Bölüm 13

248 11 0
                                    

"Ben küçük kızımı dördüncü yaş gününde kaybettim arkadaş. Kızımı ve karımı... Eşimle evimizin bahçesinde dostlarımızla birlikte onun için bir doğum günü kutlaması hazırlamıştık. Arkadaşlarıyla oynarken kaçan topun peşinden caddeye çıkmış. Bunu fark eden karım da peşinden fırlamış. Ben o sırada evdeydim ve kopan çığlıklar üzerine koşup çıktım. Karım kızımı kucakladığı sırada, caddeden geçen ve hız sınırlarını ihlal eden bir trafik canavarı onlara çarptı. İşte bana yollanan şey bu bakımdan tuhaftı. Çünkü davetiyede kızımı ve karımı kaybettiğim o günün tarihi vardı; yıllar önce ölen kızımın doğum günü kutlamasına davet ediliyordum."

Kenan'ın verdiği cevap aklımı başımdan almıştı. Ortalık birden buz kesmiş, sıcak sohbetin tadı kaçmıştı. Duyduklarıma karşılık ne diyeceğimi bilemezken az önce konuştuğum diğer adam havuzdan çıktı ve yanımıza geldi.

"Ah be Kenan, hadi karışmayayım diyorum ama hem kendine eziyet çektiriyorsun hem de bu arkadaşa! Ne diye açıyorsun eskileri?"

Adamın yüzüne baktım ve bir açıklama yapması için başımla dediklerini onayladım.

Ama Kenan, "Öğrensin işte her şeyi, bundan öncekilere alıştıra alıştıra söyledik de ne oldu sanki?" diyerek hafiften çıkıştı.

O sırada adam, başını iki yana sallayıp, "Herkes her şeyi bir anda kaldıramaz Kenan. Alıştıra alıştıra söylemek her zaman en doğrusudur."

Derken ikisi arasında küçük çaplı bir tartışma başladı ve ben bir süreliğine unutuldum. Lakin iyiden iyiye meraklanmıştım, yersiz tartışmalarını bölüp araya girdim:

"Yahu yeter! Neyse ne! Tamam, boş verin. Bu kadarını söylediniz zaten, gerisini getirin bari."

Sözlerim, durumu açıklamaya meyilli olan Kenan'ı hemen ikna etmişti, yüzünü bana döndü:

"Bak arkadaş, aslında buraya kimin nasıl geldiğinden ziyade neden geldiği önemlidir. Trene ilk girdiğinde sana da buranın dünyanın zevk yumağından bir parça olduğu söylendi, değil mi?"

"Evet."

"Doğrusu bu insanın içinde inanılmaz bir merak uyandırıyor ve herkes tüm vagonları tadıp mest olmak istiyor. Ancak insanların düşündüğünün aksine bu tren, sanıldığı gibi pek de masum bir yer değil?"

Önce adamım yüzüne, ardından Kenan'ın yüzüne baktım:

"Nasıl yani?"

Kenan, maalesef, der gibi boynunu büktü ve anlatmaya devam etti:

"Daha önce hiç filmlerde falan da mı görmedin? Bu tarz durumlar insan ölürken olur. Rahmetli dedemi kaybederken tavana bakıp birileriyle konuştuğuna şahit olmuştum. Tıpkı onun gibi şu an buradaki herkes bir yerlerde ölmek üzere olmalı."

Kenan'ın yüzüne bakıp bu durumun trene binerken bize söylenenlerle ne alakası olduğunu sordum. Anlamıyor oluşuma oldukça sinirlendi ve derin bir nefes alıp anlatmaya başladı:

"Bak güzel kardeşim, hayatta öyle şeyler oluyor ki bunları aslında sen de biliyorsun. Yıllarca bitkisel hayatta kalıp sonra tekrar hayata dönenler yahut başından vurulmasına rağmen hayatta kalanlar... Biz bunlara şans dedik, kader dedik değil mi?

Böyle dedim diye kaderi inkâr ettiğimi anlama sakın. Tabii ki de her birinde kaderin bir cilvesi var ama benim asıl demek istediğim şu ki başımıza bunlar geldiğinde, yani yaşamla ölüm arasında kaldığımızda bize bir seçim hakkı veriliyor. Nasıl ki ölene kadar bize her daim seçim hakkı sunuldu ölürken de bu devam ediyor. Tıpkı içinde bulunduğumuz şu tren gibi."

O sırada, yanımızdaki adam söze son noktayı koymak için lafa girdi:

"Yani senin anlayacağın, bu vagonlardan ilerledikçe sonsuz âleme biraz daha yaklaşıyoruz. Hani ölmeden önce hayatımız gözümüzün önünden film şeridi gibi

geçermiş ya, işte biz de şu an tam o film şeridinde olduğumuzu düşünüyoruz."

Duyduklarımın etkisiyle irkilmiştim. Kalbim daha hızlı çarpmaya başlamış, algı dünyamdaki her şeyin rengi değişmişti. Az önce beni mest eden güzellikler, duyduklarım sebebiyle anlamını yitirmişti.


Hayalet Tren(KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin