadeden bunu tasvip etmediğini anlamıştı Briana ve kendisi için üzüldüğünü de görebiliyordu…
“Babam o gittikten sonra onu unutmaya çalıştı” diyerek anlatmaya devam etti “Sonra bir gece beni uyandırıp çok uzaklara gitmek istediğini söyledi…Bende kabul ettim,annemi unutmak için gitmek istediğini düşünmüştüm ama gerçek öyle değilmiş…Aslında o gece annemi---
Briana boğazına bir şeyin düğümlendiğini hissetti,annesinin ölümüne hakkıyla üzülememişti bile…Şimdi ondan bahsederken içi acıyordu…
Edward “O gece annene ne olmuş ?” diye üsteleyince yaş dolan gözlerini Edward’ın göğsüne dikip “A..annemi öldürmüş” dedi kekeleyerek ve biranda hıçkırıklara boğuldu…
Genç adam şaşkınlıktan donup kalmıştı…Briana omuzları sarsıla sarsıla ağlarken onu kendine doğru çekti…Briana kafasını onun göğsüne bastırırken hıçkırıkları daha da artmıştı…
Edward elin kaldırıp sırtına koydu,ardından diğer eliyle de ona sarıldı ve iyice kendine doğru çekti…Çektiği acıyı anlayabiliyordu…Hiçbir şey söylemeden sadece ona sarıldı,birkaç dakika sonra hıçkırıkları azaldığında onu elinden tutup kanepelerden birine oturttu ve kendiside yanına oturdu…
Eliyle Briana’nın ıslanan yüzüne yapışan saçlarını geri çekti…Ardından iki eliyle birden yüzünü avuçladı,bu onun kendisini güvende hissetmesi içindi ama Briana elleriyle yavaşça yüzünde ki elleri aşağı çekti ve kızaran gözlerini Edward’ın yüzünden çekip yere dikti…
“Babamın bunu yaptığını öğrendiğim zaman” diyerek anlatmaya devam etti…Edward kafasını iki yana sallayarak anlatmak zorunda olmadığını belirtse de bunu istiyordu Briana,gerçeği en azından bir kısmıyla anlatmak istiyordu…Sevdiği adamın, kim olduğunu bilmesini istiyordu…
“Bunu tesadüfen öğrendiğim zaman evden kaçtım…Yapabildiğim tek şey buydu,sadece koştum ve babamdan olabildiğince uzakta olmayı diledim…Bertha’nın kız kardeşinin evinin kapısını çaldığımı hayal meyal hatırlıyorum,çok yorgundum ve korkuyordum…O kapıyı açarken bayılmışım…Kendime geldiğimde sıcak bir yataktaydım,Bertha kaçarken oluşan yaralarımı sarmıştı ve bana bakıyordu…Orda bulunduğu süre içinde yanında kalmama izin verdi,kız kardeşini yeni kaybetmişti ve ben onun için bir destektim…Tabi o da benim için bir korunaktı…Daha sonra izin süresi bittiğinde geri dönmek için hazırlanırken gidecek bir yerim olmadığını öğrendiğinde kendisiyle gelmemi teklif etti ve bende kabul ettim…Başka bir seçeneğimde yoktu zaten,gidecek bir yerim ya da sığınacak bir tanıdığım yoktu…Sonrasını da biliyorsunuz zaten,evinize geldim…Yabancı birini kabul etmeyeceğinizi bildiği için Bertha yeğeni olduğumu söyledi,böylece beni evinize aldınız”
Anlatacak bir şey kalmayınca derin bir nefes aldı Briana,içinde bir şeylerin huzur bulduğunu hissediyordu…Tam olarak olmasa bile kim olduğunu anlatmıştı…
Edward’ın ne tepki vereceğini merak ediyordu ama yüzüne bakmaya çekiniyordu…Bakışlarını yerden kaldırıp onun göğsüne çevirdi,daha yukarıya çıkamamıştı…Birden Edward ileri doğru geldi ve onu omuzlarından tutarak kendine doğru çekti,Briana boş bulunup baktığı göğse doğru savrulurken Edward kollarını sıkı sıkı onun bedenine sarmıştı…
“Anlattığın için teşekkür ederim” diye fısıldadı kulağına,odaya ilk girdiklerinde leydi Viloness’in sözleri içinde büyük bir korkuya neden olmuştu…Birkaç saat önce sevdiğini söylediği insanın kendisine yalan söylediğini duymak hem öfke hem pişmanlık duymasına neden olmuştu…Birine güvenmeyi yıllar önce bırakmıştı ve şimdi bu kararını deldikten sonra yine hayal kırıklığına uğrayacak olma düşüncesi tüm bedenini germişti…Ama öyle olmamıştı,evet Briana kendisini kandırmıştı ama çok geçerli bir nedeni vardı…Bu gerçeği saklamak istemesi normaldi…
Briana derin bir nefes alıp Edward’ın kokusunu içine çekti,bedenini saran ellerin arasında kendini hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu…O kollar gevşeyince birden büyük bir boşlukta hissetti kendini,ardından hemen toparlanıp kendini geri çekti…
Yüzüne yapışan saçlarını geri çekip ellerinin tersiyle yüzünü kurularken Edward ayağa kalktı ve elini ona uzattı…Briana kendisine uzatılan eli büyük bir heyecanla tutup ayağa kalktı ve onun karşısında dikildi,bacakları titrese de ayakta durmayı başarabiliyordu..
Edward ileri doğru eğilip dudaklarını genç kızın alnına değdirirken “Şimdi odana git ve uyu” dedi usulca…Briana alnında hissettiği sıcaklıktan çok daha fazlasını hissetti o an;Edward kendisini asla yalnız bırakmazdı,bunu anlamıştı…
Onun dediğini yapıp çalışma odasından çıkarak kendi odasına gitti ve kapıyı kapattı…Onu odasına kadar gözleriyle takip eden Edward kapı kapanınca yönünü değiştirip oturma odasına yöneldi…İçeride merakla bekleyen insanların bir açıklama duymaya ihtiyaçları vardı,özellikle de leydi Viloness’in…
Odaya girer girmez Victoria oturduğu yerden kalkıp ona doğru yürüdü ve yılışık bir tavırla koluna girerken “Seni kandırdığını itiraf etti mi ?” diye sordu…Ona bakarken buz gibi olmuştu Edward’ın bakışları…Kolunu onun elinden kurtarıp geri çekilirken “Geç oldu,seni evine götürmesi için birini ayarlayacağım” dedi ciddi bir ifadeyle ve kapattığı kapıyı geri açıp dışarı seslendi…Birkaç saniye sonra Roxy kapının önünde bitivermişti…
“Geofre’ye söyle arabayı hazırlasın,leydi Broung’u evine bırakacak” dedikten sonra onun yanından geçip odanın ortasına geçti ve büyük bir koltuğa oturdu…Victoria öfkesinden dudaklarını ısırırken tek kelime etmeden odayı terk etti,tam çıkarken dönüp son kez baktı sırtı ona dönük oturan Edward’a…Küçük bir hizmetçi parçası karşısında yenilgiyi asla kabul edemezdi,bedeli ne olursa olsun Edward’ı bırakmamaya kararlıydı…Kapıyı sertçe vurup çıkarken bakışlarında katıksız bir öfke hakimdi…
Çarpan kapının sesi odanın içinde yankılanırken Edward derin bir soluk aldı ve hala kapının girişinde ayakta bekleyen Bertha’ya çevirdi bakışlarını…Emektar hizmetçisi rüzgara tutulmuş yaprak gibi titriyordu…
Başıyla köşede ki sandalyeyi işaret ederek “Otur” dedi sakin bir ses tonuyla…Leydi Viloness’in yüzünde bir anlık huzursuzluk okundu ama bir şey söylemedi…Verdiği tek tepki elinde ki yelpazeyi açıp kapamak olmuştu…
Bertha endişeli birkaç adım atıp sandalyenin kenarına ilişti ve başını ellerine çevirerek beklemeye başladı..Briana’nın yeğeni olmadığını kabul etmekten başka bir şey söylememişti,onun Edward’a ne söylediğini de bilmiyordu…Briana’nın gizli kalmasını istediği bir şeyi açığa vurmaktan korkuyordu yaşlı kadın…
Tüm meraklı gözler üzerine çevrilmişken Edward bacak bacak üzerine atıp kollarını önünde kavuşturdu ve “Babasıyla aralarında geçen şeyi biliyor musun ?” diye sordu Bertha’ya hitaben…Yaşlı kadın başını kaldırmadan “Evet” diye cevapladı,bildiği tek şey de buydu zaten…Babasının annesini öldürdüğü ve Briana’nın da evden kaçtığıydı…
Edward aldığı cevap üzerine ayağa kalktı ve “Çıkabilirsin” dedi sert bir sesle…Bertha birkaç saniye ne dediğini anlamamış ve afallamıştı…Edward tekrar gidebileceğini söyleyince odadakileri selamlayıp hızla dışarı çıktı…Ardı sıra kapıyı kapatırken dönüp bir kez bile bakmadı içeridekilere…
O çıkınca Edward köşede duran büfeye yaklaşıp eline kristal bir bardak aldı ve büyük bir şişeyle birlikte kalktığı koltuğa geri döndü…
“Briana Bertha’nın yeğeni değil ama bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek” diyerek konuşmaya başladı,sesi leydi Viloness’in sinirlerini bozacak kadar sakin çıkıyordu…
“Bu yalanı söylemesi için geçerli bir nedeni var ve bende bu nedeni kabul ettim…Önceden nasılsa şimdi de aynısı olacak.Ve bu konuda bir daha açılmazsa sevinirim”
Son sözünü leydi Viloness’in yüzüne bakarak söylemişti…Yaşlı kadın grileşmiş saçlarının üzerine taktığı şapkanın ucunu çekiştirirken bakışlarını ondan kaçırdı…Edward’ın, merhum babasının inatçılığını taşıdığını biliyordu…Ne kadar karşı çıkarsa çıksın kararından asla vazgeçiremezdi onu…Yıllar önce Amelia konusunda şanslıydı çünkü o kız da kendisiyle aynı düşüncedeydi…Ama şimdi Briana konusunda göstereceği aynı kararlılık bir işe yaramazdı…Bu yüzden hiçbir itiraz belirtisi göstermedi,halledebilecekse eğer bunu sessizce yapacaktı…Edward’a karşı gelmek soruna çözüm değil daha çok sorun getirirdi…
Edward elinde ki bardağı koltuğun başına koyarken parmağını üst kısmında gezdirdi ve “Briana’ya olan duygularımı fark etmiş olmalısınız” dedi birden…Bu söz odanın içinde birkaç saniyelik sessizlik fırtınası kopmasına neden olmuştu…
Lizbeth şaşkınlıktan ağzı açık bir halde kalakalmıştı,Edward’ın kapalı kutu olduğunu herkes gibi oda biliyordu…Daha önce duygularını başkalarıyla paylaşmaya gerek bile duymamıştı Edward…Ama şimdi herkesin içinde tüm samimiyetiyle bundan bahsediyordu…
Bakışlarını Edward’dan çekip amcasının yanında oturan kadına çevirdi…Leydi Viloness’ten hep çekinirdi Lizbeth,şimdi bile ona bakarken tuhaf bir endişe hissi duyuyordu…Amelia konusunda olan tutumunu biliyordu…Ailesinin onuru için her şeyi yapabileceğine emindi,bunu daha önce ispatlamıştı…Sadece kendi oğlu için değil (Royce’un aşırı rahat tavırları karşısında her zaman sert olmuştu) Edward içinde aynı hassasiyeti gösteriyordu…
Şimdi ne tepki vereceğini görmek için ona bakarken kadının aşırı sakin tavrı karşısında şaşkındı…
Leydi Viloness ağır hareketlerle yerinden kalktı ve elinde ki yelpazeyi kapattı…Omuzlarını dikleştirmiş,çenesini asaletini belli edercesine yukarda tutuyordu…
“O kızı sevdiğini mi söylüyorsun yani” dedi iğneleyici bir sesle…Edward bu ses tonundan hoşlanmasa da sadece “Evet” diyerek karşılık verdi,onun Briana’yı aşağıladığını anlayabiliyordu…
Yaşlı kadın derin bir nefes aldı ve zarif bir reveransla bay William’ı selamladı..Ardından tek kelime etmeden kapıya yöneldi…Sadece kapıdan çıkarken göz ucuyla Edward’a bakmıştı,birkaç saniyelik bu bakışma ikisi içinde çok şey ifade ediyordu…
Viloness yeğeninin gözlerinde ki kararlı ifadeyi görmüştü,aynı şekilde Edward’da yengesinin bu kadar kolay pes etmeyeceğini biliyordu…Şimdilik sükunetle imzalanmış bir ateşkes olsa da bunun sonunda biri geri adım atmak zorunda kalacaktı…
Leydi Viloness odayı terk edince William dizlerinden destek alarak ayağa kalktı…
“Gidip yatsam iyi olacak” dedi yarı tebessüm eden bir ifadeyle “Üç gün sonra uzun bir yolculuğa çıkacağım ama kendimi gerilmiş ve yorulmuş hissediyorum…Hindistan’a doğru yola çıkmadan önce iyice dinlenmeye ihtiyacım var”
Edward ayağa kalkıp başıyla onu selamlarken “Yolculuk için her şey hazır mı ?” diye sordu…Ortak olarak yaptıkları iş haricinde William’ın deniz aşırı ülkelerde oldukça fazla iş bağlantısı vardı…Hayatta ki tek yakını Lizbeth olan bu adamın çalışmaktan başka bir şey düşünmeye vakti yoktu,aynı şekilde isteği de…
Her şeyin hazır olduğunu söyleyip iyi geceler diledikten sonra odanın kapısının kolunu tuttu…Aşağı bastırarak açmak üzereyken aniden vazgeçip geri döndü ve Edward’ın karşına geçti…
“Bu arada” dedi tereddütle…Yüzünde ki ciddi ifade Edward’ın kaşlarını çatmasına neden olmuştu…Briana konusunda yorum yapacağı kesindi…Bu konuda ne düşündüğünü bilmiyordu ama sevdiği bu insanı karşısına almak istemiyordu…Eğer düşünceleri onunkilerden farklıysa yolculuk öncesinde bu ihtiyar adamın kalbini kırabilirdi…
William aniden yüzünde ki ciddi ifadeyi değiştirdi…
“Eğer düğün yapmaya karar verirsen benim dönmemi bekleme,düğün hediyemi daha sonra da verebilirim” derken gülümsüyordu…Edward rahat bir nefes alırken aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdi ona…Yaşlı adam eliyle onun omzuna vururken “Briana çok iyi bir kız” dedi samimiyetle ve sahte bir sertlikle “Onu üzmeyi aklından bile geçirme” diye ilave etti…
Edward başını sallayarak onu onaylayınca yaşlı adam kapıyı açtı ve ağır adımlarla odayı terk etti…O gidince Edward yine kalktığı yere oturmak için geri gelirken üzerine çevrilmiş iki çift şaşkın ve meraklı gözü farkedince bundan vazgeçti…
“Size açıklama yapmayacağım” dedi sert bir sesle ve arkasını dönerek kapıyı açıp odadan çıktı…Royce ve Lizbeth’in ne düşündüğü umurunda değildi bu yüzden açıklama yapmakla vakit harcamayacaktı…
O çıkınca bir süre bakıştı Royce ve Lizbeth…Sonunda ilk tepki veren Lizbeth oldu…Kafasını oturduğu kanepenin arkalığına yaslarken “Bir an gerginlikten öleceğimi sandım” diye söylendi “Biraz daha sürseydi ya Edward ya da annen patlayacaktı”
Royce oturduğu yerden kalkarken gülerek baktı Lizbeth’e ve “Ya da ben” diye ekledi…Annesini en iyi tanıyanlardan biri olarak onda ki bu sakinliğin çok büyük bir patlamaya gebe olduğunu anlamıştı…Ama şimdilik atlatıldığına göre rahat bir nefes alabilirdi…
Edward’ın bıraktığı şişeyi eline alırken “Edward bize de bir açıklama borçluydu” diye mırıldandı…Neler olduğunu tam olarak anlayamamıştı ve öğrenmek istiyordu…Aynı merakın Lizbeth’te de olduğuna emindi…Elinde ki şişe ve büfeden aldığı iki kristal bardakla onun yanına gelip oturdu…
Bardakları doldurup birini ona uzatırken “Sanırım buna ihtiyacın var” dedi gülerek…Lizbeth teşekkür ederek bardağı onun elinden aldı…
Dudaklarına götürüp bir yudum aldıktan sonra “Biliyor musun ?” dedi heyecanla “Edward’ı daha önce hiç böyle görmemiştim…Amelia’ya olan sevgisine en yakından şahit olanlardan biri benim,çünkü o zamanlar amcam yine yurt dışına gittiği için onun yanında kalıyordum…O zaman annen bu aşka karşı durduğunda bu kadar kararlı değildi Edward”
“Çünkü o zaman Amelia’da istemiyordu bunu”
“Evet ama yinede daha ısrarcı olabilirdi ama yapmadı…Oysa şimdi gözlerinde büyük bir kararlılık var…Briana’yı gerçekten çok seviyor olmalı”
Bardağı dudaklarına götürüp içmeden beklerken “Briana’yı kıskandım” diye somurttu Lizbeth ve dudak büküp bardağın içine baktı…Royce’un içinde bir şeyler harekete geçmişti…
“Niye kıskandın ?” diye sordu tereddütle…Edward kendisini değil de Briana’yı sevdiği için olabilir miydi ? Bir süre önce Lizbeth’i bahçede onu gözetlerken yakaladığı zamanı hatırladı birden ve içini büyük bir öfke kapladı…Lizbeth amcası dolayısıyla küçüklüğünden beri çoğu zamanını Edward’ın evinde geçiriyordu,bu zaman içinde ona aşık olmuş olabilirdi…Şimdi Briana’yı kıskanmış olmasının başka türlü açıklaması yoktu…
Genç kız dudak bükmeye devam ederken “Çünkü ona aşık bir adam var” diye hayıflandı ve bakışlarını Royce’un gözlerine dikip “Aşık olmak güzel bir şey olmalı” dedi bir hayalden bahseder gibi “Edward onu seviyor ve Briana’da öyle olmalı…Böyle bir aşk yaşamak isterdim bende,beni seven ve bana aşık olan bir adam olduğunu bilmek kendimi ----
Lizbeth sözünü tamamlayamadan dudaklarının üzerinde hissettiği baskıyla şaşkına dönmüştü…Royce’un dudaklarının kendi dudaklarının üzerinde olduğunu fark edince onu hızla geri itti…Elinde ki bardak yalpalanarak elbisesinin eteklerini ıslatmıştı…
“Se..sen ne yaptığını sanıyorsun ?” diye bağırdı,öfkesinden yüzü kıpkırmızı olmuştu…Ayağa kalkmak için hamle yaptığı anda Royce kolundan tutarak onu durdurdu ve yerine oturttu…Ardından bir kaza çıkmaması için elinde ki bardağı alıp sehpanın üzerine bıraktı…Lizbeth şaşkınlık ve öfke dolu bakışlarla onu izlerken Royce tüm bedeniyle ona dönmüş ve gözlerini onun gözlerine sabitlemişti…
“Sana aşık olan bir adamın var olmasını istiyordun öyle değil mi ?” diye sordu gülerek…Lizbeth öfkesinden dudağının kenarını ısırırken “Aşık dedim zampara demedim” diye söylendi ve yeniden kalkmaya yeltendi…Ama bu sefer Royce onu kolundan tutup durdurmak yerine daha etkili bir yönteme başvurmuştu…Onu tekrar öptü…
Lizbeth ikinci kez hissettiği bu baskından kurtulmak istedi ama Royce buna müsaade etmemişti…Kollarını onun beline dolayarak kendine doğru çekti genç kızı…Lizbeth oturduğu yerde ileri doğru kayarken biran tüm mantığını kaybetti ve ona karşılık verdi…Ellerini genç adamın ensesine doğru kaydırırken sadece bir anlığına bunun gerçek olmasını diledi,Royce’un kendisine aşık olmasını…
Ama bu düşüncenin imkansızlığını idrak edince eliyle onun yüzünü geri itti ve dudaklarını kendilerininkinden ayırdı…İkisi de nefes nefese kalmışlardı geri çekilirken…
Üzerini düzelterek ayağa kalkarken “Bunu bir daha yapma” diye ikaz etti onu…Royce’ta ayağa kalkıp onun karşısına geçti ve alaycı bir ifadeyle “Neyi ?” diye sordu…
Onun bu tavrı Lizbeth’i sinirlendirmişti…
“Beni bir daha sakın öpme” diye bağırdı ve gitmek için arkasını döndü…Ama daha bir adım bile atamamıştı ki beline dolanan ellerle olduğu yerde kalakaldı…
Royce arkasından ona sarılırken kollarını biraz daha sıktı ve onu iyice kendisine yaklaştırdı…Çenesini kızın omzuna dayarken “Neden ?” diye fısıldadı,yüzünü göremese bile bunu sorarken gülümsediğini hissedebiliyordu Lizbeth…
Belinde ki elleri geri açmak için uğraşırken “Çünkü bunu istemiyorum” dedi sertçe…Royce’un kollarını bir milim bile açamamıştı,üstelik genç adam başını onun boynuna doğru kaydırmıştı ve hareket ettikçe dudaklarını teninde hissediyordu…
Tüm bedeni tuhaf bir duygu sağanağına kapılmışken “Bırak beni” diye fısıldadı,sesi kendisine ihanet etmiş ve titreyerek çıkmıştı…Royce konuşmaya başlarken nefesini saç köklerinde ve boynunda hissetti,bu hisle tüm vücudu ürpermişti…
“Seni bırakamam” dedi Royce tatlı bir sesle ve dudaklarını kızın kulağına yaklaştırıp “Çünkü seni seviyorum” diye fısıldadı…
Lizbeth aniden başını çevirip ona baktı,duyduğu şey karşısında şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı…Gözlerini kırpıştırarak Royce’un yüzüne bakarken yanlış duyduğunu düşündü biran,kesinlikle yanlış duyduğuna kanaat getirirken Royce gülümseyerek “Yanlış duymadın” deyince kaşları çatıldı…Kendisiyle dalga geçiyor olmalıydı…
Belinde ki ellerden bir kez daha kurtulmayı denedi,biran Royce’un kolları gevşer gibi olunca kurtulacağını sandı ama Royce ufak bir manevrayla onun bedenini çevirip tekrar kollarını sıkılaştırınca bu sefer yüzü ona dönük şekilde hapsolmuştu ve bu bir öncekinden daha kötü bir durumdu…Sırtı dönükken en azından onu görmüyordu şimdi ise direkt olarak yüzüne bakıyordu…
“Beni bırak” dedi tekrar,bakışlarını onun yüzünden kaçırmaya çalışıyordu… Royce gülümseyerek kafasını eğip onun yüzüne bakarken “Yüzüme bakar mısın lütfen ?” dedi ve tatlı bir tebessümle onun gözlerinin içine baktı…
Lizbeth biran bacaklarında ki gücün kesildiğini hissetti…Ona bu kadar yakınken ve dahası kollarındayken düzgün düşünmekte zorlanıyordu…Üstelik tatlı bir tebessümle yüzüne bakarak işini daha da zorlaştırıyordu Royce…
Kaçamayacağını anlayınca kendini zorlayarak dik dik yüzüne baktı ve “Ne var ?” diye söylendi…Royce oldukça sakin bir ifadeyle “Hiçç” dedi dudak bükerek “Sadece sana aşığım o kadar”
“Benimle dalga geçme” diye hırçınlaştı biranda Lizbeth,bu oyundan sıkılmıştı ve dahası bu yalan canını yakmaya başlamıştı…
“Senin aşk oyunlarınla kaybedecek zamanım yok,git bunlarla eğlenecek bir kadın bul kendine ve beni de rahat bırak”
Royce yüzünde ki tebessümü silip ciddi bir ifadeyle genç kızın yüzüne baktı ve “Beni dinle küçükhanım” dedi sertçe,beline doladığı ellerini geri çekip kollarından tuttu onu.Böylece hem serbest bırakmış hem de kaçmasını engellemiş oluyordu…
“Sana aşığım derken ciddiydim,nasıl oldu bilmiyorum ama oldu işte…Çapkınlığıyla nam salmış olan ben senin gibi inatçı keçinin tekine aşık oldum…Şimdi sende beni sevdiğini söyle de bitsin bu işkence”
Lizbeth ağzı açık onu dinlerken yüzünün ne şekle girdiğinden haberdar bile değildi…Bu ifadenin Royce’u gülümsettiğinin farkına varınca hemen kendini toparladı ve kollarını tutan ellerden kolayca kurtulup geri çekildi…Odanın diğer tarafına,Royce’dan olabildiğince uzağa giderken aklını toparlamaya çalıştı…Royce onu sevdiğini söylemişti,hatta sevdiğini değil aşık olduğunu söylemişti…Bu inanamayacağı kadar imkansızdı ve bu imkansızlık buna inanmasını engelliyordu…
Boğazını temizleyip derin bir nefes alırken “Ben ne diyeceğimi bilemiyorum” dedi sakin kalmaya çalışarak “Söylediklerin gerçekten çok şeyy---
Cümlelerini toparlamakta zorlanıyordu Lizbeth,hangi kelimenin ucunu tutsa diğerine bağlamak çok zor oluyordu onun için…
Royce bu belirsizliğe dayanamayıp birkaç büyük adımda yanına gelince nefesini tuttu,aklında kurduğu cümle o yanına gelince uçup gitmişti…
“Hadi ama Lizbeth” diye söylendi Royce huzursuzca “Sadece beni sevdiğini söyleyeceksin o kadar,aynı benim söylediğim gibi…Nasıl söyleneceğini öğretmemi ister misin ?”
Lizbeth kaşlarını çatarak ona bakarken “Bundan nasıl bu kadar eminsin ?” diye sordu öfkeyle,onun kendinden emin tavrına sinir oluyordu…Dudağını ısırarak ona baktı,kimi kandırıyordu ki ? Onun bu tavırlarını seviyordu,aynı kendisini de sevdiği gibi…
Royce ileri doğru bir adım atıp onun tam karşısında durdu ve yüzüne doğru eğilerek “Çünkü gerçek bu” dedi…Aynı anda Lizbeth onu ceketinin yakalarından tutup kendine doğru çekti ve biraz önce onun attığı adımın devamını getirdi…Royce kollarını onun beline dolarken kendisini öpen kıza sorduğu sorunun cevabını çoktan almıştı…
*****
Victoria yatağının içinde huzursuzca döndü,bu gece olanları düşündükçe sinirleri daha da artıyordu…Oraya giderken öğrendiği şeyi büyük bir koz olarak görüyordu ama bu koz elinde patlamıştı ve tek etkisi kendi üzerinde olmuştu…Edward onu evinden postalamıştı…
Hızla doğrulup yataktan çıktı ve sabahlığını üzerine geçirdi…Elinde ki şamdanla odadan çıkıp merdivenleri hızla inerek çalışma odasına geçti…Masanın üzerine bıraktığı şamdanın ışığında masanın çekmecesinden bir kağıt çıkardı…Mürekkebe batırdığı diviti kağıdın üzerinde gezdirirken öfkesinden dudaklarını ısırıyordu…Yazma işi bittiğinde dudakları sinsice kıvrıldı…
“Küçük fare” diye tısladı dişlerinin arasından “Bu kadar kolay kazanmana izin vermeyeceğim”