Yılbaşına iki gün kaldı. Her yılbaşı yeni bir umut ve yeni bir başlangıçtır herkes için... Bu yıl ne dileyeceğimin listesini beynimden geçirirken, Kaya'nın hâlâ neden evlenme teklifi yapmadığı dürtüyor beynimi... Yani Paris'ten döneli tam üç ay oldu. İlk önce Kaya'ya doğum gününde yaptığım sürpriz sonrası, onun da altta kalmamak için bana tek taşlı güzel bir sürpriz yapacağını düşünmüştüm. Kaya'nın doğum günü geçip giderken, benimki yaklaşmaya başlamıştı. Bunun daha iyi bir fikir olacağını düşünmüştüm. Yani Kaya benim doğum günümde bana evlenme teklifi edecekti ve özel anımı çok daha özel yapacaktı. Fakat doğum günümün üzerinden yirmi sekiz gün geçti ama hâlâ bir tık yok. Hatta tıkın 't' harfi bile yok!
İşlerindeki yoğun tempoya vuruyorum her defasında. Çünkü iki şirket arasında gidip gelmekten, beyni sulandı. Öyle ki geçen gün bizim şirketteki müşteriye "İmzayı ne zaman atıyoruz?" gibi saçma bir soru sorunca adam da "Ortak mı olmak istiyorsunuz Kaya Bey?" demişti. Kaya hâlâ durumu anlayamadığı için "Bunun için burada değil misiniz?" diye sormuştu ve Kaya'nın o pislik şansı yine ona gülümsemişti. Müşteri Kaya'yı çok sevdiğinden, başka bir projesini de bize vermek istediğini söylemişti.
Geçen aylar içerisinde, kavgalar, atışmalar, espriler, gülümsemeler, mutluluklar hepsini eksiksiz yaşamıştık. Sürekli evlilik konusunu açınca Kaya'da bir kaçma ya da konuyu değiştirme potansiyeli oluşmuştu.
Yılbaşı ağacını süslerken camdan dışarıya bakıyorum. Bembeyaz ve masum... Işıklar sanki o beyazlığın arasına gizlenmiş. Tekrardan yerdeki sepete eğiliyorum ve içinden kırmızı yuvarlak süsü alıyorum. Tam o sırada kapının açıldığını ve aynı anda kapandığını duyuyorum. Gelen Kaya olmalı... Bu akşam bir iş yemeği vardı ve evine gitmeden de bana uğrayacaktı. Kesin mızmızlanarak içeriye girecektir.
Salonun kapısına doğru dönüp, Kaya'yı beklemeye başlıyorum. İçeriye girince üzerindekileri de tek tek çıkartmaya başlıyor. "Hoş geldin canım," deyip yanına doğru ilerliyorum.
Ceketini, kravatını bana verip kendini koltuğuna atıyor. "Hoş buldum bebeğim. Japon bana bir kahve yapsana... Acayip üşüdüm. Biri arabasını yanlış park etmiş, iki kişilik yeri kapmış. Caddenin sonuna kadar boş bir yer aradım. En son ta en uca, hani senin şu sevdiğin binalar var ya oraya park ettim."
"Ben kahve yapayım sana..."
Elimdekileri kirli sepetine bırakıp, mutfağa geçiyorum. Isıtıcının düğmesine basıp, bardak ve kahveyi dolaptan alıyorum. Biraz sonra elimde kahveyle salona döndüğümde, Kaya'nın da üzerini değiştirdiği görüyorum. Yanına gelip kahveyi uzatıyorum. O da kahveyi elimden alıp sehpaya bırakıyor beni kendine çekip öpmeye başlıyor. Az sonra birbirimizden ayrılınca kendimi yanına bırakıyorum.
"Demin öpücüğümü alamamıştım," diyor Kaya...
"Valla ben öpücüğümü almaya gelmiştim ama sen eşyalarını üzerime yıkıp, beni mutfağa yolladın."
"Tamam artık bu birkaç gün sürer değil mi?"
"Sürmez merak etme... İki gün sonra yılbaşı..."
Kaya sehpadan kahvesini alıp, içmeye başlıyor. Sonra bana bakıp "Özge bir şey söylemem lazım sana..." diyor.
Kesin yılbaşı zamanı teklif edecek. Sonunda aklına gelebildi eşek herif! Kaç aydır hasretiyle yandım tutuştum resmen!
"Söyle aşkım..."
"Yemekten sonra anneme uğradım."
"Evet?"
"Sor bir dedi ne zaman müsaitler."
Nasıl istemeye mi gelecekler? Ay ama daha evlenme teklifi etmedi? Ama daha verilmemiş birkaç kilom var benim! İnanmıyorum Kaya bana evlenme teklifi etmediği için kendimi yemeğe verdiğime inanamıyorum! Tamam, her şey yılbaşından sonraki bir zaman olacak ve yılbaşında tek taşım benim olacak! Anlamazlığa yat Japon!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ AŞKA İNANDIR
Storie d'amoreO gün yaptığı tek hata; espresso'yu cool lime refresha ile aldatmaktı. Fakat hiç ummadığı, görmek istemediği kişi de o gün karşısına çıkmıştı. Dışarıdan bakılınca ne kadar şans işi gibi görünse de, bu tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Onunla yüz yüze ol...