Bölüm 20

285 8 8
                                    

Suyun yoğunluğuna esir olan gözlerimi açtığımda kendimi bir kar küresinin içinde gibi hissettim. Bedenimi baloncuklu gövdesiyle temizleyen köpükler usulca etrafımda dönüyor ve sanki dans eden yerli kabileler gibi topluca dibe doğru çekiliyorlardı. Ardından tıpkı bir hayalet gibi mermer zeminden içeri geçerek gözden kayboluyorlardı. 

Başımı sudan çıkardım ve soluklandım. Ardından diğer havuzlara geçerek her birinde tekrar tekrar yıkandım. Yumuşak ve kaygan sabun küpünü ısıra ısıra tükettim ve büyük havuzda yüzdüm. 

Geriye sadece son havuz kalmıştı. Lakin o kaynar suya girip girmemekte kararsızdım. Ne de olsa o aslan başlı heykelin bulunduğu kaynar suya girilecek diye bir şart yoktu. Bu yüzden havuzdan çıktım ve boş bir kurnanın başına çöktüm.

 Vagonun içindeki sisin yoğunluğu iyiden iyiye artmıştı. Birkaç metre ilerideki insanları dahi göremez olmuştum. Bir süre, havada asılı duran bu beyaz su buharını izledim ve gözlerimi kapatıp uykuya daldım.

O altın rengi kurnanın başında iki büklüm uyuyakalmıştım. Ancak buna rağmen hiçbir yerim tutulmamış, aksine sanki kuş tüyünden bir yataktaymışım gibi kendimi rahat hissetmiştim. Fakat rüya ve türevlerine dair hiçbir şey görmemiştim. Üstelik ne kadar uyuduğumu da bilmiyordum.

Nice zaman sonra gözlerimi açtığımda havadaki sis dağılmış, hamam o berrak görüntüsüne tekrardan kavuşmuştu. Yolcular gülüşüyor, sohbet ediyor ve kondüktörün itinayla taşıdığı büyük tepsilerdeki yemeklerle karınlarını doyuruyorlardı. 

Başucumdaki musluğu çevirip yüzümü yıkadım ve yerimden kalkıp Kenan'la Selim'in yanına gittim. 

Önlerindeki tepside minik bir meyve tabağı ve sigara böreği duruyordu. Selam verip yanlarına oturdum. 

Kenan beni görür görmez neşeyle, "Ooo, beyimiz uyanmış" dedi.

Gülümseyerek karşılık verdim ve teşekkür mahiyetinde hafifçe sırtına vurdum. 

Ardından Kenan tepsiye uzanarak, "Acıkmışsındır, buyur, bunlar senin hakkın" dedi.

Teşekkür ederek elindeki tepsiyi aldım. Doğrusu midem tatlı tatlı kazınıyordu. Meyve tabağına uzanarak olgun bir inciri ağzıma attım. İncirin bal kıvamında bir tadı vardı ve hayli lezzetliydi. Çabucak onu mideye indirdikten sonra börekleri yemeye koyuldum. 

O sırada Kenan ve Selim, keyifle gördükleri rüyalardan bahsediyorlardı. Lakin bu defa Selim, hayretler içinde dinliyor, Kenan ise büyük bir iştahla konuşuyordu.

Böyle muhabbetlere aç olan kalabalık, yine etrafımıza toplandı ve evveliyatında uyku seansıyla bölünen sohbet, kaldığı yerden devam etti.

Etrafındaki istekli kalabalığı gören Kenan, daha bir keyiflendi ve yüksek sesle son gördüğü rüyayı anlatmaya koyuldu: 

"Öylesine güzel bir yerdi ki... Okyanusla çevrelenmiş bir sahil kasabasındaydım. Tabiat yeşile çalıyor, ılık bahar esintisi incecik kıyafetlerimizden sızıp tenimizi okşuyordu. Birbirlerine dosttan daha yakın olan kasaba halkı hep bir elden çalışıp kıyıya yanaşan sandallardaki balıkçılara yardım ediyordu. Ağların lifleri arasında kımıldayan balıklar birer birer su dolu kovalara taşınıyordu. 

Bu manzaraları izleyerek dolaşırken birden kasaba çocuklarının şen çığlıkları duyuldu. Aniden başımı çevirip geniş düzlüklere baktım. Her bir çocuk geniş yaylalarda neşeyle koşuyor ve gökyüzünden yere sarkan iplere hücum ediyordu. Bu iplerin nereye gittiğini anlamamıştım. Merakla yaylaya yöneldim. O sırada kasabanın afacanları yukarı tırmanmaya başlamıştı bile. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda boylu boyunca semaya yayılmış pamuğa benzer bulutlarla karşılaştım.

Kasabanın tüm çocukları bulutların üzerinde şen şakrak oyunlar oynuyordu. Büyük bir merakla yere sarkan iplerden birine uzandım ve tırmanmaya başladım. Kendimi her yukarı çekişimde kasabanın manzarası daha bir güzel görünüyordu. Okyanus, dibini görebileceğiniz kadar berraktı. Milyonlarca deniz canlısı, rengârenk bedenleriyle parıldıyor ve sakince yüzerek okyanusun açıklarına ilerliyordu. 

Gözlerim bir müddet bu görüntüye takılmışken bulutlara varmıştım. Elimi yumuşak yüzeye atıp yukarı çıktım. Gördüğüm manzara muhteşemdi. Yeryüzündeki tüm çocukların kurduğu bir medeniyete gelmiş gibiydim. 

İskambil kâğıdından yapılan evler, balonlarla inşa edilmiş malikâneler ve sadece abur cuburlarla doldurulmuş marketler vardı. Çikolata dolu havuzlarda nice sevimli çocuk kahkahalar atarak eğleniyordu. Muhtelif özellikteki kuşlar, çocukların üzerinde pervane oluyor, omuzlarına konuyor ve çocuklar tarafından sevilmeyi arzuluyordu. Böyle bir güzellikle bulutların üzerinde yürüdüm ve..." 


Hayalet Tren(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin