Bölüm 3-YERYÜZÜNÜN BİNBİR ÇEŞİDİ

139 33 6
                                    

            Abel, yeryüzüne inmişti. Hava soğuktu, hafif suyla karışık kar yağıyordu. Abele göre İnsanlar ellerine yuvarlak tepesi uzun sopası olan birer asa almıştı. " Tanrılar aşkına yeryüzünde herkesin bir asası var. Hepsi bütün görevlerini nasıl bitirmiş? " diye düşünmeden duramıyordu. Ama bilmiyordu ki onlar sadece birer şemsiye. :)
           İnsanlar Abel'e bakmakdan kendilerini alamıyorlardı. Çünkü o soğukta üstünde uzun, kollarından başlayan fırfırlı beyaz bir elbise vardı. Vücut yapısı, yüzü insanlara benzese de soğuktan etkilenmemesi dikkat çekiyordu. Dil bilmediği için kimseyle konuşamıyor, nasıl yaşadıklarını bilmediği için bilmeden hareket ediyordu. Biraz yürüdükten sonra insanların ona bakışları eşliğinde bir kafeye girdi. Oturdu. Meleklerin ve insanların ortak yiyip içtikleri tek şey kahveydi. Melekler bir şey yiyip içmezlerdi sadece Dünyada ki kahve meleklerin enerji depolamak içtikleri tek şeydi. Abel kahve kokusunu almıştı. Düşünceleri okumaya çalışarak nasıl kahve isteyeceğini bulmaya çalışıyordu. Yürümüştü ve yorulmuştu. Birinin garsona kahveyi işaret ettiğini gördü ve hemen oraya koştu. Kahve isteyen müşteriyi itikleyerek ona kahveyi işaret etti. Kendi dilinde kope dese de adam onun kahve demek istediğini anlamıyordu.
-Ne diyosun kızım ne istiyon ya bi rahat yok mu arkadaş nerde deli var beni buluyo!
-Kope, kopee...
Diyerek tezgahın arkasını işaret ediyordu Abel ama adam anlamıyordu. O sırada garson elinde sıcak bir kahve fincanıyla Abel ve adamın olduğu masaya geldi ve fincanı uygun bir şekilde masaya koydu. Abel garson masaya fincanı bırakır bırakmaz masadan alıp içmeye başladı.

-Ya ya ya ! Ne yapıyosun kızım hey! O benim kahvem! 

Abel ne dediğini anlamadığı için ona hafif bir gülümseme attı ve başını biraz öne eğerek teşekkür etti. Adam pek anlamasada...

-Zilli! bi de gülüyo musun ? Buraya gel! 

Abel arkası döndüğü anda adam elbisesinin arka parçasından Abel'i yakalayıp geri geri kendine doğru çekti. Geri geri gelirken dengesini kaybedince elindeki fincan elinden kayıp havaya fırladı ve Abel sırt üstü düşerken, adam refleks olarak onu belinden yakaladı. Burun buruna geldiler. Abel çocuğun suratına bakakalmıştı ki fincanın yere düşmesiyle irkilerek olduğu yerden fırladı. Ve kafeden dışarı çıktı. Hızlı bir şekilde. Ordan uzaklaşarak yürümeye başladı. 

             İnsanlar tuhaftı. Yeryüzü ondan tuhaf. Hemen hemen gökyüzündeki her şey yeryüzünde de vardı. Biraz daha değişik olsa da... Uzun tepeleri yuvarlak asalar, insanları izlediği dev ekran cc'leri gibi bu insanlar da dev ekrandan başka insanları izliyordu. Yani insanlar da başka dünya yı mı izliyorlardı? İnsanların içine iyilik üflemeye başlayalı bin gökyüzü yılını geçmişti ama ilk defa onları bu denli izliyor, nasıl yaşadıklarını farkediyordu. Yolda yürürken birilerine yardım eden insanları gördüğünde 'dünya da hala iyi insanlar da var' diye düşündü. 

-Hu hu! Güzellik sen üşümüyo musun ya fazla ateşlisin heralde.

Üç tane adam tam Abel'in arkasında durmuş, onu inceliyordu. Abel dili bilmediği ve adamların dediklerini bilmediği için sadece gülümseyip başını eğdi. 

-Ateşlisin demek ki böyle güldüğüne göre? Gel de oynayalım o zaman biz ateşini alırız senin. 

Abel'in üstüne doğru yürümeye başladılar. Önde esmer saçları dağınık uzun boylu hafif kalıplı olan, hemen sağında ve solunda ondan biraz daha kısa aynı onun gibi esmer ve saçları dağınık adamlar vardı. Önde ki adam Abel'e iyice yaklaşım ellerini saçlarına doğru getirirken biri elinden sertçe tutup adamı hızla yere fırlattı. 

-Hah! Sen beni yere mi ittin lan piç kurusu?

-Piç kurusu mu? Bu laftan hiç hoşlanmam! 

Yerden kalkan adama hızla yaklaşıp sert bir yumruk attı. Adam bilinçsizce yere düştü. Onu düşerken gören arkadaşları yumruk atana doğru gelip hızla üstüne atladılar. Abel onları görünce üç adama yanaşarak kalplerine iyilik üfledi. Adamlar ne olduğunu anlamayıp, özür dileyip uzaklaştılar. Kalan ise, üstündeki montu çıkarıp Abele verdi. Abel üşümediği için geri vermeye çalışsa da adam bunu bilmediği için üstünde kalmasını ısrarladı.

-Sene herkese gülümseyip boyun mu eğersin böyle?

Abel anlamadan adamın suratına baktı.

-Niye öyle bakıyosun konuşmayı bilmiyo musun? Aptal mısın sen?

Abel yine öylece suratına bakmaya devam etti. Adam sinirlenip Abel'in kafasına çok hafif bi tokat attı. Abel adama bakakalmıştı.

-Sana vurdum hala mı tepki yok? Gerçekten aptalsın heralde. Neyse ben Jeremy. Kahvemi almış olmana rağmen seni serserilerden kurtardım. O yüzden bana borçlusun. Gerçi aptalsın, daha borç ödemeyi bile bilmiyorsundur. Neyse kalsın borç felan ödeme. Montumda sende kalsın zaten götümdeki sivilce bile  çoktan dondu. Bi daha da kimsenin kahvesini çalmaya kalkma. Şimdi yoluna git.

Abel yine hiç bir şey anlamadan gülümsedi. Jeremy arkasını döndü ve :

-Bu kız gerçekten çok aptal. Mal kız.

Abel onun arkasını dönüp gittiğini görünce oda ileri doğru yürümeye başladı. Bir an durdu ve dönüp Jeremy'ye baktı. Hızla ona doğru koşup;

-Spesi ka rocma diyovre lujumaro zorhabnada olmajma nolle quivare. (İlk defa iyilik yapmak zorunda olmadığım biriyle karşılaştım). Ulna üçib uri uri zohava. (Her şey için çok çok teşekkür ederim).

          Jeremy onun başka bir dil konuştuğunu anlamıştı. Abel söyledikleri bitince arkasını dönüp yürümeye başladı. Ve köşeyi döenene kadar Jeremy onu izledi. Sonra Jeremy de hızla eve yöneldi. 

          Yolda Abel'in söylediklerinden aklında kalanları internetten çeviriye yazdı. Sonuç dünyada böyle bir dilin olmadığı yazıyordu. Sonucu görünce duraksadı.

-Ne yani bu kız benimle dalga mı geçti? Yoksa uzaydan felan mı geldi böyle dünyanın bilmediği şeyler söylüyor. Aptal kız.. 

          **

          Mevsimlerden kış olmasına rağmen bugün hava çok güzeldi. Güneş beyaz bulutların ardından soğuğu kırıyor ve azıcıkda olsa insanların içine sıcaklık katıyordu. Abel dünyaya ineli bir haftayı geçmişti. Ona göre dünya da da zaman geçmiyordu. Daha bir hafta olmasına rağmen 150 kişiye iyilik üflemişti bile. Ona göre dünya iyiliği unutuyordu. Şeytan insanları ele geçirmek üzereydi. Önceden; 200 yıl önce, 300 yıl önce bir haftada iyilik üfleyecek bir kişi bile bulamazdı. İnsanlar her geçen zaman değişiyordu. Oysa melekler hep aynı kalırdı. 

         Abel, yolda yürürken kahve aldığı cafeyi gördü. İçeri girdi. Gözleri Jeremy'yi aramıştı ama o yoktu. Onun oturduğu masaya oturdu. Abel'i gören garson, o masaya doğru geldi ve yaklaşık yarım metre uzaklıktan;

-Ne alırdınız efendim, diye sordu.

Abel tam önündeki kahve resmini gösterecekti ki arkasından birisi;
-Kahve , dedi.

Arkayı dönüp baktığında mutlu oldu. Bu Jeremy'ydi. Jeremy masaya, Abel'in karşısına oturdu. Onu inceledi. Üstünde hala beyaz elbise ve ona verdiği mont vardı. Yüzüne baktı. Gözleri büyük ama çekikdi. Biraz, azıcık kalın dudakları vardı ve hafif dalgalı omuzlarından göğüs başlangıcına doğru düşüyordu. Çok güzeldi. 
          Jeremy, ona doğru eğildi ve konuştu:

-Nesin sen ?




Pamuk Cüceyi Yedi Prensler (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin