Albus ertesi gün uyandığında inanılmaz bir utanç hissetti. Rüyasında, bizzat kuzeni Rose'la nerdeyse öpüşecekti. Üstüne bu da yetmezmiş gibi, bu rüya sabaha kadar tekrarlamış ve her seferinde de Rose'un dudakları kendininkine değdi değecek bir şekilde ter içinde uyanmıştı. Hayır, bu olsa olsa çok kötü bir kabustu.
Sabah uyandığında gördüğü rüyaya anlam veremeden utançla, yüzünü diğer uyanan öğrencilerden saklamak için, pencereye dayayıp yağan yağmura bakmaya karar verdi. Yağmur büyük ölçüde diniyordu. O sırada, gün içinde geçecek derslerin ağırlığını düşündü. İki saat Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi vardı ve dersin öğretmeni, Profesör Theodore Twinkle, sadece kendi yaptığı esprilere sürekli kıkırdayarak gülen bir öğretmendi.
Ders başladığında yine o sarışın çocuğu gördü. En arka sırada, kendisiyle ilgilenmiş görünmeyen Sol'la oturuyordu. Ama sonra Albus'u epey şaşırtacak bir şekilde yanına oturmak istedi. Rose yine başka bir kızın yanına, onlarla kaynaşmak için oturduğundan, sırasının sağ tarafı boş olan Albus, başıyla, olur, anlamında bir işaret yaptı ve sarışın çocuğun Profesör Twinkle'a gözükmeden, gizlice yanına gelmesini seyretti. Koşarken, oldukça eğlenceli birine benziyor, diye düşündü Albus.
Çocuk yanına oturduğunda Albus'a, "Epey sıkılmıştım," dedi. Sonra da Sol'u kendi parşömen kağıdına ders notlarını geçirir gösterirken, "Anlarsın ya," diye ekledi. "Aslında pek konuşkan biri, ama derste-" Çocuğun itaatkar bir şekilde, iki saniyede bir, bir şeyler karalayan taklidini yaptı.
Albus bu yeni arkadaşından epey hoşlanmıştı. "Sahi," dedi çocuğa, tahtaya sihirle yazılmış bilgileri kendi parşömenine dersten geride kalmamak için not ederken. "Senin adın ne?"
"Asıl adım Mackenzie Laundry ama, bilirsin işte çamaşırhane soyadımı pek beğenmediğim için onunla dalga geçip kendime Lenny adı verdim," dedi, "Bana Lenny," diyebilirsin. "Ve sen de..."
"Albus," dedi genç büyücü Lenny'nin soyadı esprisine gülmemek için derste kendini zor tutarken, "Hani... geçen-" beni korumuştun, demek istemedi, "Malfoy'u yerle bir etmiştin."
"O, sen miydin?" dedi şaşırmış görünen Lenny.
"Evet," dedi bu soruya epey şaşıran Albus. "Tam Malfoy'un üzerine yürüyecekken bana Albus, diye seslenmiştin, ya," demek istedi ama o sırada Profesör Twinkie susmuştu ve tüm sınıf büyük bir sessizliğe hapsolur ve sonunda kendi kıkırdamasını susturarak. Az önce ikilinin arasında geçen konuşmayı duymuş olmayacak ki, asasını tekrar salladı ve tahtadaki yazı ve şekiller kayboldu. "Lütfen asalarınızı çıkarın," dediğinde, Albus, Lenny'le konuşmaya devam ediyordu. Lenny'nin aklında Mr. Filch'e çok kötü bir İfrit Şakası yapmak vardı. Albus, neden bilmiyordu ama bu fikir aklına çok yatmıştı. Ve Profesörün dediğini yaparak cebinden çıkardığı, içinde ejderha kanından küçük bir damla bulunan Febrisi Ferrum asasını hazır ettikten sonra, profesörle beraber büyülü sözleri tekrarladılar. Tabii, Lenny dışında. Onun, Albus'u güldüren; büyüleri tersten söyleme gibi bir alışkanlığı vardı.*
"Nasıl oldu da, seninle daha önce tanışmadım," dedi Albus, yeni tanıştığı arkadaşıyla, Hogwarts gölünün kenarındaki ağaca uzanırlarken, Lenny o sırada Albus'un babasından aşırdığı Görünmezlik Pelerini'nin altına sığınıyordu. Lenny'nin orda, Pelerin'in altında durmasının sebebi ise Filch'e yaptıkları şakadan kaynaklanıyordu. Lenny, Peeves'le nasıl olduysa anlaşmış, Argus'un başından aşağı, tam da boş bir zamanında, Kofti'ler İçin Kolay Büyü Öğrenme'nin sayfalarını karıştırırken koca, hayalet beyazı boya kovasını boşaltmıştı. Ve sonradan, anlaşmanın sebebini anlamıştı Albus ki, Peeves suçu Albus'a atarak "BU POTUR DA KÜÇÜK KAÇIK ÇIKTI! DURUP DURURKEN MİLLETİN ÜSTÜNE BOYA DÖKÜYOR!" diye koridorlarda bağıra bağıra dolaşmıştı. Ama sonra Lenny'i okulun kapısında gördüğünde onun başına da son kalan boyayı dökmüştü ve şu anda, bu yüzden de, Lenny, kimsenin pek fazla uğramadığı gölün kenarındaki tek ağacın oraya gidip, Potter'ın Görünmezlik Pelerini'nin altına gizlenmişti. Arada bir tek başına konuşan Albus'a garip ifadelerle bakan birkaç uzun Slytherin ve Rawenclaw öğrencisi dışında, orası oldukça tenhaydı. Ve gölün sesi, dinmiş olan yağmurun altında uyukluyor gibiydi.
"Aslına bakarsan, ben de seni nasıl tanıyamamış olduğumu düşünüyordum," dedi Lenny, o arada bir geçen öğrencilere bir türlü anlayamadıkları sözsüz, kimisinin saçlarını havaya uçuran kimisinin de pantolonunu gittikçe sıkan basit lanetler gönderirken.
"Sahi," dedi Albus, heyacanlı heyecanlı, "Birinci sınıf olmana rağmen gerçekten çok iyi bir öğrencisin. Sözsüz Büyü yapmayı nasıl öğrendin?"
"Bunu konuşmasak," dedi Lenny birden ciddileşerek. Tam kalkmaya yeltenirken onu Albus durdurdu.
"Affedersin," dedi Albus, Lenny'ye yalvaran bir ifadeyle bakarak. Ağabeyi dışında konuşabilecek tek arkadaşı elinden kaçmak üzereydi. "Seni sıkacak bir şey sormak istememiştim."
Lenny tekrar ağaç kovuğuna yaslanırken, "Biraz can sıkıcı bir hikayesi var," dedi solgun bulutlara bakarak.
"Anlatmak zorunda değilsin," diye yatıştırdı onu Albus.
"Değilim," dedi Lenny, burnundan sertçe bir soluk alarak. Ama sonra sakinleşti.
Birkaç, uzun geçen sessiz dakikanın ardından sonra yeniden konuştu. "Bana akrabalarını anlatsana." Konuyu değiştirmişti.
"Şey," dedi Albus, beyninde ailesini de katarak ve akrabalarının hepsini hatırlamaya çalışarak, "Ee, babam Harry Potter'dan bahsedeyim önce-"
"Şu Karanlık Lord'u deviren şanlı Gryffindor'dan Potter?" dedi, Şapka'nın şarkısını hatırlayarak.
"Evet," dedi Albus sıkıntılı bir ifadeyle, "Ama ben onun gibi olamıyorum, bir türlü. O daha birinci sınıfta Quidditch'e seçilmişken, ben daha bir süpürgeyi bile havalandıramıyorum-"
Onun sözünü kesen Lenny, "Belki de inanmalı ve unutmalısın," dedi, Albus'un anlam veremediği bir şekilde. Belli ki karşısındakinin açıklama beklediğini anlamıştı, "Gerçekten bunu yapabileceğine inanmalı ve babanın şanını unutmalısın," diye ekledi.
Albus hiçbir şekilde cevap veremedi. Uzun zamandır kafasını kurcalayan soruna kendi de bir çözüm bulmuştu ve hatırlayamadığı bu çözüm Lenny'ninkine oldukça benziyordu.
Lenny'nin, Albus'un kafasına yatan çözümü hakkında biraz daha konuşurken Albus, artık yanlarından geçenlere aldırmadığından, James'le Jimmy'i bir konu hakkında hararetli hararetli tartışırken görmüyordu bile. O sırada Lenny'ye Molly Teyze'nin Kovuk'undan ve geniş, şirin bahçesinden bahsediyordu.
"Arthur Amca da çok iyidir," diyordu Albus, "Ve unutmadan söyleyeyim; tüm Weasley'ler kızıl saçlı ve çillidirler," Ama Lenny'nin yüzüne bakınca, bunun zaten bilinen bir olay olduğunu fark ederek, dayısı Ron'la eşi Hermione'den ve çocuğu Rose'dan bahsetti. Bunu söylerken her ne kadar da üzülüyor olsa da, hiç tanıyamadığı, George Dayı'nın kardeşi, hatta ikizi Fred'in ölümünden de bahsetti ve sinirleri yine tepesine çıktı. Lakin, Lenny, Albus'u sakinleştirmenin bir yolunu bulmuştu bile: Ona Uçuş ve Süpürge dersi vermeye niyetliydi ve söylediğine göre, okul dışında, daha çok bulundukları sokakta yetenekli, tanınmış bir Arayıcı'ydı ve Albus her ne kadar onu Uçuş Dersi'nde süpürgesiyle uçarken hatırlayamasa da bu teklifi kabul etti ve Lenny'nin sözlerini tutarak, babası Harry'nin şanını unutup biraz ek ders çalışmaya koyuldular.*
Albus bir kez daha kendini şöminenin yanında, Uçuş Dersi'nden dolayı yorgun argın -evet, artık bir süpürgeyle yerden beş altı metre kadar yükseliyordu, hem de bu daha ilk dersiydi- çökmüş bulduğunda yeni bir arkadaşı olduğu ve artık yalnız olmadığı için seviniyordu. Belki Sol'la Frazer'in oluşturduğu gruplara bile katılabilirdi de. Arkadaşı Lenny'i de onlara tanıtırdı -"Hayır, onlar Lenny'i çoktan aralarına almışlardır."- sonra artık belki de okulda babası kadar popüler olabilirdi de...
Gözleri kapanıp da ağır uykusuna daldığında rüyasında, çoğu zaman sadece Lenny'i gördüğü ve artık kuzeni Rose'u görmediği için içini ani bir rahatlık ve huzur duygusu kaplarken, "Artık yalnız değilim," diye geçirdi içinden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamı
AdventureSihir dünyası Voldemort'un ölümüyle, sonunda rahat bir nefes almıştır. Ama kimsenin bilmediği yeni bir kötülük doğmuştur ve her geçen gün kendini intikam ve nefretle beslemiştir. Duyduğu intikam bizzat öz annesi Bellatrix Lestrange'i öldüren kişiyed...