Sanırım mutlu olmayı başardım. Kendimi artık tamamen mutlu hissediyorum. Kendimi hem bu kadar özgür, hem bu kadar bağlı hissetmemiştim. İçimde uçuşan kelebekleri bile özgürce dışarıya çıkarabiliyorum artık. Çünkü onlar ne kadar özgür olurlarsa olsunlar ben daha çok mutlu olacağım biliyorum. Ve bir şey daha içimdeki kelebekleri ne kadar özgür bırakırsam bırakayım, onların beni asla terk etmeyeceklerini biliyorum. Artık biliyorum... İnsan büyükçe dertlerinin de büyüdüğünü söylerlerdi. Hep saçma bulurdum. Bir insan büyüdükçe daha fazla güçlenirdi bana göre... Sonra istediği gibi özgür olabilirdi. Geçen gün bir kadının ne kadar güçlü ve ne kadar âşık olabileceğine dair bir kitap okudum. Hiç vazgeçmeyişi, pes etmeyişi ve ne olursa olsun her zaman dimdik ayakta olabileceğini gösteren bir kitap. Buselik... Buse güçlü ve emin adımlarıyla, aynı zamanda hiç pes etmeden dimdik ayakta durmasıyla o kadar beğenilesi ve kusursuzdu ki... Ona özendim. Çok özendim hem de.
Babama sarıldığım günden beri hâlâ ona baba demiş değilim. Bazen elimde nüfus cüzdanımla öylece baba yazan yere bakıyorum. Selim... Selim Güney... Özge Güney'in babası... Yıllar sonra karşına çıkan babası... Sanırım yeni başlangıçlar yapacaksam; eğer ki babamı affetmek için bir adım atacaksam, artık tatmin edici cevaplar aramak yerine bana sunulanı kabul etmem gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ben tatmin edici bir cevap beklerken, kendimi çok fazla yıpratıyorum.
O günün üzerinden birkaç hafta geçti. Ve ben kendimi hiç bu kadar büyümüş hissetmemiştim.
Ağustosun sonlarına doğru geliyoruz artık. Babam iyileşti, Almanya'ya gitmek yerine bir süreliğine burada kalmaya karar verdiler. Onu hastaneden çıkarmaya ben de gittim. Çıkarmadan önce herkesten rica ettim ve bir süreliğine bizi yalnız bıraktılar. Tek bir soru sordum; neden gittiğini... Aslında bu sorunun cevabını biliyordum. Anneme duyduğu aşk bitmiş olabilirdi ama biz, yani ne annem ne de ben bu şekilde terk edilişi hak etmemiştik. Babam beklediği soru karşında şaşırmamıştı, aksine sanki yılardır bu soruyu bekliyormuş gibi rahattı. Ama rahatlığı yaptıklarını desteklediğinden değil daha çok bu soruyu benim, yani kızının soruyor olmasından kaynaklanıyordu. En azından o böyle demişti.
"Biliyor musun, ben yıllardır bu soruyu sorman için çok bekledim. Şimdi sana gençtim yaptım bir eşeklik desem seni tatmin etmez biliyorum ama öyleydi Özge... Ben baharın gelmesi gibi aşık oldum. Bir anda, habersiz... Eğer Sultan'ın karşısına çıkıp bunu söyleseydim o çok daha fazla yıkılırdı biliyordum. En çok da sanırım gözlerindeki acıyı görmekten korkup kaçtım. Ama sen hep benimleydin," derken elimi tutup üzerini okşuyor. "Ben seni ne aklımdan ne de yüreğimden çıkartabildim. İstemedim de zaten. Sen benimdin. Ama gelemedim işte... Seni görürsem bırakamamaktan korktum sonra yanıma almak istesem bu sefer annen yıkılırdı. Ama hep seninleydim. İlkokula başladığında, sonra lisede... Üniversite sınavında o kapıda ben de bekledim. Çıkar çıkmaz yanına gelip, sarılmayı istedim ama yapamadım kızım. Ben senin karşına çıkmaya cesaret edemedim. Bana nefretle bakmanı kaldıramazdım," derken gözyaşları cümleleriyle birlikte bırakmıştı kendilerini.
"Ben hep senin hayalinle büyüdüm. Sen hep benim kalbimin en güzel yerindeydim. Görmediğim, bilmediğim ama hissettiğim kahramanımdın. Sonra annem her şeyi anlatınca... Sen benim için nefretlerin, kırgınlıkların, kızgınlıkların ve yalnızlıkların en büyüğü oldun. Annem her gece senin fotoğraflarına bakarken, sen o kadınla..." deyip devamını getiremedim. "Ama ne kadar istemesem de, ne kadar nefret etsem de sana olan sevgim hiçbir zaman bitmedi. Bitiremediğim tek şey o oldu. O gün sana sarılırken bitsin istedim kötü olan her şey... Ama sanırım sana alışmam için benim zamana ihtiyacım var," demiştim.
O da eğer sonunda ona alışacaksam ya da alışmayacaksam, her ne olursa olsun beni bekleyeceğine söz vermişti... Babam bana söz vermişti. Bu cümleyi o günden beri bilmem kaçınca defa tekrarlayıp duruyorum. Hatta bazı akşamlar Kaya ile televizyon izlerken, ona dönüp "Babam bana söz verdi," diyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ AŞKA İNANDIR
Roman d'amourO gün yaptığı tek hata; espresso'yu cool lime refresha ile aldatmaktı. Fakat hiç ummadığı, görmek istemediği kişi de o gün karşısına çıkmıştı. Dışarıdan bakılınca ne kadar şans işi gibi görünse de, bu tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Onunla yüz yüze ol...