Mor gökyüzü daha da koyulaşırken, yıldızlar çoktan giderek kümeleşen yoğun kar bulutlarının ardına saklanmıştı ve camı hâlâ dövmekte olan rüzgârın sesi dışında Hastane Kanadı'nda hiç ses yoktu. Albus, Rose ve Nena başlarını o sırada odadaki tek hasta -sakat demek daha doğru olurdu- çocuğun üzerine eğerken James'in göz kapakları sakince aralandı. O sırada Rose'un asasının ucundan odaya sıcaklık yayan bir buhar püskürüyordu. "Sonunda uyandı." dedi Rose kuzenine bakarak. "İyi misin?" dedi haddinden fazla James'in üzerine eğilmiş olan Nena. Albus bir an için dudak dudağa geleceklerini düşünürken midesinin bulandığını hissetti. "İyiyim." dedi James, Albus'a da gülümseyen bir bakış attıktan sonra. "Yardım edin de kalkayım." James zorlukla doğrulurken, diğer üçlü de ona yardım ettiler. "Kaç saattir buradayım?" dedi James, göz kapakları, odadaki ışıktan dolayı bir kapanıp bir açılırken. Elini gözlerine götürdü. "Altı." diye yanıtladı onu Albus, camdan dışarı, karın ardı ardına düştüğü Hogwarts arazisine anlık bir bakış attıktan sonra. "Kazandık, değil mi?" dedi James, biraz daha kendine gelerek. "Snitch'i yakalamıştım!" Yattığı zamandan beri sıktığı avuçlarını bir an için serbest bıraktı ve ellerinin arasından pır pır uçan altın bir nesne özgürlükle havaya sıçradı, cama doğru yöneldi ama dışarı çıkma umutları cama vurduğu sert darbeyle kesildi. O da bunun yerine odada bir oraya bir buraya salınarak gezinmeye başladı. "Evet." dedi Nena sonra, hüzünlü yüzüyle. Belli ki, James'in durumuna en çok o üzülmüştü. "Slytherin'e neredeyse tarihi bir fark atacaktınız!" "Gerçekten mi?" dedi James heyecanla. Sonra tarihi farkı kaçırmanın verdiği hafif üzüntüyle, "Ah be!" diye geçirdi içinden, grubun da rahatlıkla duyabileceği bir fısıltıyla. "Evet!" dedi Nena. Albus, Nena'ya baktığında onun göz bebeklerinin parlak bir şekilde ıslaklaştığını gördü. Albus'un baktığını sezen Nena, derhal gömleğinin yenini gözlerine kapatıp, sanki uykusu varmış gibi onları ovuşturmaya başladı. O sırada uzaktan yaşlı bir kadın sesi duyuldu. "Çekilin bakayım çocuğun üzerinden! Onu boğuyorsunuz!" Madam Pomfrey'in, tıpkı Albus'un babasının kendine anlattığı zamanki gibi hoş bir yüzü ve hastaya gereğinden fazla değer veren bir ifadesi vardı. "Çekilin! Çekilin!" Elinde küçük bir kase tutuyor, onu doğrudan, dikkatle yataktaki çocuğa götürüyordu. "Bunu iç." dedi Madam Pomfrey, James'in başına toplanan çocukları yerlerinden kaldırıp, onların yerine kendi otururken. Elindeki kâsenin üzerinde duran kaşığı daldırıp, James'in ağzına götürdü. James'in çorbadan aldığı tatla ekşiyen yüzünü gören Albus istemsizce güldü. Albus, James'e ikinci bir kaşık geldiğinde bu sefer daha da kıkırdayarak güldü, sanki James'in suratının ekşimesi şu ana kadar gördüğü en komik anmış gibi. Hatta üçüncü kaşık çocuğun ağzına girerken, kendini, içinde ani, yoğun, önüne geçilmez bir kahkaha içinde buldu. Ve artık tüm başlar, kendine çevrildiğinde, Albus dayanılmaz bir şekilde midesini tutarak kahkaha atmaya devam ediyordu. Kendini kahkahalar atmaktan alıkoyamıyor, Madam Pomfrey'nin, "Çocuğa birden ne oldu böyle?" dediğini duyamıyordu bile. Ama sonra kahkahaları yavaş yavaş dindi. Ufak hıçkırıklara... ve ardından sırıtmaya kadar... Daha onu bu kadar güldürecek ne olduğunu anlayamadan, düştüğü yerden doğrulurken, az önce Madam Pomfrey'in geldiği yerden birkaç ses daha duyuldu; iki çift tok ayak sesiydi bu. "Jimmy! Bu ne büyük bir incelik!" Rose, alev alev bakışlarla uzun boylu çocuğun yanına doğru koşturdu ve tam ona sarılmayı düşüneceği an, kolları havaya kalkmışken, garip bir biçimde bir iki saniye öyle durdu. Sonra, kollarını yavaş yavaş indirip, yüzünde garip bir ifadeyle James'in yattığı yere döndü ve o sırada kapıda tek başına kalakalmış Lenny de Albus'un yanına geldi. "Geçmiş olsun." dedi Lenny ve Jimmy, kusursuz bir senkronla, gülümseyerek James'in yanına gelirken. "Sağ ol." dedi James, Jimmy'e. Sonra Albus, ağabeyinin bir an için kendine baktığını sandı ve başını sarışın çocuğa dönüp, "Sen de geldiğin için sağ ol, Lenny." dedi. "Kusura bakma." dedi Jimmy doğrudan James'e bakarak, "Biliyorsun, bir Slytherin olduğum için-" "Geç kalman önemli değil." dedi James tekrar Jimmy'e dönerken. "Gelmiş olman benim için yeter de artar bile!" İkili karşılıklı gülümsediler. O sırada tuhaf bir şekilde Albus, ağabeyini neden hep birinci sınıflarla takılırken gördüğünü düşündü. Hemen sonra da Lenny'i daha önce hiçbir arkadaşıyla tanıştırmadığını fark edip; o sırada Madam Pomfrey gittikçe kalabalıklaşan odadaki çocukları yalnız bırakmaya karar verip odadan çıkarken, "Arkadaşlar." dedi sağ elini sarışın çocuğa yönelterek, "sizi arkadaşım Lenny'le tanıştırayım." "Lenny mi?" dedi Nena garip bir ifadeyle Albus'a bakarak. "Lenny bu mu?" dedi sonra da Rose, Albus'un sağ tarafındaki arkadaşını göstererek ve Albus'un onda daha önce görmediği ilginç bir yüzle bakarak. "Lenny'i bilmiyor musunuz kızlar?" dedi James daha sonra da tüm ilgi odağının tekrar kendisi olmasını sağlayıp. "Size ondan bahsetmiştim hatta." "Ben de onu anladığımı belirtmek için Lenny bu mu, dedim zaten." dedi bu sefer de Rose, James'den başını çevirip Albus'a yapay bir gülümsemeyle bakarak. "Tanıştığımıza memnun oldum." dedi Rose, Lenny'e. "Ben de." diye ekledi Nena hemen sonra. Lenny de başını öne eğip, sesini birden, sanki gizli bir şeyden bahseder gibi kısarak, "Sizinle tanışmak, büyük bir onurdur benim için." dedi ve Albus'un yeniden gülmesine yol açtı. Ama bu sefer Albus kendini kontrol edebiliyordu. Sahi, az önce niye kontrol edememişti? Albus bir yandan diğerlerinin neden bu espriye gülmediğini düşünür -"Eminim klasikleşmiş bir espri olduğunu düşünüyorlardır sadece." diye geçirdi içinden-, diğer bir yandan da yavaş yavaş Rose'un yaptığı büyü etkisini kaybederken içi hafiften titreyerek, odada hâlâ sarhoş gibi dolaşan Snitch'e baktı. Altın Snitch yorgunluktan köşede kalmış bir yatağa, sanki kendi de hasta gibi, kanatlarını iki tarafa açarak ve havada salına salına düştü.* Ertesi gün, diğerlerinden de soğuk başladı. Albus yatağından kalkarken kemiklerinin vücudunun içinde titrediğini hissedebiliyordu. Aynı şekilde odadaki diğer arkadaşları da soğuktan muzdarip bir şekilde yataklarında uyurken titriyorlardı ve Albus yatağının hemen yanındaki üzeri artık gitgide soğuktan çatlamış pencereden bakarken, Lenny'nin nasıl oluyor da her sabah kendinden erken çıktığını düşünüyordu. Düşünmeye bir son verip, aklındaki soruyu bizzat Lenny'e sormak için büyükannesinin ördüğü kazağın üzerine gömleğini geçirip, yatakhaneden çıkıp, merdivenlerden hızla inmeye koyuldu. Portre deliğinden çıkarken, "Keşke daha kalın giyinseydim." diye düşündü ve Büyük Salon'a doğru yoluna devam etti. Ama daha dev kapıdan geçemeden zindanların orada kısa, sarı-beyaz saçlı, sivri çeneli Scorpius göründü ve onu fark eden Albus, çocuğun tuhaf bir davranışla yanına yaklaşmak istediğini düşünüp hızla Büyük Salon'a girdi. Diğer binaların masalarının yanından hızlı adımlarla geçerek Gryffindor'lar için ayrılmış masayı bulmaya çalıştı. İşte oradaydı! Rose, Nena, sakatlığından hafif hafif kurtulmuş, şimdi diğer arkadaşlarına vücudundanki yaraları gösteren James ve... Lenny yoktu... "Lenny nerede?" dedi masaya oturduğunda. Önünde her zamanki gibi taze patates püresi duruyordu. "Lenny mi?" dedi Nena, yine dün geceki gibi şaşkın bir yüzle. "Bilmem." diye ekledi tereddütle, Rose'un kızgın bakışlarından sonra. "Dışarı çıkmış olsa gerek." "Dışarı mı?" dedi Albus şaşkınlıkla. "Hiçbir şey yemeden mi? Bir sorunu mu varmış?" Arkadaşı hakkında endişeleniyordu. "Bilmem." dedi yine Nena şüpheli bir tavırla. Albus, Rose'a sormak üzere başını çevirdi ama kızın da yüzünün tekrar Slytherin masasına dönük olduğunu görünce, sinirle yemeğini bile yemeden, masadan hışımla kalkıp okul bahçesine doğru koşar adımlarla yürüdü. Ama masadan kalktığı anda, Albus'u da çok şaşırtan bir şekilde, Malfoy da masadan kalktı. Şimdi de Albus'u takip mi ediyordu? "Hayret." dedi ağzını hafif aralayarak kendi kendine fısıldayan Albus, "Bu iş için yardakçıları yok muydu?" Ardına bile bakmadan hızlı hızlı yürümeye devam etti. Dondurucu bahçeye çıktığında kulaklarını ağrıtan kış rüzgarıyla karşılaştı. Yüzü aniden kırmızıya dönerken, esen sert rüzgardan dolayı görüşü bir hayli kısıtlıydı ama eğer Lenny'nin bir sorunu varsa ve şu anda da okul arazisindeyse, onu bulmalıydı ve sorununu -tabii varsa- beraber çözmelilerdi. Üzerindeki pelerininin kendini soğuktan korumadığını düşünüp, "Hiç olmazsa..." diye bir kez daha kendi kendine fısıldayarak, onu bir kaşkol gibi ağzıyla burnunu kapaması için yüzüne doladı. Arkasında rüzgarın götürdüğü silik izlerle, fırtınaya karşı durmaya çalışarak Lenny'i bulabileceği tek yere kadar yürüdü. Ama gölün kenarındaki ağacın yanına geldiğinde orasının bomboş olduğunu gördü. Beyninde bin bir düşünceyle arkasına dönerken, orada kendisini bekleyen Malfoy'u gördüğü anda vücudundaki tüm kan ani bir hızla bedenine yayılmaya başladı. Siniri tepesindeydi artık, demek Scorpius, onu buraya kadar takip etmişti ha?! Scorpius'un yüzündeki sıkıntılı ifadeyi görmezden gelmeye çalışarak asasını cebinden çıkardığı gibi, onu çocuğun boynuna doğrulttu. Pürüzlü asa çocuğun çenesinin altındaki deriyi yavaş yavaş içeri sokarken, kendine hakim olmakta güçlük çeken Albus, kelimeleri zorlukla seçerek, onların ağzından çıkmalarına izin verdi. "Ne işin var burada, Malfoy?" Yüzüne doladığı gömleğinin altından hızlı hızlı beyaz buhar çıkıyordu. Oldukça korkmuş görünen Scorpius tereddütle elini cebine attı ve Albus, bunun Malfoy'un hayatında yaptığı en büyük hata olduğunu düşünerek asayı son anda çocuğun boynundan çekip direk göğsüne doğrultarak, "Expelliarmus!" diye bağırdı ve büyünün etkisiyle Scorpius, sırtüstü karların üzerine düştü, baygın görünüyordu. Rakibi asasız bırakma büyüsünü ona, yani Albus'a, Rose öğretmişti. Herhalde, kendini savunması gerekeceği bir zaman olacağını düşünmüştü ve görünüşe bakılırsa da haklıydı ama -Albus'un da babasından öğrendiği üzere- rakibi asasız bırakma büyüsü bir insan vücuduna doğrultulduğunda onu da etkisiz bırakabilecek bir büyü olabilirdi. Taze karları ayağının altında ezerken, sinirle yürüyerek yerde ağrılarla yatan çocuğun üzerine yürüdü. Asayı bu kez çocuğun iki kaşının tam ortasına doğrulttu. "Söyle!" dedi çocuğu öldürme dürtüsü vücudunun her bir yanına dağılırken. Bir bilseydi büyülü sözleri... "SÖYLE, BENİ NEDEN TAKİP EDİYORDUN, MALFOY?!" Gölün bile dalgalanmasına neden olacak şekilde bağırmıştı. Ama daha Malfoy acı içinde karnını tutarken, Albus, bu sefer yerde ayak izi bile bırakmadan koşarcasına ikiliye doğru gelen Lenny'i gördü. "Bırak onu, Albus, buna değmez." Tam da, Lenny'i ilk tanıdığı gün, yine Albus, Scorpius'a asasını doğrulttuğu zamanki sözcükleri sarf etmişti. "Beni takip ediyordu." dedi Albus, bir yandan da çocukta hiçbir üşüme belirtisi görmeyerek; aynı şekilde vücuduna dolan sinir yüzünden kendisi de üşümüyordu şimdi. "Ona, seni niçin takip ettiğini sor." dedi Lenny biraz da emir verici bir tonla. Albus şaşkınlıkla Scorpius'a döndü ve bir kez daha, "Beni neden takip ediyordun?" diye sordu. Yerde adeta ulur gibi bağıran çocuğun haykırışlarını duymazdan gelerek, "Son kez soruyorum, Malfoy!" dedi. İçindeki yoğun öfke her an vücudunu patlatıp dışarı çıkabilirdi. Scorpius bir elini titreyerek karnından çekti ve onu tekrar cebine götürdü ama daha Albus bir kez daha bir büyü yapamadan, "A-Asam de-değil." dedi Scorpius. "S-sana b-b-bir şey vermek için g-gelmiştim, bir da-davetiye... asam diğer cebimde h-hem." "Çıkar onu." dedi Albus bu sefer korku-öfke-tereddüt karışımı bir duyguyla. Scorpius titreyen, soğuktan kanı çekilmiş elini bu sefer gerçekten de cebine sokabildi ve içinden katlanmış bir kağıt çıkarken, Albus yaptığı hata sebebiyle kendine küfür etti. Onun da soğuktan donmuş eli, kalın katlanmış kağıdı hızla ve titreyerek açtı.Sayın Albus Severus Potter,Biliyorum bunun için daha çok erken, ama sene sonunda sizi ve ailenizi kendimalikanemde sıcak bir yemeğe davet ediyorum. Bu hem iki ailenin geçmişigeride bırakıp unutması, hem de kaynaşması için büyük bir fırsat olacak. O yüzdensizi ve ailenizi Malfoy Malikanesinde görmekten büyük bir şeref duyarım. Bumektubu diğer kardeşinize de gösterirseniz bundan büyük bir mutluluk duyarım. Tüm saygımla, Draco Jacob Malfoy Albus ne diyeceğini ya da ne yapacağını kesinlikle bilmiyordu. O yüzden, mektubu tekrar baştan aşağı en az beş kere okuduktan sonra çocuğu yattığı yerden kaldırırken hiçbir şey düşünemiyordu. "Kusura bakma," dedi Albus çocuğa, "Bilmiyordum-" "Tabii ki bilmezsin seni gerizekalı budala! Bunu düşünecek beyin yok ki sende!" ama Scorpius'un sözleri Albus'u hiçbir şekilde etkilemedi. Çünkü çocuğun sonuna kadar haklı olduğuna inanıyordu. Scorpius hâlâ bir eli karnında ayağa kalktığında, çocuğun yeniden devam eden, gereğinden fazla acı dolu bağırışlarını dinlemeden, "Keşke daha önce burada olsaydın, Lenny." dedi Albus, sarışın çocuğa. Albus, o sırada Malfoy'un ikiliye dönen yüzünü göremedi. Ama sesini duymuştu. "Delirmişsin sen!" Ve pelerini karın üstünde sürüne sürüne iyice görüş mesafesini kapatan kar ve fırtına arasında yok oldu. "Herhalde, onu öldürmek için yardımımı istediğini sandı." dedi Lenny yeniden Albus'un hafif de olsa gülmesini sağlayarak ve biraz olsun onu normale döndürerek. "Haksız da değil aslında, değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamı
AdventureSihir dünyası Voldemort'un ölümüyle, sonunda rahat bir nefes almıştır. Ama kimsenin bilmediği yeni bir kötülük doğmuştur ve her geçen gün kendini intikam ve nefretle beslemiştir. Duyduğu intikam bizzat öz annesi Bellatrix Lestrange'i öldüren kişiyed...