Hogwarts Ekspresi

203 4 0
                                    


Harry'nin görüntüsü ve ardından da King's Cross yavaş yavaş geride kaybolurken Albus Severus, James'în az önce dediklerini unutmaya çalıştı. 'Ben sadece olabilir, dedim'miş. Besbelli bunu kendisine kasıtlı olarak yapmıştı; James, Albus'un Slytherin'e gitmek istemediğini pekâlâ biliyordu. Ama o, James ve Rose, Hogwarts Ekspresi'nde kendilerine gereken büyük ve boş bir kompartıman ararlarken tüm bu rahatsız edici düşüncelerden kurtulmaya çalıştı Albus.


"Yavaşsın Al," dedi alaycı bir gülümsemeyle grubun en önünde yürüyen James, en arkadaki kendisinden bir sınıf düşük kardeşine. Ama hepsinin de girebileceği tek kompartımanı bulduğunda yüzündeki gülümseme gitmiş, yerini sıkıntılı bir ifade almıştı.

Profesör Longbottam ve Lovegood'un tek çocukları, tıpkı Albus'un babasının eski anılarını anlatırkenki Luna ve Neville'in belli özelliklerini almış, bir kopyası olan Nena - James hep onun adını duyduğunda Ne-ville ile Lu-na'nın birleşiminden olduğunu söyleyerek onlarla dalga geçerdi (ama Albus, kızın adını başka bir şeyden aldığını biliyordu. Bunu ona babası söylemişti ve bunu da kimseyle paylaşmaya niyeti yoktu)- sadece kendisinin oturduğu bir kompartımanda görününce üçlü -Rose, Albus ve James- önce James'in sıkıntılı bir 'Of' çekmesinden sonra cümbür cemaat, davet beklemeksizin içeri daldılar. Nena onları umursuyormuşa benzemiyordu nedense. Bu nedenle herkes yerleştikten sonra kızın solglunluğunu ilk gören Rose oldu; annesinin tam bir kopyasıydı.

"Yüzün epey solmuş," dedi Rose kızın gözlerine delici bir bakış atarak.

Onun mavi gözlerinden kendininkilerini kaçıran Nena, sadece camda duran sineğin duyabileceği bir fısıltıyla, "Yok bir şey," dedi.

Ya Nena öyle sanmıştı ya da Rose gerçekten iyi bir Süperduyum Büyü'sünü kullanıyordu, Rose endişeli bir ses tonuyla, "Var bir şeyler," dedi.

"Bırak şu Laklak'ı," dedi James umursamaz bir ifade ve alaycılılıkla.

Ama belli ki, Nena bu lafa çok kızmıştı; yüzü giderek koyulaşan bi mor halini alıyordu, bağırarak, "AİLEM HAKKINDA BÖYLE KONUŞAMAZSIN!" dedi. Camdaki sinek çoktan üstteki küçük bir aralıktan kaçmıştı.

James beklenmeyen anlık patlamayla bir anda sessizleşmiş, korkuyla ve endişeyle kekelemeye başlamıştı. "B-ben ö-ö-öyle d-demek ist-temedim..."

Nena annesinden aldığı kocaman gözlerini yeniden önüne indirirken, "Kusra bakma," dedi. "Ailem hakkında ileri geri konuşan çocuklara gıcık kapıyorum," dedi. Sonra gözlerinden yavaş yavaş damlalar süzülürken, "Bunu kastetmediğini biliyorum," dedi James'e.

James'in ani korkusunun asıl sebebi bu espriyi geçen sene yaptığında Nena'nın gülmüş olmasıydı (çünkü Nena kendisinin asla gerçek anlamda ailesiyle dalga geçmediğini biliyordu), fakat az önce bu esrpiyi tekrarladığında çok ani ve sinirli bir tepki vermişti.

"Ağlama," diye onu yatıştırmaya çalıştı Rose, "Ne dediğini bilmiyor işte, bildiğimiz James." Çocuğa korku verici bir bakış attı.

