Vücudum tamamen kilitlenmişti sanki. Nefes almayı bile unutmuş gibi hissediyordum. Karşımda ayna varmış ve ona bakıyormuşum gibiydi. Gözlerime bakan beden bana aitti ama ruh tamamen başka bir yerden kopup gelmiş gibiydi. Bakışlarının altında gizli olan sert mizaç, ürpertici soğukkanlılık bunlar bana ait özellikler değillerdi. Hissetliklerimle görülenler arasında bir uçurum vardı sanki. Yerini bir türlü dolduramıyordum. Ne uçurumu kapatabilirdim ne de karşıya geçmenin başka bir yolunu bulabilirdim.
"Öyle aptal aptal ne bakıyorsun?" kendi sersimi duymamla ürperdim. Olduğum yerden birkaç adım geri atarak mümkünmüş gibi tüm olanlardan uzaklaşmak istedim ama gerçekler peşimi bırakmama konusunda fazlasıyla ısrarcılardı. Bir şeyler demem gerektiğinin farkındaydım. Ama ağzımı açtığımda hava dışında başka hiçbir şey çıkmadı. Son kelimelerimle sesim tamamen kesilmişti. Kendimi toparlamaya çalıştım. Güçlü durmam gerekiyordu. Bunların bir rüya olduğunu varsaymalıydım ama her şey o kadar gerçekçi geliyordu ki.
Yutkunarak derin bir nefes aldım.
"Nasıl mümkün olur böyle bir şey?" dedim. Beklediğimden de güçlü ve ben gibi çıkmıştı sesim. Nasıl tüm bunlar olabilir diye tekrar düşündüm?
"Nasıl olduğundan önce neden olduğuyla ilgilenmen gerektiği düşüncesindeyim." Dedi Kira'nın yanında duran Marcel. İçime birden büyük bir öfke bürüdü. Kira'nın varlığı bile beni bu kadar sinirlendirememişken nasıl oluyor da Marcel'i görünce birden delirmiştim
İşte tam şu an ne ses tonum ne de söyleyeceklerim umurumda değildi.
"Nasıl bir oyun bu? Sen bu oyuna nasıl dâhil olursun Marcel?" diye bağırdım. Sanki sesler uçsuz bucaksız bir arazide yankılanıyormuş gibi bana geri geliyordu. Ellerimi saçlarımın arasından geçirdim ve Marcel'in gözlerine baktım. İfadesiz bir biçimde bakıyordu. Bir süre sonra omuzlarını silkti.
"Olması gereken bu." Dedi.
"Olması gereken ne?" diye bağırdım ve ağzımdan çıkan son kelimeler bunlar oldu...
KLAUS
Arabanın direksiyonun sıkıca kavradım. Parmak boğumlarım beyazlamışlardı. Öfkede deliye dönmek üzereydim. Kol'un sorumsuzlukları yüzünden uğraştıklarıma bakın!
"Bu çocuğun kardeşimiz olduğuna emin misin?" dedi Elijah'a dönerek. Bakışlarını bana çevirdi.
"Eminim. Ayrınca belki başına bir şey geldi bunu bilemeyiz ya." Dedi. O kadar sakin bir tonla konuşuyordu ki sinirlenmemek elde değildi.
"Tanrı aşkına! Marcel'in yanındayken kim ona zarar verebilir? Marcel böyle bir şeyin olmasına izin vermez." Dedim.
"Beklide oraya gidemeden bir şeyler olmuştur." Dedi Elijah. Ceketinin iç cebinden telefonunu çıkartırken.
"Ne yani Damon ile Stefan 'mı ona bir şey yapacak? Bu kadarda düşmemiştir." Dedim. Cevap vermedi. Birkaç saniyeliğine kafamı ona cevirdim.
"Kimi arıyorsun?" diye sordum tekrar yola bakarken.
"Rebekah'ı. Herhangi bir şey olup olmadığından emin olalım." Dedi. Onlar tamamen aklımda çıkmıştı. Aceleyle evden çıkarken Rebekah ile Caroline'nı yan yana bırakmıştık.
"Açmıyor." Dedi Elijah.
"Ne demek açmıyor. Delirtmeye mi çalışıyor bunlar beni?" öfkeyle direksiyona vurdum.
"Bilmiyorum ama bu işte bir şey var." Dedi Elijah şüpheli bir havayla.
"İşine sıçayım. Bir bokuda bensiz halletseler." Dedim. Arabayı olduğu yerde durdurdum ve aşağı indim. Elijah'da benim peşimden aşağı indi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CAROLİNE PETROVA (klaroline)
FanfictionHayatta her şey istediğiniz gibi gitmeyebilir. Beklemediğiniz bir anda tüm hayatınız mahvolabilir. Bazen bunun nedeni zaaflarınız, bazen arkadaşlarınız, bazense tamamen kendinizsinizdir. Peki Caroline'nin zaafları neler!?