Bölüm 6

411 19 2
                                    

Koca kütlesini kömür karası buharların arkasına gizleyen dev lokomotif, bütün ihtişamıyla ve kulakları tırmalayan tiz çığlığıyla birkaç metre ötemde durdu.

Ardı sıra birbirine kenetlenmiş asırlık vagonlar, demir bir yılan edasıyla ufka doğru uzayıp gidiyordu.

Lakin bu demir odalar birbirinden farklı ve biçimsizdi. Öyle ki aralarında iki katlı vagonlar bile vardı.


Başımı kaldırıp tam önümde duran kara ve pasa bulanmış vagona baktım. Beyazın matlaşmış tonlarında ve dev puntolarla yazılmış "Yolcu Kabul Vagonu" yazısı dikkat çekiyordu.


Vahşi Batı'nın bağrından fırlamış gibi duran bu esrarengiz treni şaşkınlıkla süzerken yaşlı bir el vagonun gıcırdayan demir kapısını açtı.

Ak sakalları dizlerine kadar uzanan seksen yaşlarında bir ihtiyar, üzerine geçirdiği beyaz berbekanıyla beni süzüyordu. Eliyle sakallarını düzeltti ve "Bağışlayın, beş dakika rötar yaptık" dedi.

Ardından, ellerini arkasında birleştirip vagonun puslu koridorundan içeri süzülerek gözden kayboldu.


Arkamı dönüp etrafa göz attım, ortalıkta benden başka kimse yoktu.

Bekleme salonundaki insanlar uyukluyor, gazete okuyor yahut birbirleriyle sohbet ediyorlardı. Kendilerinden birkaç metre ileride duran bu dev trenden habersizlerdi. Kaldı ki bahçenin karanlığında neler olduğunu görmek isteseler bile salondaki dev avize buna izin vermiyordu. Çünkü ışığın göz kamaştıran parıltısı karanlığın tüm kıpırtılarını gizliyordu.

Bakışlarımı bekleme salonundan çektim ve iki adım ileri atıp trene yaklaştım. Ardından elimi hızlıca cebime daldırdım ve alev rengi bileti kavradım. Arkasını çevirip resme baktığımda küçük kâğıt parçasındaki çizimle karşımda duran bu demir yığınının birebir örtüştüğünü fark ettim.

Tüm bunlar yersiz sanrılarım olmalıydı. Delirmek için yaşayan aklım besbelli bana yine hayallerle saldırıyordu. Zira bu duruma şahit olan tek kişi olmam, bu ihtimali iyiden iyiye yükseltiyordu.

Zihnimin bu saçmalıklarını yok edebilme ümidiyle trenin dibine kadar sokuldum ve vagonun metal yüzeyine elimi uzattım.

Elim tıpkı köpükten bir balona temas etmiş gibi olacaktı: Karşımda duran bu dev tren, ben ona dokunur dokunmaz birden patlayacak ve ortalığa minik deterjan zerrecikleri saçılacaktı.

Lakin sandığımın aksine parmak uçlarım hayali bir görüntünün içinden geçmedi ve trenin metal yüzeyinde durdu.

Metal yüzey katı, soğuk ve içimi ürpertecek kadar gerçekti. Şaşırmıştım. Aşırı soğuk yüzünden derime yapışan metal yüzeyden güç bela elimi çektim ve geri çekildim.

İlk şaşkınlığı atana dek biraz orada bekledim, daha sonra tekrar trene sokulup ayağımı dev vagonun merdivenine uzattım ve ilk basamağa çıktım.

Paslı demir parçası varlığımdan huzursuzluk duyuyormuşçasına gıcırdadı. Çarçabuk onun üzerinden ayağımı kaldırıp diğer basamağa bastım. Ancak sonuç değişmemişti, bu basamaktan da benzer gıcırtılar yankılanıyordu.

Paslı metal çığlıkların eşliğinde istemsizce trenin içine ilerliyordum. Çünkü tuhaf bir durumla karşılaşmak insanı tuhaf davranmaya itiyordu.

Oysa ardımda beni bekleyen hiç kimse yoktu ve böylesi bitik bir hayata sahipken insan en çok sürprizlere ihtiyaç duyuyordu.

Lakin gel gelelim şu an içimde sebepsiz bir tedirginlik vardı. Zira içimdeki bu durum, insanın varoluşundan bu yana, bilinmeze karşı gösterdiği en alışılagelen tavırdı. Ölüm dediğimiz gerçeği bile kabul edemeyişimiz sırf bu sebeptendi.


Hayalet Tren(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin