Okula dönmeleri gereken günden önceki son akşam yemeği de öncekiler gibi sıcak ve eğlenceli geçti. Yemekte Albus, dayısı Ron'un artık Jimmy'e ilk gün olduğundan daha da güvenmeye başladığını gözlemliyordu, çünkü çocukta, tertemiz, insana güven duygusu aşılayan bir görünüm vardı ama Jimmy, aynı zamanda keskin bir zekaya sahipti de. Tüm bunların üzerine, James'in onları kusursuz bir çift olarak tanımlaması da, ilk başta Albus'un sinirlerini bozsa da sonraları bunu takmamaya başladı. Daha birinci sınıf öğrencileri olmalarına rağmen Rose sanki aşık olmuş gibi, bir saniye bile Jimmy'nin yanından ayrılmıyordu. Hele ki yemekten önceki gün, grup vakti kızılımsı-altın parıltılarla güneş ışınları, bembeyaz karların üzerinde dağılırken, o sırada, kendi aralarında bir Quidditch düzenlemişlerdi ve Rose'un, Jimmy'nin grubunda olması -uzun süre babasıyla yaptıkları tartışmadan sonra- kesinleşmişti. Albus, Harry, James, Ginny ve Lily bir gruba geçerken; Ron da, Hugo'yu, Jimmy'i Rose'u ve tabii ki de Hermione'yi kendi takımına almıştı. Ama kazanan takım, daha maçın başından belliydi: Albus'un, içinde iki çok yetenekli Arayıcı (Harry ve James) düşündüğü takım, kardeşi James'in inanılmaz yeteneksiz bulduğu Tutucu Hermione'nin de bulunduğu, takımı üç yüz elliye yetmiş yenmişti; zira Harry'nin takımı Snitch'i ilk yakaladıklarında bir kez daha salıvermişler ama daha üç dakika geçmesine rağmen bu sefer de James -ilk Snitch'i yakalayan Harry olmuştu- Snitch'i yakalamış, Ginny'nin de istemeye istemeye attığı beş sayıyla karşılaşmadan galip çıkmışlardı. Kara ve sert kış soğuğuna rağmen üzerlerindeki sıkı palto ve şapkalardan terlemiş olarak Kovuk'a geri döndüklerinde ilk işleri sıcak bir duş almak olmuştu. Ama Albus'u o gün oldukça şaşırtan bir şey vardı, o da banyoda bir Muggle musluğundan hiçbir farkı bulunmayan bir musluk olmamasıydı. Duştan çıktığında, daha önceden duşunu alıp o sırada saçlarını kurulayan ağabeyi ona, büyükbabalarıyla ilgili bir espri yapınca, ve bunun da üstüne çocuğun hemen arkasında Mr.Weasley belirince, James birkaç saniye kıpkırmızı yüzle karşısındaki saçları hâlâ kızıl, fakat yüzü yaşlılıktan dolayı buruşmuş adama kıpkırmızı bir yüzle bakıp, "İyi akşamlar, büyükbaba." dedikten sonra kaçarcasına tatil boyunca kardeşiyle kaldıkları odalarına gitmişti. Albus, büyükbabasına baktığında, onu halden anlar gibi görünce istemeden de olsa sırıttı. Ve şu anda da Kovuk'taki son akşam yemeklerini yemekteydiler. Tüm mutfak-salonu çatal kaşık sesleri dolduruyordu. Albus, ertesi gün tekrar okula dönecekleri heyecanıyla yemeğini hızlı hızlı yiyordu ve James'e baktığında onun da aynı heyecanı duyduğunu, bifteği ısırırkenki delice hırsından anladı. Buna rağmen biftek dişli çıkmış, James de koca et yığınını tabağının bir köşesine fırlatıp Balkabağı Suyu'ndan içmeye başlamıştı. Yemekten sonra, kocaman şişmiş karınlarıyla yediklerini sindirmek için yumuşak koltuklara oturduklarında Harry, Ron'la okulda yaşadıkları anılardan konuşmaya başladılar, ama Albus, babasının özellikle içinde Voldemort'un olduğu kısımları atladığını fark etti. Ama o, tüm bu hatıraları biliyordu. Babasıyla Ron ne zaman bi yemekte buluşsalar -haftada en az üç gece, birbirlerine yemeğe gidiyorlardı- ikisi de aynı anıları anlatmaya başlayıp gece geç saatlere kadar konuşuyorlardı ve Hermione ile annesi Ginny'nin buna kesinlikle itirazları yok gibi gözüküyordu. Albus o gece tüm anıları tekrar dinledi. İkinci senelerinde, babasıyla Ron'un okula uçan bir Ford Anglia'yla giderken yaşadıkları macera her zaman en ilgi çeken ve herkesi güldürmekten kıran anı oluyordu. "Şamarcı Söğüt, o gün bizi iyi şamarlamıştı." demişti Ron midesine artık ağrılar girerken. Ve şimdi de sıra aynı anıyı anlatmaya gelince, yine kendilerini koltukların bir köşesinden aşağı düşmüş bulmuşlardı ve yediklerinden dolayı midelerinde ağrılar içinde tekrar koltuklarına dönerken hâlâ ara sıra hıçkıra hıçkıra gülebiliyorlardı. "O kadar kötü anılar yaşamalarına rağmen, ne kadar hallerinden memnun gözüküyorlar, değil mi" diye fısıldadı Lily ağabeyine, on beşinci kez dinlediği anıya artık gülmemeyi başararak. "Evet, öyle" diyebildi sadece Albus. Ve yemekten sonra, kendilerini yeniden sert ve soğuk yataklarında bulduklarında günün yorgunluğuyla kendilerini deliksiz rüyalarda bulmuşlardı.* "Albus, kalk hadi..." Belirsiz şekiller Albus'un gözü önünde uçuşuyordu. Kopkoyu bir gecenin içinde zorlukla seçilebilen sapsarı çimen görüntüsü bir görünüp bir kaybolurken, bu sefer ikinci bir ses daha duyuldu. "Albus, eğer şimdi kalkmazsan yıl sonuna kadar Kovuk'u temizlemek için büyükannene yardım etmek zorunda kalacaksın." Ses kesinlikle annesine aitti. Albus Severus, yatağından ani bir hareketle doğruldu ve üzerine eğilmiş çilli ve kızıl saçlı yüzü bir anda gördüğünden hafif de olsa ödü koptu, ama bunu belli etmemeye çalışırken, James'in sırıtmasını duymazdan gelmeye çalışarak -zorla da olsa-, annesi Ginny'nin üzerini değiştirmesine izin verdi. Ginny, oğluna saçını taramak isteyip istemediğini sorduğunda, Albus başını, hayır, anlamında sallayıp, kazağının üzerine geçirdiği gömlekten dolayı yavaş yavaş terlemeye başlarken annesiyle birlikte odadan çıktı. Annesinin oğlunu giydirmeye çalışmasının, kendisini her ne kadar küçük düşürdüğünü düşünse de, o anda duyduğu şefkat duygusu gerçekten hoşuna gidiyordu. Araları açılmış ahşap merdivenlerden inerken aşağıdaki telaşlı sesleri duyabiliyordu. Bir yandan- her zamanki gibi- çatal kaşık sesleri birbirine karışırken, bir yandan da babası Harry'le Ron, Lily'nin ağlamasını susturmaya çalışıyor -"Ya ben de onlarla gideceğim, ya da onlarda benim gibi iki sene evde sıkkın bıkkın oturacaklar!" diyordu Lily- sonra Hermione'nin tatlı sesi araya girip kızı yatıştırıyor, birkaç saniye sonra da Hugo, kendisiyle ilgilenmedikleri için bir köşeye somurtarak oturup hüngür hüngür ağlamaya başlıyordu. Albus kahvaltı için masaya otururken yemekten başını kaldırdığı zamanlarda da annesi Ginny'nin de Hugo'yu yatıştırmaya çalıştığını görebiliyordu. "Yemeğinizle oynamayı kesip hemen bitirmeye başlasanız iyi olur, çünkü beş dakika sonra Bakanlık'tan bizi götürmeleri için araba gelecek." Büyükanne Molly, elindeki asayı bir yandan Mr. Weasley'nin aldığı Muggle elektrikli süpürgesine tutarken bir yandan da etrafı düzenlemeye çalışıp, Lily'le Hugo'nun oynarken etrafta bıraktıkları öte beriyi yerden topluyordu. Daha Albus'un midesi neyi sindirdiğini anlayamadan kendilerini Bakanlık'tan gelen tıkış tıkış arabanın içinde buldular. Sonra James, Tinytch'ini evde unuttuğu için daha yola çıkamadan geri dönmek zorunda kaldılar. James odasına girdiği gibi parıl parıl parlayan altın oyuncağını tek hamlede kapıp, koşturarak arabaya döndüğünde Ginny'nin kendisine kızmasını duymazdan geliyordu. Araba yola çıktığında Ron'un bilerek Jimmy'i sıkıştırmaya çalıştığını gören Hermione, kocasına uyaran bir bakış attığında önce Ron'un yüzü hafif kızarmış, sonra da sıkıştırdığı çocuğa yüzü güleç bir biçimde dönüp, araba gümüş grisi gökyüzünün altında, karların kimi yerlerde eridiği taşlı topraklı yolda hoplayıp zıplarken, "Affedersin." dedi. "Sakın kişisel olarak algılama. Sadece bir Slytherin'e acı çektirmekten zevk duyuyorum." Arabadaki herkes bu espriye kahkahalarla güldü ama Jimmy istifini hiç bozmadan, "Anlıyorum." dediğinde herkes ilk başta susmuş, espri komikliğini yitirdiği için de tekrar camdan yolu seyretmeye koyulmuşlardı. Tabii, yüzü artık domates kırmızısı bir renk alan Ron'u saymazsak.