Nena da Gryffindor'a seçilmişti ve neşeli neşeli ziyafetin keyfini çıkarıyordu. Besbelli ki Tren'deki tartışmayı çoktan unutmuştu ve Albus buna çok sevinmişti, ama James'e baktığında onun Nena'yla veya başka herhangi bir şeyle ilgili herhangi bir espri yapamadığını görünce işte o zaman gerçekten gülecek gibi olmuştu; ikinci sınıf öğrencisi Potter yemekten başka bir şey düşünemiyordu.
Masaların altından, kırılmayan camların içinden ve kubbedeki sahte gökyüzünden hayaletler fırlayınca Albus da dahil, tüm birinci sınıf öğrencileri havaya sıçradı. Etraf saydam, beyaz, cisimsiz varlıklarla dolarken Albus başıyla babasının hep bahsetttiği Neredeyse Kafasız Nick'i aradı. Nick, sonunda, Albus'un, Kanlı Baron olarak düşündüğü, korkutucu görünümlü ve babasının bile anlayamadığı bir şekilde kanlı olan hayaletin arkasından beliriverdi. Onu dinlemiyormuş gibi görünen hayalete bir şeyle anlatmaya çalışıyor gibiydi.
Gryffindor masasının gördükten sonra oraya yönelerek, yüzünde kocaman, asil bir gülümsemeyle "Hoş geldiniz, yeniden Gryffindor!" dedi. "Ben, çoğunuzun tanıdığı ve-" birinci sınıflara döndü "-ve sizlerin ise hiç tanımadığı, ama kendini memnuniyetle takdir etmekten hiç çekinmeyen, Sir Nicholas de Mimsy-Porpington," dedi.
James ağzındaki son lokmayı hızla yutar yutmaz hemen atıldı, "Sen şu Neredeyse Kafasız Nick değil misin?" dedi. "Nasıl oluyor da Neredeyse Kafasız Nick oluyorsun?" Kurnazca sırıtıyordu.
"Bunu geçen sene de sormuştunuz, Mr. Potter," Nerdeyse Kafasız Nick'in yüzündeki gülücüğün yerini sıkıntılı bir ifade almıştı, "ama yine de kendimi size tüm saydamlığımla tanıtmaktan gurur duyarım," dedi ve Albus bakmamak için kafasını çevirirken (çünkü ne kadar iğrenç olduğunu az da olsa hayal edebiliyordu ve babası da ona, James'in bunu geçen sene bilerek sorduğunu söylemişti, ki bu da, bunu tekrar yapmayacağı anlamına gelmiyordu) önce yapışkan, vıcık vıcık iki şeyin birbirinden ayrıldığı o iç gıcıklayan sesi duydu ve ardından da tüm öğrenciler iğrendiklerini belirten sesler çıkardılar. Albus tekrar yüzünü Neredeyse Kafasız Nick'e döndürdüğünde onun besbelli alınmış olduğunu gördü ve Nerdeyse Kafasız Nick sırtını öğrencilere dönerek ve belli belirsiz, "Kafasızlar Avı," gibi, ağzında bir şeyler geveleyerek, havada süzülerek tekrar Baron'un peşine takıldı.
Yemek masasının çoğu, Albus'un babasının tanıdığı büyücülerin ve cadıların oğulları ve kızlarıyla doluydu. Bir tarafta Lee Jordan'a tıpatıp benzeyen siyahi oğlu Sol, babası gibi Quidditch müsbakalarını sunmak için Albus'un adını daha önce duymadığı bir profesöre başvuracağını arkadaşlarına söylerken, öbür tarafta Seamus'un kansız, beyaz tenini almış kızı Cecillia, okula gelir gelmez, sanki daha okula başlamadn önce tanışmışlar gibi, çoktan yeni bir kızlar grubu kurmuştu; aynı şekilde, babasının küçük minyatürü, uzun boylulardan -belki de Gryffindor'un en uzunu, dedi James, Albus'a- Dean'in ikinci sınıfta okuyan oğlu Frazer da, çoktan yeni arkadaşlarıyla kaynaşmış, yaz tatilinde neler yaşadıklarını konuşuyorlardı. Ve işte tüm bu olanlar kendisini yalnız hissettmesine yol açmıştı, herkes gruplaşmış, çoktan birbirleriyle kaynaşmışlardı bile. Bir tek Rose, James ve Nena vardı. Nihayet yemek bittiğinde -Rose hiçbir şey yememişti- her binanın sınıf başkanı, birinci sınıfları peşine, "Birinci sınıflar buradan!" diye bağırarak takmış, onlara, ortak salonlarına götüren portrelere kadar öncülük ediyorlardı.
Gryffindor sınıf başkanları, aynı zamanda da Percy Weasley'nin oğlu ve kızı olan Fred ve Kate, tüm birinci sınıflara portreden içeri tırmanmaları için gereken parolayı "Expungo," söyledikten sonra Şişman Hanım'a dönüp "Merhaba," dedi.
"Merhaba!" diye bağırdı yaşlı ama gür sesiyle Şişman Hanım. Yüksek oktav bir sesi vardı. "Parola, lütfen!"
"Expungo," dedi Fred ve Şişman Hanım'ın portresi ağırlıksızmış gibi yana doğru savruldu. Ardından Sınıf Başkanları öğrencileri -Kate kızları, Fred erkekleri- kendi yatakhanelerine bırakmak için birbirlerinden ayrıldılar. Tüm erkekler grubu uzun, aşırı fazla merdivenli kulenin nerdeyse son basamaklarına geldiklerinde eski kahverengi bir kapının önünde durdular. Fred büyülü bir anahtarla -öğrencilere dönüp, "Bu kapıyı sadece bu anahtar açabilir, güvenlik gereği olarak, gece yatacağınız zaman kapıyı en son ben kapatırım ve bu kapıyı hiçbir büyü açamaz. En azından bir seherbaz ya da bir profesör kadar bilgi edinmediğiniz sürece," diye de ekleyip kapıyı açttı ve onları yatakhanelerinde başbaşa bırakıp, rapor vermek için tekrar profesör McGonagall'ın yanına gitmeleri gerektiğini söyleyip, kulenin aşağıya inen merdivenlerinde gözden uzaklaştılar.
Öğrencilerin hepsi pijamalarını ağır ağır giyip yataklarına yavaş yavaş uzanırken Albus, James'in, kendisine fısıltıyla, "Artık Karanlık Sanatlara Karşı Savunma Dersi lanetli değilmiş," dediğini duydu. "Derse geçen seneki Profesör girecekmiş yine,"
Albus'un, geçen seneki profesörün kim olduğu hakkında hiçbir bilgisi yoktu. Zaten umurunda da değildi, korunmaları gereken pek de karanlık bir dünya yoktu artık. Babası çok iyi bir seherbazdı, sonra Kingsley Shacklebolt da Sihir Bakanı'ydı. Kısacası dünya artık daha iyi bir hal almıştı. İlerde başına geleceklerden habersiz, "Desene," dedi James'e, cam kenarındaki dört ayaklı karyolasına uzandıktan sonra, "Şanslı bir Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersimiz var."
Ama ya James bu espriyi duymamıştı, ya da gerçekten de çok kötü bumuştu; horul horul uyumaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Albus Severus Potter ve Bellatrix'in İntikamı
AdventureSihir dünyası Voldemort'un ölümüyle, sonunda rahat bir nefes almıştır. Ama kimsenin bilmediği yeni bir kötülük doğmuştur ve her geçen gün kendini intikam ve nefretle beslemiştir. Duyduğu intikam bizzat öz annesi Bellatrix Lestrange'i öldüren kişiyed...