Quidditch

29 2 0
                                    

Kış, Hogwarts'a da çökmüştü. Rüzgâr anafor gibi düzensizce şatonun kulelerine ve dev gibi camlarına vurarak savruluyordu. Sonbaharda çamur dolan çimler artık Kovuk'taki gibi büyük bir beyazlığın içindeydiler. Karların arasından kendini göstermiş birkaç Kardelen, kışın o sert soğuğuna karşı direnmeye çalışıyor, büyük bir umutla kendilerini rüzgâra karşı germiş, yıkılmamak için güçlerini son damlasına kadar kullanmaya çalışıyordu. Ve işte tüm bunları yatak odasının camından seyreden Albus, arkada ağabeyi James'in, arkadaşlarına gösterdiği Tinytch'i, uğultu ve alkışlarla destekleyen sesler doldururken, tek düşünebildiği bugün Slytherin'lerle gerçekleşecek ilk Quidditch mücadelesiydi. Albus, babası gibi genç bir Quidditch oyuncusu olmanın ağırlığı içindeydi ama James'in tavırları ise, sanki bu onun yüz ellinci maçı gibi rahattı. Bu yüzden Albus, biraz sessizlik ve huzur bulma umuduyla kahvaltı için Büyük Salon'a indi. Ama indiğinde salonun her bir yanını altın sarısı ve parlak yeşil-gümüş flamaların çevirdiğini görünce, ilk başta gördüklerine şaşırsa da sonra bunu belli etmemeye çalışıp, kendisini önceden kahvaltıya inip, orada bekleyen Lenny'nin yanına oturdu. Salonu dolduran yuhalamalar ve atışmaların arasında bir kez daha aradığı huzuru bulamadığını fark eden Albus, Lenny'le ilgilenmeye çalışıp, onun kış tatilini nerede geçirdiğini sordu. Lakin Lenny bunlardan hiç bahsetmek istemedi, ve aslına bakılırsa Albus'un da tüm o gürültü patırtının içinde tek ilgilenebildiği, yemeğini çabucak bitirip, kendini, ne kadar soğuk olursa olsun, okul bahçesine atmaktı. Bunu Lenny'e aktardığında da olumlu yanıt alabildiğine gerçekten sevindi. Bahçeye çıktıklarında Albus, soğuğu tamamen hissedemediğini fark etti, Kovuk'tan geldiklerinden beri aklını kurcalayan tek şey ilk Quidditch maçı olduğundan, başka şeyler hissedemiyor olmuştu ve daha birinci sınıftı. Lenny ne kadar Albus'a güveni kazandırmak için uğraşsa da, o en iyi arkadaşının tavsiyelerini hiçbir şekilde dinlemiyordu. "Gerçekten, sen benden daha iyisin, niye seçmelere katılmadın?" dedi Albus, sonunda aklındaki meseleyi savuşturarak ve giderek artan soğuğu artık hissetmeye başlayıp kollarını sıvazlayarak. "Birincisi ben, kesinlikle senden daha iyi değilim." dedi Lenny, artık kıpkırmızı olmuş burnuyla. "Ama bana sen öğrettin-" "Ben sadece süpürgeyle nasıl uçulur onu öğrettim, ama o gün, yani Madam Hooch'la çalıştığınız gün yaptığın atış mükemmeldi. Daha önce böylesini görmemiştim aslında." dedi Lenny o günü hatırlayan bir yüz ifadesiyle. "Çok kolay bir atıştı aslında." dedi Albus ama Lenny'nin kaşları bir hayli çatılmıştı. "Demek istediğim, rüzgârı hesaplayınca insan gerçekten nasıl atış yapabileceğini biliyor." "Yani..." dedi Lenny böyle şeyler her zaman olurmuş gibi bir ifadesi vardı. "Rüzgarı hesaplamak nedir ki, hele de yağmur, fırtına falan kopmuşsa? Çocuk oyuncağı." Sonra da ciddileşti. "Belki farkında olmayabilirsin ama senin tekniğinin konuştuğu asıl yer orası. Daha ilk atışın olmasına rağmen, sanki bu atışı daha önce defalarca yapmış bir Quidditch oyuncusu gibiydin. Tamamen soğukkanlıydın-" "Değildim, ellerim titriyordu-" "... sonra, kendinden oldukça emindin-" "Aslında, öyle olmam gerektiğini düşünmüştüm sadece-" "... ve son olarak da, elinin ayarı gerçekten çok iyi. Eğer istersen elinden geleni başarabileceğine inanıyorum. Tabii ki, sen kendine inanmazsan, işte o zaman da başaramazsın." Sonunda kendi kendini rahatlatmayı başaran Albus, "Aslında, sen takım kaptanı falan olmalıymışsın." dedi. "İnsanı nasıl motive edeceğini iyi biliyorsun." "Eh, işte." dedi Lenny, sağ elini, sanki kendini rahatsız eden bir sivrisineği uzaklaştırmaya çalışır gibi sallarken. "Her zamanki ben." Soğuk