Bu kesin yargı karşısında bir an ne tepki vereceğimi bilemedim. Bir şeyler söylemek için ağzımı açtığımda "Bu ne demek oluyor?" sorusu dudaklarımdan döküldü. Arden camı açıp benzini söyledikten sonra bana döndü. Açılan ağzını anında geri kapatıp söyleyeceği şeyden vazgeçti. Dudaklarının yukarıya kıvrılması ve parlayan gözlerinden anladığım kadarıyla konuyu merak etmem hoşuna gitmişti. Ona beni böyle merakta bırakmanın zevkini daha fazla yaşatmamak için "Her neyse." dedim. Kafamı iki yana sallayıp silkelendim.
"Bir önemi yok. Ben tuvalete gideceğim."
"Emin misin?" dedi hızlıca.
"Evet."
Hevesinin kırıldığı parlayan gözlerinin sönmesinden belliydi. Yine de bozuntuya vermemek için rahat bir ifade takılarak önüne döndü.
"Bende markete gireceğim zaten. Gün boyunca hiçbir şey yemedik. Bir de bayılıp başıma dert olma."
"Ben yemek istemiyorum."
"Sana istiyor musun diye sormadım Mila. Yiyeceksin." dedi tok ve emredici bir ses tonuyla. Kaşlarımı havaya kaldırıp ona baktım.
"Pekala." dedim. Fakat sesimde kabullenmişlik ya da bir yumuşama yoktu. Ciddi anlamda aç olduğum için daha fazla itiraz etme durumuna girmedim.
"Seninle tartışmak istemediğim için kabul ediyorum. Ama bir dahaki sefere benimle konuşacakken ses tonuna dikkat et."
Konuşmasını beklemeden arabadan indiğimde o da benimle aynı anda inmişti.
Peşimden "Nasıl istersem öyle konuşurum," dediğini duymuştum fakat duymamazlıktan gelerek yoluma devam ettim.
Wc yazısı marketin arka tarafında kalıyordu. Git gide soğuyan hava vücudumu sarsarken ellerimle vücudumu sarıp adımlarımı hızlandırdım. Kapıya vardığımda bir kadın dışarıya çıktı. Yüz yüze geldiğimizde yarım yamalak bir gülümseme ile bana bakıp yoluna devam etti.
Tuvalette işimi halledip artık kendinden geçmiş olan topuzumu tekrar yaparak üzerime çeki düzen verdim. Dışarıya tekrar çıkıp birkaç adım attıktan sonra kafamı önümden kaldırıp etrafıma baktım. Ortam beş dakika içinde değişmişti. Beş dakika önce marketten yayılan hafif müziğin sesi şuan da kesilmişti. Beş dakika önce benzin istasyonunda olan bizim dışımızda ki üç araba da ortalıktan kaybolmuştu. Tepemizde bulunan lambalardan biri sönmüştü. Ortalıkta bir çalışan gözükmüyordu. Bir korku filminin en heyecanlı sahnesinde gibi hissettim o an kendimi. Fakat bu tarz sahnelerin sonu iyi bitmezdi.
Ayakkabılarımın çıkarttığı sesle yavaşça yürümeye devam ederken, marketin köşesine gelmiştim. Dönmeden önce, sol taraftaki karanlık görüntü ile duraksayıp marketin köşesine sindim.
Siyah, neredeyse yere kadar uzanan bir pardesü giymiş, siyah şapkalı uzun boylu bir adam vardı. Siyah eldivenlerinin arasında tuttuğu silah ile, önünde eli kolu bağlı şekilde yere düşmüş, ağızları bantlı olduğu için ağlama sesleri uğultulu şekilde duyulan iki insana doğru nişan almıştı.
Çığlık atmamak için elimle ağzımı sıkıca kapattım. Boştaki elimin titremesine aldırmadan cebimdeki telefonu çıkarttım. Şarj bitmiş olduğu için telefon tamamen kapanmıştı. Çaresizlik içinde telefonu cebime geri sıkıştırırken etrafıma tekrar bakındım.
Adamın hemen arkasında, sol çaprazında Arden'in arabası vardı. Arabayla birlikte varlığı aklıma gelen Arden'in hala markette olup olmadığını anlamak için köşeden sağa doğru yavaşça kayıp, kafamı marketin içini gösteren cama kaldırdım. İçeride ışıklar yanıyordu fakat hiçbir hareket yoktu. Görünürde Arden de yoktu. Bu durum daha çok korkmama sebep olurken kalbimdeki titremeyi durduramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Rengi
Mystère / ThrillerHer şey, ikizlerden birinin bir bara girmesi ve bu bardan çıktıktan sonra hayatlarının değişmesiyle başlıyor. Birbirinin zıttı ikiz kardeşler...Hayatları dışardan mükemmel gibi dursa da içe girdikçe zorlaşan bir yaşamın hikayesi. Bağlantılı...