Duygusal halim yüzünden arabayı kullanamamıştım. Kendi kendime hem bunalıma girip, anında neşelenen bir mod seçmiş ve şirkete gelene kadar da öyle saçma sapan bir durumda kalmıştım. Cemre sürekli bu anı beklediğini ve bir gün geleceğini bildiğini anlatıp inadına sevinç çığlıkları atarken, ben hâlâ tepkisiz ördekler gibi yerimde saymış ve içimden kendi kendimi yemeye devam etmiştim. Bir de üzerine radyoda çalan her müziği yaşadığım duygusal çöküntüye arka fon olarak eklenmiştim. Gerçi müzik çalmasa bile yüzümü gören arka fonumun ne olduğunu bilirdi ya...
Ben kendi derdimin dramsallığını yaşarken; Cemre de, beni kıskanmış olacak ki, birdenbire Oğuz'un ona âşık olma şansını sorgulayası gelmişti. Tabii ben o anda yine kendi derdimi rafa koyup, Cemreciğimin derdinin çaresi olmaya başlamıştım ki şans yüzüme gülmüş ve şirkete gelmiştik. Cemre beni bırakıp giderken, arkasından uzunca bir süre bakmaya devam ettim. Bir şey yanlış gidiyordu; ama neydi? Uzunca bir süre daha geçerken, aklıma dank etmişti! Cemre benim 'bir tek bana ait olan' arabamla gitmişti. Kendi arabasıymış gibi... Ona aitmiş gibi... Üstelik daha bu sabah bir kaza geçirmişken. Canı yanmışken, Cemre'nin eline teslim etmiştim güzel kızımı... Daha aşkın kelimesinin geçmesiyle bu hale gelmişsem, Kaya'nın şu ant içer gibi beni aşka inandırışından sonra kesinlikle beynimi kullanmayacaktım. Bir saniye inanacağım ne belliydi ki? Tamam, çok akustik konuştu. Bir filmin en iç açıcı sahnesi bile olabilirdi; ama ona sarılmam demek olmuyor ki ona hemen inanacağım... Sonuçta herkes konuşur, önemli olan uygulamaktır.
Kendimi toparlayarak bakışlarımı şirketin çıkış yolundan çekiyorum. Gidenin arkasından dur demek için artık çok geç. Adımlarımı şirkete yönlendirirken, Cemre'nin bu vurdumduymazlığıyla ne yapacağımı düşünmeye başlıyorum. Tabii ne yapacağımı bilmediğim için konuyu değiştirerek, restoranda Kaya ile yaşadıklarımı düşünüyorum, bu da pek bildiğim konu olmuyor. Merdivenleri çıkıp, başka bir bilinmezliğe doğru gidiyorum. Şirketin kapısının açılmasıyla bir beklenti içerisine giriyorum. Bu beklenti elbette ki Vuslat'ın beni omuzlarımdan tutup, korkutması olmalıydı. Son haftalarda iyice boşladı beni. O beni korkutmayınca günüm hep bir tuhaf geçiyor.
Bakınız şekil A'daki gibi; Kaya'nın bana aşk itirafı!
Asansöre doğru yürümeye devam ederken, birkaç kişiyle baş selamlaşması yaşıyorum. Asansörün önüne gelince asansörü çağırıyorum. Benim çağırmamla asansörün direkt inmesine ilk kez şaşırmıyorum; çünkü zaten lütfedip aşağıya iniyordu. Asansör gelince birden garip bir şekilde dikleşip kapıların açılmasını bekliyorum. Kapılar açılınca içeriden bir tek, pastadan çıkar gibi Vuslat çıkıyor; tabii tek farkla, o dansöz kıyafetleriyle değil de, normal iş kıyafetleriyle çıkıyor. Ne var ki ben onun dansöz kıyafetleriyle çıkmasını isterdim. Çünkü bugünün gerilmesini gülerek atmak niyetindeyim ama bundan kimsenin haberi yok. Vuslat beni görünce, sanki beni değil de Chris Hemswort'u görmüş gibi heyecanlanıyor. Ellerini kalbinin üzerine koyup asansörden çıkıyor. Ve böylelikle asansörün kapısı kapanıyor, yukarı kattan çağırılıyor. Ben giden asansörün arkasından feryatlar yakmamak için dudaklarımı abuk sabuk —ki kabul etmem gereken şeylerden biridir aslında bu, ben dudak büzebilen kızlardan değilim— şekillere sokup, ona veda ediyorum. Onunla aramızda geçen kısa süreli ayrılık acısı Vuslat'ın beni çimdiklemesiyle sonlanırken, o an canımın yanmasından çok, sonra olacaklardan dolayı sek bir şeylerin daha şimdiden boğazımdan indiğini hissediyorum.
"Az kalsın sana yetişemeyecektim! Az kalsın sana yılın haberini veremeyecektim ve az kalsın heyecandan asansöre yetişirken, hızla kapanan asansör kapısının arasında kalacaktım!" diyor. Ve artık inanılmazı güç olmayan —en azından artık, yapamadığım birçok şeyi karşı tarafın yapması, bana inanılmaz gelmiyor— o dudak büzme hareketini yapıyor! O dudaklara Japon yapıştırıcısı yapıştırmamak için kendimi zor tutuyorum! Bazen evrenin bana verdiği arkadaş seçenekleri arasında neden bu arkadaşları seçtiğimi sorguluyorum. Daha sonra da çarpılmamak için onların ne kadar da tatlı olduklarını hatırlatıp avutuyorum kendi kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ AŞKA İNANDIR
RomanceO gün yaptığı tek hata; espresso'yu cool lime refresha ile aldatmaktı. Fakat hiç ummadığı, görmek istemediği kişi de o gün karşısına çıkmıştı. Dışarıdan bakılınca ne kadar şans işi gibi görünse de, bu tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Onunla yüz yüze ol...