havaya rağmen ikili gülmeyi başarabildi. Quidditch sebebiyle o gün tüm dersler boştu ve şimdiden yavaş yavaş maçın gerçekleşeceği Quidditch alanına giden kalabalık, yerlerini alırken, o sırada takım kaptanı Caroline Weasley, Gryffindor soyunma odasında son taktikleri verirken, insanı inanılmaz havaya sokan bir konuşma yapıyordu ve konuşmasının aralarında da James'le Albus'a, üzerlerinde çok büyük bir baskının olmadığını söylerken, göz ucuyla ağabeyi James'e bakan Albus, konuşmayı dinleyemiyordu bile. Çünkü dışardan kulakları sağır eden bir gürültü yükseliyordu. Ama sonunda takım arkadaşlarıyla "Zafer!" diye bağırdığında, kaybettiği kendine güveni biraz olsun yerine gelmişti. Ve tam o anda, kapıların açıldığı o muhteşem anda, kulağına dolan Gryffindor-Slytherin karışımı bağrışmaların arasında kendine olan güveni inanılmaz bir şekilde tavan yaptı. Ayağını yere vurup, Ateşoku'yla maçın oynanacağı yüksekliğe geçerken artık gülümseyebiliyordu ve daha ne olduğunu anlayamadan Madam Hooch maçın başladığını belirten düdüğünü çaldığında, kendini elinde Quaffle'la sahanın ortasında bulan Albus, bir anlığına da olsa hiçbir şey hissedemedi, tüm sesler kesilmişti. Takım arkadaşları kendinden pas ister ve tüm Slytherin oyuncuları var gücüyle süpürgesini kendilerine doğrulturken hiçbir şey düşünemiyordu. Gerçek hayata dönmesini sağlayan ise koluna acı verici bir şekilde çarpan Bludger oldu. Quaffle'ı elinden düşürdüğünde anladı, tam olarak maçın başladığını ve göz ucuyla tribünde yerini almış olan Lenny'i tararken bu hatayı bir daha yapmayacağına, bu onun ilk maçı olsa da bunun en iyi performansını sergilemesini küçük bir Bludger'ın hiçbir şekilde engelleyemeyeceğine inandı. O sırada Gryffindor tarafından sesi yükselen spiker Sol'u duyamıyordu bile. "Ve şimdi topu kapan Slytherin'li Kovalayıcı Charlton Cole, pasını en yakında buluşan arkadaşı Trevor'a aktardı ve OOH!." -sert bir Bludger tam da Trevor'un yüzüne çarpmıştı- "bu gerçekten çok sertti! Bravo, Lenny!" Lenny... Albus, her ne kadar kendisine gelen sesleri duyamasa da, Slytherin kalesinin tarafından var gücüyle kendi kalelerine dönerken spikeri rahat bir netlikte duyabilmişti. "Ama bu olsa olsa isim benzerliğidir." diye geçirdi içinden Albus, tekrar süpürgesini ters yöne çevirdiğinde. Ama Albus, Gryffinor soyunma odasında, Lenny diye birisiyle tanıştığını hatırlayamıyordu... "Ve, Danny'nin sert Bludger'ıyla dengesini kaybedip Quaffle'ı Ashley Williams'a kaptırıyor..." Albus, ismi yanlış duymuş olduğu için, büyük bir rahatlama hissetti, ama daha ne olduğunu anlamadan Quaflle yine eline geçmişti. Kocaman, ağır topu alır almaz, üzerine ismini hatırlayamadığı bir Slytherin geldiğini gördü ve eğilerek ondan sıyrıldı. Sağ tarafta bir arkadaşı kendisinden pas istemekteydi ama Albus, önündeki çocuktan rahatlıkla sıyrılabilirdi. Bu nedenle ani bir hareketle, Quaflle'ı sıkı sıkı tutarak süpürgesini sağa kırdı. Şimdi tüm Gryffindorlar'ın kendi adını yüksek sesle bağırdığını duyabiliyordu. Kısa bir saniyeliğine, sahanın en üzerinde süpürgesini bir sağa bir sola kıvırarak Altın Snitch'i arayan James'e baktı. O anlık bakış, kendisine pahalıya mâl olabilirdi ama, kendisinin bile bekleyemediği bir kıvraklıkla bir Slytherin'i daha saf dışı bıraktı. Ve artık sadece Tutucu'yla karşı karşıyaydı. "ALBUS! ALBUS! ALBUS!..." Kulağına dolan bağrışmaların arasında, kendi sesinin artık ses duvarını yırtarcasına söylendiğini duyabiliyordu. Ve... Tüm gücüyle Quaflle'a falso vererek, koca topu elinden serbest bıraktı. Bunun benzerini Madam Hooch'a da yapmıştı... Quaflle sağ direğe doğru falso alıyordu şimdi. Tutucu Grimms, gözlerini topa doğru dikmiş, kapattığı sağ kale direğinde, inanılmaz bir konsantrasyonla, üzerine gelen Quaflle'ı rahatlıkla yakalayabilmek