Rose Nena'yı yatıştırmak için onunla biraz daha konuştu, hatta az önce yaptığı kabalığı tamamen unutmuş olan James, grubun ardı ardına kahkahalar patlatmasına neden olan tonlarca espri yapmıştı. Nihayet odadaki hava artık daha eğlenceli ve sakin bir hal aldığında Hogwarts'a sadece on beş dakikalarının kaldığını belirten uyarı düdüğü çaldı. Harry Potter'ın zamanında düşünülen fakat anca çocuklarının zamanına yetiştirilen bir uygulamaydı bu; üstlerine pelerinlerini geçirmelerinin ve hazırlanmalarının gerektiği zamanı belli ediyordu.

İçerdeki kalabalık grup arada bir James'in itiş kakışıyla zar zor, Tren'in okul istasyonuna girmesiyle birlikte giyindiler. Dörtlü, peşlerinde okul sandıklarıyla, Tren'den dışarı, akan yoğun kalabalık seline kapıldığında kendilerini büyük bir sıkışılığın içinde buldular. Zorlukla kalabalığı yararak ilerleyerek Ekspres'in dışına çıktıklarında ne taraftan geldiği belli olmayan biri Rose'a çarpıp okul sandığını yanlışlıkla kızın elinden kaydırarak düşürmesine neden oldu. Serin Eylül rüzgarında kzın sçaları gözünü kapadı ama eliyle saçlarını bi kenara ittikten sonra gözünü kendisine yardım etmeye çalışan kişiye çevirdi. Karşısındaki oldukça uzun boylu ve rahatça göze ilişebilen uzun saçlı ve zayıf bir 3. sınıf öğrencisi görünümndeydi.

"Affedersiniz," dedi genç gülümseyerek Rose'a bakarken. Kıza rahatlık verici bir duygu geçti. Ardındakilerin ve özellikle James'in duruma iğrendiklerini belirten rahatsızlık verici seslerini umursamıyordu.

"Önemli değil," dedi kız uyuşuk, hulyalı bir ses tonuyla -o sırada James'in aklına Luna ile ilgili bir espri gelmitşi, ama bu sefer düşünceli davranarak sesini çıkarmamıştı.

Bir an için büyülü bir sessizlik oldu ama sonra her zamanki gibi büyüyü bozan James oldu. "Neyse artık, hadi testraller bizleri bekliyor," dedi bir yandan da alayla kardeşi Albus'a bakarak.

"Ben de gitmeliyim," dedi o sırada uzun boylu çocuk. "Katılmam gereken bir grup var."

Nasıl bir gurp olduğunu merak eden Rose, daha çocuğa sorma fırsatı bulamadan tekrar James ve Nena'yla başbaşa kalmıştı.

O sırada birinci sınıf öğrencilerinin kayıkla gideceklerinin bilincinde olan Albus -babası öyle demişti çünkü- uzun zamandır babasının anlattığı kadarıyla hayalini kurduğu Hagrid'in düşündüğünden daha da büyük bedenini görünce heyecanla ileri atıldı. James' e de bir bakış atarak, "Birinci sınıflar kayıklarla gidiyor," dedi. Rose da ona katılırken son bir kez büyük Hogwarts Ekspresi'ne ve James'le Nena'ya baktıktan sonra birinci sınıfların oluşturduğu kalabalık gruba doğru yol aldılar. En önde cüssesinden dolayı rahatça seçilebilen Hagrid, "Birinci Sınıflar Buradan!" diye bağuırarak onları okula giden küçük su taşıtlarına doğru götürüyordu. İşin ilginç yanı ise grubun içinde başka biri daha göze çarpıyordu: az önce Rose'a çarpan çocuğun ta kendisi; uzun boyuyla grubun ortasında kalabalığın arasına karışmış bir şekilde ilerliyordu.


Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin