Gözlerini ovuştururken kendine gelebilmek için gerneşti Briana,yarı aydınlık odada gıcırdayan tahta karyola üzerinde doğruldu…Rahatsız gibi görünmesine rağmen oldukça rahat gelmişti bu yatak ona…Kalkmak için yataktan destek alırken elinin altında ki kabartıyı hissedince bakışlarını o tarafa çevirdi,uyuyakaldığı sırada elinde tuttuğu kalın kitap yatağın içinde çarşaf katlarının arasında kalmıştı…Bakışlarını etrafta gezdirip odaya göz attı, Bertha yoktu…
“Diğer hizmetçilerle kalmış olmalı” diye söylendi kendi kendine,onun yatağını elinden aldığı için mahcup olmuştu şimdi…Gece onun dönmesini beklerken üşüdüğü için yatağın içinde devam etmek istemişti bekleyişine ama görünen o ki uyuyakalmıştı ve Bertha uyandırmak istemeyip yatağını ona bırakmıştı…
Kitabı eline alıp yataktan çıktı ve kalın örtülerle kapalı olan pencereye yaklaştı… Kalın kumaşı boşta olan eliyle geri itip ufukta yeni yeni yükselen güneşin ışıklarının odaya süzülmesine izin verdi,gözlerini kamaştırmayacak kadar soluktu ışık hüzmeleri…Pencerenin pervazına yaslanıp elini kitabın üzerinde ki büyük boşluğun üzerinde gezdirdi,daha önce burada bir şeyin olduğuna emindi..Ama ne olduğu konusunda en ufak bir fikri bile yoktu ve o şeyin şimdi nerede olduğu konusunda da…
Akşam bu yokluğu farkedince hemen aşağı dönüp Bertha’ya sormak istemişti ama hemen sonra vazgeçmişti bu fikrinden…İçinde bilmediği bir alfabeyle yazılmış yazıların bulunduğu bir kitabı nereden bulduğunu açıklayamazdı…Bulunduğu yüzyıl içinde İngiltere’nin asya ülkeleriyle nasıl bir ilişkisi olduğunu bilmiyordu ve eğer bu ilişki kötüyse bu kitap başına dert açabilirdi…Ait olmadığı bir zamanda vatana ihanet suçundan öldürülmek istemiyordu…
Bu yüzden kendi başına orada ki boşluğun nedenini bulmaya çalışacaktı…Bunun ne kadar zor olacağının farkındaydı ama mecburdu,ne olduğunu bile bilmediği şey geri dönüşü için bir yol olabilirdi…
Kitabı çantasına yerleştirip tekrar pencerenin yanına yaklaştı,odanın boğuk havasının değişmesi için pencereyi açıp havalandırmayı düşündü…Tahta pencerenin bir kanadını zorlanarak geri açtığında hafif bir rüzgar doldu odanın içine…Üzerindeki ince elbise yüzünden bu rüzgar ürpertmişti genç kızı,sabah rüzgarı saçlarının arasında gezinirken üşümesi artınca açtığı gibi tekrar geri kapattı pencereyi…Bu binanın ısınma sistemi nasıldı bilmiyordu ama şuan en mantıklı olanı sıcak yatağa geri dönmek olacaktı…
Tam pencereden uzaklaşacaktı ki ilerdeki ağaçlıkların yanında ki karartı çekti dikkatini…Odanın penceresi malikanenin arka tarafında kalan ormana bakıyordu ve ağaçların başladığı yerde bir gölge görünüyordu…
Cama iyice yaklaşıp gözlerini kısarak dikkatle baktı Briana,kim olduğunu görmeye çalışıyordu ama daha tam aydınlanmamış havada sadece sırtı dönük belirsiz bir silüetti gördüğü…Üzerinde uzun bir palto olduğunu anlayabiliyordu ama sadece bu kadardı..
Belirsiz gölgenin yanında birde at olduğunu fark edince iyice cama yapıştı,sabahın bu saatinde ahırda olması gereken atın dışarıda olması normal değildi…Üstelik gölgenin sahibi sanki atın ses çıkarmaması için çaba harcıyormuş gibi görünüyordu…
Kim olabilir diye düşündü bir süre, belki seyislerden biri atları yürüyüşe çıkarmıştı…Ya da hizmetçilerden biri şehre inmek için erkenden yola çıkıyordu…
“Kimse kim,banane” diyerek pencereden uzaklaşıp tekrar yatağa yattı ama yorganı üstüne çekmesiyle ayağa fırlaması bir olmuştu…Gölgenin sahibi ya bu evden değilse ? Eğer malikaneden biri değilse o zaman hırsız olabilirdi…Evden kaybolacak olan bir şey olursa ilk şüphelenilecek olan kişi kendisi olurdu kuşkusuz…Daha dün gelmişti ve ilk anda malikanenin sahibine hakaret etmişi…Lorda hakaret eden biri onun evini de soyabilir diye düşünebilirdi insanlar…Üstelik bütün gece tüm ev halkı yemek salonundayken kendisi odasında bir başına duruyordu,bu da şüpheli duruma düşmesi için yeterli bir sebep olabilirdi…
Odaya hızla göz atıp kenarda duran sabahlığı eline aldığı gibi odadan çıktı,korku ve heyecandan terliklerini giymeye bile fırsat bulamamıştı…Koridor boyunca çıplak ayakla koşarken bir yandan sabahlığın kolunu giymeye çalışıyor diğer yandan Bertha’nın hangi odada olabileceğini düşünüyordu…Teker teker tüm kapıları çalamayacağını idrak edince yönünü değiştirip çıkış kapısına yöneldi…
Büyük ahşap kapıyı iki eliyle birlikte zorlanarak açtıktan sonra kapının arasından dışarı süzüldü…Soğuk beton zemine basınca fark etmişti ayaklarının çıplak olduğunu,bir an odaya dönüp ayakkabılarını giymeyi düşündü ama gidip dönene kadar gölgenin sahibinin kaçabileceğini düşününce hemen vazgeçti…
Sabahlığının önünü iyice kapatıp taş merdivenleri indi ve malikanenin arka tarafına yöneldi…Taşlı yol bitip toprağa geldiğinde ayaklarının üşümesi geçmişti ama bu seferde küçük çakıl taşları batıp canını yakmaya başlamıştı…
Büyük bahçeyi ayaklarını acıtarak aşıp,ormanla birleştiği sınıra gelince ağaçlardan birini kendine siper edip etrafı gözetlemeye başladı…Pencereden baktığında gördüğü yerde duruyordu şuan ama etrafta ne bir at ne de bir insan vardı…
“Yanlış mı gördüm acaba ?” diye düşündü biran,pencereden baktığında uykudan yeni kalkmıştı ve ortalık tam olarak aydınlık sayılmazdı…Üstelik odadan bakılınca yakın görünse de bir hayli uzaktı bu nokta…Belki de ağaçların dallarının kıpırdamasını atla giden biri olarak görmüştü…
Bu fikrinin doğru olabileceği kanaatine varıp eve dönmek için geldiği tarafa yöneldi ama daha bir iki adım atmıştı ki duyduğu at kişnemesiyle olduğu yere çakılıp kaldı…Birden bire kalp atışları hızlanmış,nefes alış verişleri sıklaşmıştı…Buraya tek başına gelmeye nasıl cesaret edebilmişti hayret ediyordu kendisine…Korkak biri sayılmazdı ama Jandark’ta değildi,eğer gölgenin sahibi gerçekten hırsızsa hayatı şuan pamuk ipliğine bağlı duruyor olabilirdi…İçinden gösterdiği bu deli cesareti için kendine kızarken ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı…
Evle bulunduğu yerin arasında ki mesafeyi hesaplamaya çalıştı,koşarak geri dönmeye kalkışsa kendisine yetişemeden eve ulaşıp ulaşamayacağını anlamaya çalışıyordu…Aradaki mesafe fazlaydı ve ayakları çıplaktı,bu durumda kaçmak doğru yol gibi görünmüyordu…