için bekliyordu. Ama top beklediği gibi, yavaş yavaş da sola kıvrılıyordu. Bunu önceden beklemişti zaten, tüm tribünlerden yükselen "ALBUS!" seslerinin arasında şimdi de sola kıvrılan topu yakalamak için konumunu yavaş yavaş çevirdi. Quaflle ortadaki kale direğine doğru dönmüştü şimdi. Ve artık Quaflle elindeydi nerdeyse, sadece birkaç Snitch çapı uzaklıktaydı. Ellerini hazır bir şekilde açtı ve... Albus, topun bir an için Grimms'in ellerinde kalacağını sandı ama hesaplarına göre tam da o anda... Sol'un canhıraş çığlıklarının arasında Madam Hooch'un sayı olduğunu belirten düdüğü duyulmadı bile. "VE GRYFFİNDOR SAYI YAPIYOR! İNANILMAZ BİR ATIŞTI ALBUS! HAYATIM BOYUNCA BÖYLE BİR ATIŞ, NE DUYDUM NE DE GÖRDÜM SEVGİLİ SEYİRCİLER, ÇAĞLAR BOYU QUIDDITCH'E GEÇMESİ GEREKEN BİR ATIŞ!" Quaffle, Albus'un hesapladığı rüzgarın etkisiyle, Grimms'in hiç beklemediği bir şekilde, parmaklarının ucunu adeta yalayarak alttan esen kış rüzgarının da etkisiyle, tam da yüzüne çarpacakken kulağını sıyırıp genç Tutucu'nun koruduğu, hatta tamamını neredeyse kapladığı çemberden geçerek sayı olmuştu. Albus, şimdi arkadaşlarından gelen tebrikleri gülümseyerek kabul ediyordu. Tabii, o sırada hâlâ o topun nasıl falso aldığını anlayamayan iki Vurucunun, gözlerini Slytherin kale direklerinden ayırmadan saf bir yüz ifadesiyle tek bir yere odaklanmış bakışı sayılmazsa. Sayının ardından sıra Slytherin'in atağındaydı. Artık Albus, tepede Snitch'i arayan ağabeyini önemsemiyordu. Ona güveni tamdı. Çok iyi bir Arayıcı olduğunu biliyordu Albus ağabeyinin; ki haklı olduğu da birkaç dakika sonra ortaya çıkmıştı. Tam da kar yeniden helezonlar çizerek savrula savrula yağmaya başladığı andaydı. Albus, Quaflle'ı arkadaşına verdikten sonra gözlerini sadece ağabeyine dikmişti. James, uzun zamandır aradığı küçük altın parıltıyı sonunda bulmuştu ama giderek gözünü sürekli kapatmasını gerektiren karla da mücadele etmek zorundaydı; buna rağmen Slytherin Arayıcı'sının da Snitch'i gördüğünü anlayınca var gücüyle ileri doğru atıldı. Nimbus 2016 rüzgarı delerek ilerilyordu artık. Öyle ki, James yanından geçtiği Slytherin'lerin bulanık siluetlerini göremedi bile. Göz kapaklarını donduran, kirpiklerine dolan buz gibi soğuğu da hissedemiyordu. Slytherin Arayıcı'sını ardında bıraktığından emin bile değildi. Ve... İşte orada, yarım metre altındaydı Snitch. Elini uzatsa yakalayabilirdi de, ama riske girmek istemedi çünkü, üzerinde bulunduğu süpürge de soğuğun etkisiyle buz tutmaya başlamıştı ve yavaş yavaş James, süpürgesinin ucuna doğru kaymaktaydı. Ve bu da başka çaresinin olmadığını gösteriyordu. Sağ elini, büyük bir umutla ileri doğru uzattı... Altın Snitch, avuçlarının arasında parlamaktaydı artık... Albus, ıslak zemine vuran tok sesi duyduğunda, bir kez daha Slytherin kalesine doğru ilerlemekteydi ve durum çoktan seksen-yirmi olmuştu bile. Artık giderek hissizleşen elinden Quaffle'ın kaymasına Sol'un ve tüm Gryffindor'ların çığlıkları sebep oldu. "JAMES POTTER, ALTIN SNITCH'İ YAKALADI VE MAÇ BİTTİ! SKOR İKİ YÜZ OTUZA YİRMİ! BRAVO JAMES! BUGÜN ANLAŞILAN POTTER'LARIN GÜNÜ!" Ve artık sesi, kalabalığın bağrışmalarının içinde yutuldu çünkü soğuk, ses tellerini epey bozmuştu ve artık Sol, bağıramıyordu. Albus, süpürgesini hızla yere düşen ağabeyine doğru çevirdi. Tüm Gryffindor'lar da o yöne doğru hareket ediyordu. James'in yanına vardığında Albus, ağabeyinin gülümseyerek elinde Snitch'i havaya kaldırdığını gördü... James ise gülümseyerek Altın Snitch'i havaya kaldırdığında artık son gördüğü kardeşinin kendine bakan yüzüydü. Sonunda, kardeşini mutlu ettiği için kendi de sevinmişti ve donmuş göz kapakları düştüğünde başı soğuk zeminde sağına doğru düşmüş, darbenin etkisiyle bayılmıştı...


Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin