9. Mektup

122 9 0
                                    


        Sevdiğim,

        Şu an dünyanın en mutlu insanı benim desem abartmış olmam. O kadar mutluyum ki bunu anlatmaya hiçbir sözcük yetmez. Daha dün yüreğim yaralı, ürkek bir güvercin tedirginliğinde çarparken şimdi eşine kavuşmuş kumrular kadar mesut. Bana mutluluğu anlat deseler anlatamazdım ama şu an mutluluğu yüreğimin en ücra köşelerine kadar sindire sindire yaşıyorum. Evet, milyonlarca insanın yüzyıllar boyu aradığı mutluluk bu olmalı. Destanlaşan sevgilerde, en mesut kavuşmalarda yaşanan mutluluk bu olmalı. İnsanı bedeninden çıkarıp bambaşka bedenlere sokan mutluluk bu olmalı. Beni bu denli mesut eden şeyi merak ediyorsun değil mi? Çünkü dün senden ilk mektubu aldım. Ben burada, bu ıssız köyde, yolculara hasret çam ağacı yalnızlığı içindeyken senden aldığım mektupla kalbim, dalları bin bir çeşit kelebekle şenlenen, kuş cıvıltılarıyla donanan erik ağaçları neşesiyle coşmaya başladı. İnan ki mektubuna ilk dokunduğum an sanki senin ellerine dokunuyormuşçasına heyecanlandım. Sanki o an senin saçlarına, senin yanaklarına dokunuyormuş gibi tanımı imkansız bir duyguya kapıldım. Lojmanın kapısını açıp, öğrencimin getirdiği mektubu ellerimde ne kadar sıkı sıkı tuttuğumu bilmiyorum. Zarfın her köşesini ne kadar okşadığımı bilmiyorum. Hatırlayabildiğim en önemli şey mektubunu defalarca öptüğüm, defalarca kokladığım. O kadar güzel kokuyordu ki her santimetresinde senin teninin kokusu, senin ellerinin yumuşaklığı vardı. Saatlerce hiç açmadım mektubunu. Çalışma masamdaki senden hediye çay bardağının kenarına koyup üzerindeki yazıyı yüzlerce kez okudum. Mektubun üzerinde senin adın yazıyordu. Adının her harfinde senin bedenine ait bir parça vardı sanki. Kimisinde gülümseyen kestane rengi gözlerin, kimisinde sarıya çalan saçların, kimisinde ise sabahın ayazına tutulmaktan çatlamış kirazlar gibi kırmızı dudakların vardı. Elimi uzatıp sarıya çalan saçlarını okşadım. Kestane rengi gözlerine bakıp hüzünlendim. Ve ayazda çatlamış kırmızı dudaklarını defalarca öptüm. İşte mutluluk buydu. Onca yokluklar içinde sarılabildiğim mutluluk buydu.


        Bilmem kaç saat senin mektubuna öylece bakıp bin bir çeşit düş kurduğumu bilmiyorum. Kendime geldiğimde zarfı açıp içinden mektubu çıkardım. Ellerim tedirgin bir kuğu gibi mektubunu tutarken ve gözlerim her satırı okurken yüreğim bir gelincik kırmızılığında açıp bambaşka diyarlara doğru uçup gitti sanki. İlk kelimeyi birkaç kez okuduğumda içimde bambaşka diyarların, en mutlu ülkelerin en görkemli gökkuşakları açtı. Ve ben o gökkuşakları içinde binlerce kez sana esir oldum yeniden. " Canım..." diyordu ilk kelimesinde, " Canım...". Bu sözcük, sevginin ötesinde öyle bir anlam yüklüydü ki seni BEN, beni SEN yapıyordu. Hiç ayrılmamacasına bedenimizle, ruhumuzla, tenimizle ikimizi BİZ yapıyordu. O an seni bedenimde, ruhumda daha güçlü hissettiğimi anladım. Biliyorum ki sen de " Canım..." yazarken beni kendi bedenine, kendi ruhuna aldın. Bunun için sana milyarlarca kez teşekkür ediyorum. Mektubun her satırını okudukça sevincim kat kat arttı. Çünkü her kelimesi sevgi doluydu ve her kelimesi senin ruhundan izler taşıyordu." Keşke şimdi senin yanında olsaydım."diyorsun bir cümlede. İçinde bana taşıdığın özlemi ne kadar da güzel yansıtmışsın. Benim yanımda olmayı istemen beni yüceltti inan. Keşke ben de senin yanında olabilsem şimdi. Hiç ayrılmamacasına birlikte olabilsek. Olsun, mektubundaki sevgi sözcüklerinden de anlaşılacağı gibi bedenlerimiz ayrı olsa da kalplerimiz bir çarpıyor. Şimdilik bununla yetinmek bile dünyanın en güzel mutluluğu. Hele mektubunun son cümleleri beni o denli mutlu etti ki ruhumun derinliklerinde koca koca papatyalar açtı. "Seni her an kalbimde hissediyorum."diyordu biri. Bir başkası ise " Seni sonsuza dek seveceğim."diyordu. Bu cümleler o kadar değerliydi ki yaşamamın gerekliliğini özetliyordu.

        Sonra mektup zarfının içinde senin resminin olduğunu fark ettim. O kadar sevindim ki bilemezsin. Sevinçten belki de yüzlerce kez öptüm resmini. Dudaklarım bilinçsizce dolaştı resmin üzerinde. "Seni çok özledim."sözcükleri döküldü o an dilimden. "Seni çok özledim." Bu cümleyi kaç kez yinelediğimi bilmiyorum. Bildiğim tek şey var o da resimde de olsa şu an karşımdasın ve benim yanımdasın. Resmini yatağımın başucundaki kitapların yanına, her an görebileceğim biçimde koydum. Bakıp bakıp seni yanımda hissetmek istiyordum.

        Gece olup bütün kuşlar sevdiklerinin yanına tünerken ben de ürkek bir serçe gibi, yüreğimdeki coşkuyla senin resminin yanına tünedim. Mahçup bir edayla süzülen gözlerine bakıp yüreğinin derinliklerindeki sevgiyi yudumladım. Tüm yalnızlıklara ve tüm özlemlere inat resminle bana gönderdiğin sevgine sığındım. Güneşe bağımlı ayçiçekleri gibi başımı senin resmine çevirip sevgiyi o resimde tattım. Yaşamın karanlık mahzenlerinde çaresizliği yaşarken, senin resminle ışıyan odamda mutluluğu, çocuksu bir heyecanla kucakladım. Kim bilir hangi iyimser sabaha yüz dönen gecede, senin resminden yüreğime şavkıyan sevgiyle, senden yana güzel düşlerin kollarına bıraktım kendimi.

On Bir Ekim


Sarı Hüzünler Gölgesinde  1.Kitap(tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin