Bölüm 16 - LOREL

50 19 1
                                    

Medya Lorel ve Dragon 

       Abel depodaki her yere baksa da ne Dragon u ne de Jeremy yi bulamamıştı. Anlamadığı, Niko'nun düşüncelerinde ki bu depoydu. Korumalarda bu depoyu koruyordu. Peki, neden boş depoyu korusun ki bu korumalar? Abel, düşündükçe kafası daha çok karışıyordu. Sonra birden aklına gizli bölme geldi. Bu depoda gizli bir bölme olabilir mi? diye düşündü. 


  Ellerini tek tek duvarları ittirerek duvarda gezdirdi. Hiç bir şey yoktu. Kesinlikle olmalıydı ama. Bulmalıydı. Bu sefer ayaklarını sertçe zemine vurarak her yeri gezdi. Tam umudunu kaybetmişti ki, zemine sert vurduğunda son kez, betondan değil de bir demirden ses gelmişti. Bir daha vurmak istedi ama eğer aşağıdalarsa ve yanlarında adam varsa anlaşılır diye ses yapmadı.Sesin çıktığı yerin üstündekileri itip, girişi serbest bıraktı. 


İçeri giren David ve Jack gözleriyle Abel i aradı. Bulduğunda yanına gidip, durumu sordular. Abel olayı anlatınca demirden gizli bölmeye girmek için hazırlandılar. Kapağı açıp içeri girdiklerinde, başlarında duran iki adama giriştiler. David de, Jack de dövüşürken, hem çok güçlü hem çok seksi, hem de acayip havalı oluyorlardı. 


Abel in gözleri Jeremy ve Dragon u bulduğunda, gözlerindeki korku yerini hüzne ve endişeye bırakmıştı. İkisi de başları sarılmış, sandalyeye bağlanmış ve baygındılar. Abel hızla gidip onları çözdüğünde, çocuklarda korumaların işlerini çoktan bitirmişlerdi. Gelip, Abel e yardım ettiler. Jeremy ve Dragon u omuzlayıp hızla depodan çıktılar. Kafeye geldiklerinde, Lorel ve Kim Tan Nikoyu bağlamış, beklemedeydiler. Çocuklar içeri girdiğinde ayaklanıp, yardım ettiler. 


Abel, Nikoyla odada yalnız kalmak istedi ve ona yaklaşıp elini yanağına koyduğunda, Nikonun düşünceleri Abeli çok şaşırttı. Hayatı boyunca dışlanan, hep aşağılanan, annesi genel evde çalışan biri olduğunu anladığında, Abel , Nikoya çok farklı bakmıştı. Onun içinde bir yerlerde iyilik olduğuna inanmıştı. Abelin ona yapacağı en büyük iyilik ise, Nikonun içinde gizlenmiş iyiliği dışarı çıkarmak oldu. Niko bu ne yapıyor gibi Abel i izlediğinde, Abel çoktan Niko ya iyilik üflemiş ve onu serbest bırakmıştı. Artık emindi, Niko bir daha onlara bulaşmayacaktı. 


3 Ay Sonra


LOREL DEN

O kadar olayların üstünden geçen zaman içerisinde, Jeremy ve Dragon başta olmak üzere hepimiz kendimizi tazelemiş ve her şeye sünger çekip yolumuza devam etmiştik. Buradaki çevresel durumlarla ilgili pek bir olay olmasada kafamı kurcalayan bir sorun vardı: Tanrıça. 


Bana sürekli dönmemiz için uyarı gönderiyor, Abel in dünya görevinde başarısız olduğunu, cezalandırılacağını bildiriyordu. Sorun şu ki, Abel i ne kadar ikna etmeye uğraşsamda başarısız oluyordum. O dünya da kalmak ve zamanı geldiğinde insan olmak istiyordu. Ve işin en kötü yanı ise, bende dünyada biraz daha kalabilmek için Abel i bahane ediyordum kendime. 


"Lorel, ben hava almaya çıkıyorum. Bu içerdeki aptal aşıklar ve öküz yandaşları benimle gelmeye yeltenmiyor. Sen gelir misin?" 


Dragonun sesiyle irkildim. Ah bu çocuk! Beni benden alıyor deli gibi kahkaha atmamı sağlıyordu. İyi bir arkadaş bana, onu seviyorum. Belki de bir ölüm meleği olarak ruhunu almak istemeyeceğim tek insan. 


"Olur, geliyorum "

"Böyle mi?"

"Böyle mi derken?"

"Memelerin meydanda resmen, git üstüne tişört giy böyle kolsuz askılı şeyle dışarı çıkarmam seni."

"Terbiyesiz, sensin meme. Sanane istediğim gibi gelirim."

"Ha! Ha! Ha! beni güldürmekle vakit kaybedeceğine git üstüne tişört giy hadi. " 

"Karşında bir ölüm meleği var farkında mısın? Ruhunu alırım haberin olmaz ha!"

"Belki de çoktan almışsındır, ruhumu, kalbimi, bedenimi." 


Ne diyeceğim, bilemediğim için 'yav he he' der gibi ağız büküp üstüme tişört giymek için odaya yöneldim. Dragonun arkamdan "Meleklerin bile memesi var, biz bu erkeklerin çektiği ne ya" dediğini duydum ama cevap vermedim ve muzurca güldüm. 


Üstüme siyah bir tişört geçirdim ve dışarı çıktık. Uzun bir süre -tabiri caizse ayaklarımız kopana kadar- yürüdük. Daha sonra yorulduğumu hissedip bir betona oturdum. Tabi peşimden de Dragon oturdu. İkimizde bir süre sessizce oturduk. Bu sessizlik Dragon un konuşmasıyla bozuldu.


"Lorel?"

"Efendim"

"Acaba diyorum, ben sana aşık olmuş olabilir miyim?" 

"Saçmalama Dragon." Saçmalama derken bile yüzümde oluşan aptal gülümseme 'olabilir' diyordu daha çok. 

"Emin olmam gerekiyor."

"Neye?"

"Sana aşık olup, olmadığıma"

"Nasıl emin olacaksın ?" derken yine aptalca gülümseyip başımı öne eğdim. Yanımda oturan Dragon hızla dibime yanaştı. Kafamı ona çevirdiğimde burun buruna gelmiştik. Kalbim sanki yerinden çıkmaya çalışır gibi atıyordu. Ama onunla burun buruna olmak, istemsizce gülmeme sebep oluyordu. Utanıp onu ittim. 

"Ne yapıyosun?" 

"Emin oluyorum"

"Of Dragon"

"Artık eminim, ben sana çok fena aşığım."


Kaskatı kalmıştım. Bu sefer gözlerimi gözlerinden çekemiyordum. Yüzümdeki aptal gülümseme kaybolmuş, yerini daha farklı bir şeye bırakmıştı sanki. Dragon bu halimden yararlanıp, bana yanaştı ve bir hışımla dudaklarını dudaklarıma koydu. Dudaklarımdaki baskıyla, bedenim alev almış, yüzüm kıpkırmızı olmuştu. 

Kendimi geri çektim.  "Dragon" elini yüzüme getirdi. Nefesini yüzümde hissedebiliyordum. "Artık gitsek mi?" dediğim de onaylarcasına başını salladı. Ve yerinden kalkıp bana elini uzattı. Beni kaldırmak istediğini düşünüp ona elimi uzattım. Daha ben gövdemi kaldırmadan, elimden hızlıca beni kendine çekti. Yine burun burunaydık. Gülümseyip, burnuma bir öpücük kondurdu. Bende  gülümseyip elimi çekecekken, elimi bırakmayıp tam tersine daha sert tuttu. Sonra önüne dönüp yürümeye başladı..





Pamuk Cüceyi Yedi Prensler (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin