Bazı anlarda yapılan bir şeyi iyi ya da kötü olarak tanımlayamazsın. O sadece yapılmıştır. O an gerçekleşmiştir. Sebepsizce. Bu anlarda yapman gereken şey, olanı kabullenmektir.
Bu akşam, öyle anlardan birini yaşadım. Yapılan bir şeyi iyi ya da kötü diye yorumlayamadım. Anlık alınan bir kararın sana getirisinin ne olacağını bekleyip görmen gerekir.
Arden arabadan indiğinde bir süre ellerim direksiyonda öylece kaldım. Nedensizce oluşan durgunluk peşinden bir ton soruyu peşinden getirmişti. Kafam karışıktı. Olayları bir düzene oturtmayı denesem de düz bir yola sokamıyordum. Çünkü neresinden tutsam elimde kalıyordu. Küçük bir teşekkür beklerken büyük bir ödül almıştım. Arden'in hala hangi bağlantılı yollarla hayatımıza girdiğini hatta bizi düşmek üzere olduğumuz uçurumdan tutup nasıl çıkarttığını bilmiyordum. Elimdeki zarfın önemli bir şey olduğunu biliyorum. Arden'in almak için uğraş verdiği bu zarftan bir çırpıda vazgeçmesini anlamıyorum. Mirza'nın bu olayların neresinde rol aldığını ve neden bunların ortasına atıldığını bilmiyorum. Vücudumun dışına çıkıp kendime baktığımda, baştan aşağıya karmaşık yollarla donanmış birini görüyorum.
Ellerimi gevşetip direksiyonu bıraktım. Eşyalarımı alarak arabadan indim. Düşüncelerimi sert adımlarımla savurmak ister gibi hızlıca eve yürüdüm. Kapıya varmadan hizmetli açmıştı kapıyı. Endişeli bir yüz ifadesiyle beni inceledi. Bu akşam olanları öğrenmiş olmalıydı. O öğrendiğine göre mutlaka bizimkilerin de bir şekilde haberi olmuştu. Buna rağmen telefonum hala sessizdi.
"Ho-hoş geldiniz."
Kafamı hafifçe sallayarak yanından geçerken kollarımla vücudumu sarmalamıştım. Göz ucuyla etrafa bakıp Mirza'yı aradım. Biraz salona doğru ilerleyerek içeriye doğru kafamı uzattım. Mirza görünürde yoktu. Odasında olabileceğini düşünerek direkt merdivenlere yöneldim. Ben yavaş yavaş merdivenleri tırmanırken hizmetlinin meraklı gözlerini üzerimde hissedebiliyordum. Son basamağı da atlayıp odama girdim. Karanlık oda benim adımımla aydınlanırken yatağımın üzerinde oturan Mirza'yı gördüğümde küçük bir çığlık attım.
"Ne yapıyorsun burada?" dedim kendime gelirken. Mirza hiç hareket etmeden sadece gözlerini oynatarak beni takip ediyordu. Onun bu putlaşmış hali biraz beni ürkütmüştü. Nefes alıp verirken inip kalkan göğsünden başka bir vücut hareketi yoktu.
"Mirza?" dedim yavaşça yanına otururken."Bir şey mi oldu?"
Mirza yanına oturmamla kafasını bana çevirdi. Sonunda hareket ettiği için sevinmiştim. Mirza'nın buğulu gözlerle bana baktığını fark ettiğimde az önce hafifleyen kalbim yine daralmıştı. Sevincimin yerini tekrar endişe aldı. O an boyunca süren beş-on saniyelik sessizlik sanki bitmeyecek gibiydi. Gözlerimi Mirza'nın gözlerinden çekip eline doğru indirdim. Mirza, yumruk haline getirdiği ellerin arasında bir şey tutuyordu. İkiye katlanmış fotoğrafı elinden yavaşça alıp baktım. Fotoğrafı açmamla vücudum soğumaya başladı. Fotoğraftaki kişiler tanıdıktı. Ağız dolusu gülerken resim çekilen bu dört kişi kalbimin sızlamasına sebep oldu. Mirza'nın kollarını doladığı kız ona gülümseyerek bakarken, yan taraflarında, elimi tutan kişinin bana bakışları, benim kameraya bakarak gülümsemem... Şimdi fotoğraftaki Mila'ya bakarken o parlayan gözlerin, mutlulukla kıvrılan dudakların bana ne kadar yabancılaştığını daha iyi fark ettim.
Elimdeki fotoğrafın üzerine düşen göz yaşımla kendime gelip bakışlarımı tekrar Mirza'ya çevirdim. Neden bu halde olduğunu şimdi anlamıştım. Bana neler söyleyeceğini de anlamıştım... Fakat onu susturmak için hiçbir cümle kurmadım.
"3 yıl önce..." diyerek söze başladı. Buruk çıkan ses tonu düzeltmek için soluklandı. "Hatırladın değil mi? Göksun'un doğum günüydü," dedi. Duraksamanın ardından dudaklarını ıslatıp kaşlarını havaya kaldırıp indirdi. "Yani, son doğum günüydü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Düş Rengi
Misteri / ThrillerHer şey, ikizlerden birinin bir bara girmesi ve bu bardan çıktıktan sonra hayatlarının değişmesiyle başlıyor. Birbirinin zıttı ikiz kardeşler...Hayatları dışardan mükemmel gibi dursa da içe girdikçe zorlaşan bir yaşamın hikayesi. Bağlantılı...