* Weasley'ler ve Potter'lar kan ter içinde Bakanlık'tan gelen küçük arabadan çıktıklarında King's Cross'un her bir yanına büyük bir sessizlik çöktüğünü gördü Albus. Üzerinde önceden kar bulunan, ama sonra eriyip sadece bir su tabakasına dönüşmüş yoldan Peron Dokuz Üç Çeyrek'e koşturan kalabalık sadece onlardı ve etrafa dağılmış iri yapılı güvenlik görevlileri ve soğuk ve nemli banklara yalnız başına oturmuş birkaç genç görünüyordu sadece. Bu yüzden de herkes dokuzuncu ve onuncu peronlar arasından geçerken oldukça rahatlardı. Kocaman kırmızı trenin üzerindeki yoğun, koyu gri duman, arka vagonlara kadar uzanıyordu. Heybetli istasyonun her bir yanı kalabalık öğrenci grupları ve aileleriyle doluydu şimdi. Çoğu birinci sınıf öğrencisi ailelerinden son tembihleri ve öğütler alırken, kompartımanların çoktan dolduğunu gördü Albus. Camlar hınca hınç, etrafa el sallayan öğrencilerle doluydu. Hermione'yle Ron kızlarına bir şeyler söylemek için Rose'u bir köşeye çekip, Jimmy'i de tek başına bırakırken Ron'un yüzünde zafer dolu bir gülümseme görebiliyordu Albus. Fakat aynı şeyi babasıyla annesinin de yapmasını beklemiyordu. Bu yüzden kendisi de kuzeni gibi bir köşeye çekilirken az kalsın ağabeyinin taktığı çelmeye takılıp düşüyordu. "Sana beladan uzak dur, demeyeceğim." dedi Harry, Ginny'e de kısa bir an baktıktan sonra. "Çünkü bizi dinlemeyeceğini biliyorum." Ginny gülümsüyordu şimdi. "O yüzden." diye devam etti Harry, dağınık saçlarını beceriksizce düzeltmeye çalışırken, "Sana vereceğimiz tek öğüt, dikkatli olmandır." "Ve ne olursa olsun, hiç kimseye, tanıdığın bile olsa, gerçekten güvenme." diye bitirdi Harry'nin cümlesini Ginny. Albus, bunu James'e de niye söylemediklerini merak eder, bir yandan da süpürgesi omzunda, bavulunu peşisıra sürüklerken arkasından gelen Rose'u gördü, gülümsüyordu. "Jimmy, Slytherin'lerin kompartımanına gitti çoktan, yani vedalaştık, tabii, şimdilik." "İyi." dedi Albus ve annesinin öğüdü hâlâ kulaklarında yankılanır bir şekilde, kendini Nena'nın her zamanki gibi tek başına oturduğu kompartımanda buldu. Üçlü içeri girip Nena'ya selam verirken süpürgesini kucaklayarak oturacak geniş bir koltuk bulmaya çalışan James, Albus'un kulağına fısıldayarak, "Aslında dersleri falan çok iyi, hatta okulda belli bir arkadaş grubu bile edindi -beni hayatta yanlarına yaklaştırmıyorlar-, ama niye hâlâ burada tek başına oturduğunu anlayamıyorum." dedi. Ve daha Albus'un cevap vermesine vakit bile kalmadan, o daha ayaktayken tren hareket etmeye başladı. Albus da sendeleyerek cama çıkıp ailesine el sallamak için James'le kısa bir süre boğuştuktan sonra, sonunda ikisi de bir camı paylaşmak zorunda kaldıklarını anlayıp kendilerine el sallayan ailelerine veda etti. Ve Albus bir kez daha tren boyunca Harry'nin el sallamasını seyrettikten sonra yerine otururken James'in, "Artık böyle davranmayı bırakması gerek." dediğini duyduğunda, sonunda kendini bırakıp James'in esprisine gülerken buldu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamı
AdventureSihir dünyası Voldemort'un ölümüyle, sonunda rahat bir nefes almıştır. Ama kimsenin bilmediği yeni bir kötülük doğmuştur ve her geçen gün kendini intikam ve nefretle beslemiştir. Duyduğu intikam bizzat öz annesi Bellatrix Lestrange'i öldüren kişiyed...