Ormanın içinde bir ağacın arkasına saklanırsa at ve yanındakinin gitmesini bekleyebilir daha sonra eve dönebilirdi…Bu düşünceyle biraz önce arkasında durduğu ağaca yaklaşıp saklanacak daha iyi bir yer bulmak için etrafına bakınmaya başladı…İlerde gövdesinde büyükçe bir yarık olan çınar ağacına takıldı gözleri,oraya girebilecek kadar küçük sayılırdı…
Ağacın arkasından çıkıp hızlı adımlarla büyük çınara doğru ilerlemeye başladı ama omzunda hissettiği şeyle nefesiyle birlikte her şeyi durmuştu biranda…Yakalanmış mıydı ? Hemde arkadan gafil avlanarak…
Omzunu kavrayan büyük el vücudunu arkaya doğru çevirmeye başlayınca tüm gücüyle bağırdı…Aynı anda omzunda ki el ağzına kapanmış,bedeni biranda arkaya çevrilmişti…
Sert bir sesle “Sakin ol” diye emir verdi ağzına kapanan elin sahibi…Briana gelen bu sesle korkudan kapattığı gözlerini aralarken tam karşısında Edward’ı görünce ikinci bir çığlık atmıştı ama ağzı kapalı olduğu için sadece inilti halinde çıkmıştı çığlığı…
Edward onun kendisini gördüğüne emin olunca elini yavaşça indirip “Burda ne işin var ?” diye sordu ve imalı bir şekilde “Bu saatte ?” diye ekledi…Briana birkaç adım geri gidip ondan uzaklaşırken hala normale dönmeyen kalp atışlarının sesini duyuyordu kulaklarında…Elini göğsüne bastırıp nefesini toparlamaya çalıştı…
“Burada ne arıyorsun dedim ?” diyerek sorusunu yineledi Edward huzursuzca…Atıyla eve dönerken ağacın arkasında ki kıpırtıyı fark etmiş ve görmek için başka bir ağacın arkasına geçmişti…Yılın bu zamanlarında davetsiz misafirleri olurdu genelde,bazıları gerçekten davetsiz bazılarıysa davetsiz davetli…Aynı kuzen Royce gibi…
Ama görmeyi umduğu şey ya da kişi değildi şimdi karşısında duran…Korku parıltılarının dolaştığı gözleri soğuktan rengi atmış yüzünde masmavi iki taş gibi parlıyordu Briana’nın…Hızlı nefes alışverişiyle inip kalkan göğsü hala daha korktuğunu belli ediyordu…Peki ama bu kızın bu saatte burada ne işi vardı ? Üstelik üzerindeki ince sabahlıkla soğuktan titrer bir halde ve nefes nefese…Yoksa ?
“Sana bir soru sordum” diye üsteledi sinirle…Yoksa kaçmaya mı kalkışmıştı bu kız ? Bu düşünce aklına gelince nedense sinirlenmişti,önce kendisine hakaret etmiş şimdi de sabahın erken bir saatinde evinden kaçıyor olabilir miydi ?
“Şeyy be…ben” diye kekeledi Briana,karşısında kükreyen bir aslan gibi dururken ona nasıl cevap verebilirdi ki ? Soğuktan titreyen bedeni şimdi korkudan daha fazla titremeye başlamıştı…Lordun gözlerindeki sabırsız ifadeyi fark edince kendini zorlayıp “Ben bir şeye bakmak için gelmiştim” deyiverdi birden…
Edward bu beklenmedik cevap karşısında şaşırsada “Neymiş o bakmak istediğin şey ?” diye sordu…Kaçma olasılığı silinmiş olsada şimdi daha farklı bir düşünce dolaşmaya başlamıştı beyninin içinde…Böyle gecelik ve incecik bir sabahlıkla ormana kime bakmaya gelmiş olabileceğini tahmin etmek zor değildi…Bu düşünceyle dişlerini sıktı,evinde böyle ahlaksızca şeylerin yapılmasına asla müsamaha gösteremezdi…
Briana yavaş yavaş kendini toparlarken ağaçların arkasında bağlı olan atı fark etti birden…Demek ki gördüğü karartı lorda aitti…Hırsız olma ihtimalinin verdiği korku ortadan kalkınca daha kolay konuşabilecek duruma gelmişti…
“Odamın penceresinden bakarken burada bir karartı gördüm ve hırsız olabileceğini düşünüp bakmaya geldim” diyerek durumunu özetledi Briana ve inanıp inanmadığını anlamak için Edward’ın yüzüne baktı…Biraz zayıf bir savunma gibi durduğunun farkındaydı söylediklerinin çünkü...
Edward anlamsız bir ifadeyle “Neden ?” diye sordu,inanmamıştı bu bahaneye…Hala diğer düşüncesinde haklı olabileceği kanaatindeydi ve bu da istemsizce dişlerini sıkmasına neden oluyordu...Hırsız olduğunu sansaydı evde kalmaya devam ederdi,neden aşağılık biri olduğunu düşündüğü ev sahibinin çalınmış olabilecek eşyaları için endişe duysundu ki ? Hemde böylesine tehlikeli bir durum içinde…
Briana lordun sorusunda ki imayı anlayınca başını dikleştirip “Çünkü bu evde yeniyim” diye karşılık verdi ve onun bir şey söylemesine fırsat bırakmadan devam etti “Eğer bir şey çalınmış olsaydı ve çalanda ortalarda olmasaydı ilk benden şüphelenirdiniz…Dün hakkınızda söylediklerimden sonra bu daha da kuvvetli bir ihtimal olmaz mıydı sizcede ?”
Gözlerini yüzüne dikmiş bir vaziyette konuşan kıza bakarken şaşkındı Edward,sırf hırsız yaftası yememek için hayatını hiçe sayarak buraya mı gelmişti yani…Gerçekten bu kadar cesur olabilir miydi ya da bu kadar deli ? İstemsizce kıvrılan dudaklarında ki gülümsemeyi anında silip “Bu yüzden mi bu şekilde hırsız avına çıktın ?” diye sordu alaycı bir ifadeyle…Briana gayri ihtiyari bakışlarını kendi üzerine çevirdi,biraz önceki olay esnasında sabahlığının kuşağı açılmış ve kirli beyaz geceliği ortaya çıkmıştı…Hızla sabahlığın iki yakasını önüne getirip belindeki kuşağını sıkıca bağladı,heyecandan o kadar sıkmıştı ki neredeyse nefesi kesilecekti…
Soğuktan kızaran yanakları utancının kızıllığı ile birleşirken “Hazırlanmaya zamanım yoktu” diye açıkladı Briana ve “Eğer gerçekten hırsız olsaydınız ben hazırlanana kadar kaçabilirdiniz” diye ilave etti…
“Benim hırsız olabileceğimi neden düşündün ?” diye sordu Edward,sesinde hala alaycı bir ton vardı…Şu son birkaç dakikadır yıllardır eğlenmediği kadar çok eğleniyordu,özelliklede Briana’nın burada olma sebebinin bir erkek değilde hırsız olduğu gerçeğini öğrendiğinden beri…
Briana başıyla ilerde otlayan atı işaret edip “Hiç kimse sabahın bu saatinde ata binmez” derken “Ama ben binerim” diyerek onun sözünü kesti ve devam etti;
“Genellikle güneş doğmadan önce hep atımla yürüyüşe çıkarız ve doğduktan sonra geri döneriz”
“Ama” diye itiraz etti hemen Briana.. “Sanki atın ses çıkarmasını istemiyormuşsunuz gibi hareket ediyordunuz”
Edward başıyla onunla gelmesini işaret ettikten sonra ağaca bağlı duran atın yanına gitti…
“Nalının arasına kıymık batmıştı bu yüzden topallıyordu,bende onu çıkarmaya çalışıyordum” diyerek açıklama yaparken atın ön bacağını kaldırıp hala duran kızarıklığı gösterdi…
Briana yanılmış olduğunu anlamıştı ama lorda karşı mahcup olmakta canını sıkmıştı aynı zamanda…
Yüzünü atın ayağından lorda çevirirken “O mesefeden bunu anlamam imkansızdı” diyerek kendini savundu…Edward’ın ileri sürdüğü bu bahanesine de verecek bir cevap bulmasından endişe ederek “Hırsız olmadığınıza göre artık gidebilirim” dedi ve arkasını dönüp malikaneye doğru yürümeye başladı…
Ama daha birkaç adım atmıştı ki ayağına batan taşın acısıyla küçük bir inilti döküldü dudaklarından…Gelirken bastığı yerlere dikkat etmişti ama şimdi aynı dikkati göstermediği için cezasını çekiyordu bunun…
Eğilip ayağına batan taşı çıkardıktan sonra tekrar yürümek için doğruldu ama bu seferde Edward karşısına dikildiği için ilerleyememişti…
“Ayakkabılarını da mı giymedin ?” diye sordu Edward şaşkınlıkla,bu sorudan çok azar niteliğindeydi…Bir hırsızı yakalamaya bu şekilde mi geliyordu bu kız ? Gerçekten hırsız olsaydı ne olabileceğini düşünmüyordu anlaşılan…Yalınayak ve ince bir sabahlıkla karşısına çıktığında hırsızın onu bırakıp kaçacağını düşünüyorsa ya çok iyi niyetliydi yada hiçbirşeyden haberi olmayan küçük bir kız çocuğuydu…
Briana sabahlığın uzun etekleriyle ayaklarını kapatmaya çalışırken “Aceleden giymemişim,yoldayken fark ettim” dedi mahcup bir ifadeyle ve yeniden yürümek için Edward’ın sol tarafına yöneldi…Tam yanından geçerken birden Edward kolundan tutup durdurdu onu…
Genç kızın ayaklarındaki çizikleri ima ederek “Bu şekilde mi gideceksin o kadar yolu ?” diye sordu…Briana bakışlarını önce ayaklarına daha sonra malikane tarafına çevirirken “Bu şekilde geldim” diye cevap verdi…Cevabının küstahça olduğunun farkındaydı ama farklı bir cevapta veremezdi bu soruya…
“Saçmalama” diye itiraz etti Edward ve genç kızın tuttuğu kolunu beraberinde çekiştirerek atının yanına gitti…
Atın yularını bağladığı ağaçtan çözerken “Bin” dedi ona bakmadan…Birkaç saniye elindeki yuların ipiyle oyalandıktan sonra bindiğini düşünüp atı yürütmek için yuları çekti…At kolayca yürümeye başlayınca durup arkasına baktı, genç kızın hala yerde durduğunu görünce kaşları çatılmıştı…
“Sana binmeni söylemiştim” derken sesi yine sinirli çıkmıştı ama Briana’nın yüzündeki ifadeyi fark edince durup dikkatle inceledi onu…
İncelemesi bitince “Bir sorun mu var ?” diye sordu tereddütle,genç kızın yüzü korkuyla karışık bir şaşkınlıkla bakıyordu ata…
Briana derince yutkunduktan sonra “Ben daha önce hiç ata binmedim” diye itiraf etti şaşkınlığının nedenini…Huzursuzlanıp duran canlı bir varlığa binme fikri hiçbir zaman cazip gelmemişti…Arabalarıda sevmezdi ama yinede atlardan daha güvenliydi onlar…
“Hiç binmedin mi ?” diye tekrarladı Edward,buna inanmak istememişti..Hangi insan hiç ata binmemiş olabilirdi ki ? Asil bir leydi bile değildi üstelik,basit bir hizmetçi yeğeninin ata binmemiş olması inanılası bir şey değildi…
Briana attan uzaklaşırken “Küçükken babam bir keresinde at çiftliğine götürmüştü beni,ama korktuğum için binmemiştim o zaman…Daha sonrada hiç denemedim” diye açıkladı ve hala daha binmeye korktuğunu söyleyip yürüyerek döneceğini belirterek lordu selamlayarak malikanenin bulunduğu tarafa yöneldi…
Edward gerçekten hiç ata binmemiş olduğuna inanmıştı onun ama yinede bu şekilde eve dönmesine izin veremezdi…Yuları sıkıca tutup tek hamlede kısrağın üzerine bindi ve birkaç adım ilerde olan Briana’nın yanında atı durdurup elini ona uzattı…
Briana önüne uzanan eli görünce onun ne yapmak istediğini anlamıştı ama başını aksi yönde sallayarak itiraz etti hemen;
“Ben gerçekten korkuyorum” demeye kalmadan Edward atın üzerinde eğilip Briana’yı belinden kavradı ve kendine doğru çekti…Sözleri yarım kalan genç kız korkuyla gözlerini kapatırken sadece “Lütfen bırakın beni” diyebilmişti…Bir yere oturduğunu hissedince yavaşça araladı gözlerini,Edward’ın önünde yan olarak atın üzerinde oturuyordu şimdi…
Tırnaklarını atın eğerine geçirirken korkuyla tekrar kapattı gözlerini,bir hayvanın üzerinde olma fikri kanını dondurmuştu…At her an huysuzlanıp onları üzerinden atabilirdi ya da deneyimsiz olduğu için sadece kendisi düşebilirdi…
“Korkmana gerek yok” dedi Edward sessiz bir şekilde ve yuları tek eliyle tutup diğer elini kızın omzuna koydu…Bu temasla gözlerini açtı Briana,onun kendisine dokunmasından rahatsız olmuştu ve bu rahatsızlık at üzerinde olmanın verdiği rahatsızlıktan daha büyüktü…
Genç kızın irkildiğini fark edince hemen elini geri çekti Edward ve “Düşmek istemiyorsan bir yere tutunmalısın” dedi,kolları onun iki yanından öne doğru uzanıyor olsa da atın ani bir hareketinde kayıp düşebilirdi…
Briana korkuyla tutabileceği bir yer var mı diye bakındı,sol tarafında eğerin ucu vardı ve burayı tırnaklarını geçirerek tutuyordu zaten…Diğer tarafında ise sadece lordun geniş göğsü vardı ve buraya tutunması imkansızdı…
“Beni indirin” diyerek daha makul bir seçenek sundu ama o sırada önlerinde ki bir çukuru atlayarak geçen atın sarsılmasıyla boştaki elini adamın beline dolamak zorunda kalmıştı…Üstelik kafasıda göğsüne doğru savrulmuştu…
“Be..ben özür dilerim” diyerek hızla geri çekti kendini…Bu seferde fazla geri gittiği için dengesini kaybetmişti…
Atın huysuzlanmasına neden olan bu hareketler yüzünden onu kontrol etmekte güçlük çekiyordu lord…“Düzgün dur” dedi sert bir sesle ve elini Briana’nın omzunun üzerine koyarak kendine doğru çekti…Briana kafasının gömüldüğü sert göğsün üzerinde hareketsiz kalırken Edward elini geri çekmeden onun omzunu tutmaya devam ediyordu…
Malikanenin ön bahçesine geldiklerinde kendini hemen geri çekti Briana ama çok istesede attan inmek için yeterli cesareti bulamamıştı kendinde…Edward önce inip elini ona uzattığında kısa bir kararsızlığın ardından uzanarak onun elini tuttu ve yine gözlerini kapatarak kendisini attan indirmesine izin verdi…
Ayakları yere bastığında gözlerini açtı…Teşekkür etmek için Edward’a dönecekken kendilerine doğru gelenleri görünce bundan vazgeçip o tarafa döndü…
Yüzünden endişeli olduğu belli olan Bertha,Lady Broung’un biraz gerisinde yürüyerek onlara doğru geliyordu…Önde olan leydinin yüz ifadesi ise sinirden ibaretti…
“Neredeydin Edward ?” diye sordu Lady Broung yapmacık bir merakla ve uzanıp adamın koluna girdi…Adama bakarken yüzü gülümsüyordu ama bakışları Briana üzerine çevrildiğinde dişi bir sırtlanı andırıyordu gözleri…
İçinden “Burada kaldı demek ki” diye geçirdi Briana,Celest’in tahmini doğru çıkmıştı…Kesin zamanın geç olduğunu bahane edip kalmak için izin istemişti lordan…
Edward koluna yapışmış gibi duran kadına bakarken “Yürüyüşe çıkmıştım Victoria” diyerek cevapladı onu ve bakışlarını Bertha’ya çevirip “Yeğenin benim mal varlığımı koruma konusunda oldukça duyarlı” dedi…
Bertha’da Lady Broung’da ne demek istediğini anlamamışlardı lordun,bu yüzden açıklama yapma gereği duydu Briana..
“Arka taraftaki ormanda bir gölge görünce hırsız olabileceğini düşünüp bakmaya gitmiştim ama lordun kendisiymiş” diye açıklarken Edward “Ben acıktım” diyerek onun sözünü yarıda kesip malikanenin kapısına yöneldi…Açıklama yapılmasına gerek duymadığı belliydi,gerekseydi kendisi yapardı zaten…Briana’yı sabahlıkla onunla birlikte attan inerken görenlerin ne düşüneceği umrunda değildi…
Bertha efendisinin peşinden onu takip ederken Briana’da hızla merdivenlere yöneldi…Biran önce odaya gidip üzerine bir şey giymek istiyordu…
Lady Broung’un yanından geçerken kadın kolundan tutup durdurdu onu…Genç kıza bakarken bakışlarında sinsi bir ifade belirmişti…Briana önce acıyan koluna ardından kadının yüzüne baktı,bunu neden yaptığını anlamamıştı ve ne söylemek istediğinide…
Lady Broung etrafa göz atıp hiç kimsenin olmadığına emin olunca dudaklarını genç kızın kulağına yaklaştırdı…
“Bana bak küçük sıçan” dedi tıslayarak “Ne yapmaya çalıştığını anlamadığımı sanma…Sakın benimle boy ölçüştürmeye kalkma,anladın mı ?”