Yatağımdan kalkıp pencereyi açıyorum. Deniz kokusunu içime çekip gözlerimi kapatıyorum. Kollarımı havaya kaldırıp geriniyorum. Kaya üç gündür yok. Onun yokluğu garip bir huzursuzluk vermeye başladı. Her şey anlamsızlaştı. Kalbimin bir köşesinde onun için sakladığım duygularımın bu kadar büyüyeceğini tahmin bile edemezdim. Kaç yıldır Ahmet Bey'in yanında çalışıyordum ve Kaya'yı bir kez olsun görmemiştim. Evet, Ahmet Bey yeğeninden bahsederdi ama kimin aklına gelirdi ki?
Kaya'yı ilk gördüğüm gün geliyor gözümün önüne... Çok eğleneceğiz dediği zaman, kesinlikle bu kadar eğleneceğim aklımın ucundan bile geçmezdi. Ama ne yalan söyleyeyim, Kaya'dan o cümleyi duyduğum zaman işimdeki yerimi bozacak diye korkmuştum. Ama benimle savaşmak yerine beni kucaklamayı tercih etmişti. Neden sürekli onun hakkında yanılıyorum bu kadar? Hayatımda ilk defa bir erkeğin gözlerine bakıp, ona güvenmeyi seçtim. Ceren'e inanmıyorum ama Ceren'in saçmalayan ruh halini düşündükçe korkmuyor değilim. Ama hâlâ vicdanımın bir yerinde ona haksızlık ettiğimi düşünmüyor da değilim.
Hatta geçen akşam Kaya'yla telefonda konuşurken bunu söylediğim zaman "Eğer sen olmasaydın ben yine onunla evlenmeyecektim," demişti. Neden nişanlandığını sorduğumda, tam kendine yakışan bir cevap vermişti. "Hoşlandığım kadınları kısa süre de olsa mutlu etmeyi seviyorum!" deyip bağırmıştı. Aslında bu konuyu uzatabilirdim. Ama uzatmadım.
İçimdeki ateşin yanmasını istedim. Hayatımda ilk defa birinin bana bu denli âşık olduğunu ve âşık olurken de gözlerinin benden başka kimseyi görmeyecek kadar kör olduğunu ve ben... İlk defa... Artık bu saatten sonra zar zor yakaladığım bu aşkın ne olursa olsun peşini bırakmayacaktım. Ne olursa olsun Ceren'in elinden o raporları alacaktım.
Geçen gün Oğuz'la bu konuyu konuşurken, bana tarihine bakıp bakmadığımı sordu. Belgenin isim yazan yerini sordu ve ultrasonun sağ üst kısımdaki tarihi falan sordu. Hiçbirine dikkat etmemiştim ki? Ben onun sorularını cevaplarken, bir köşede oturan ve bizi izleyen Cemre'ye gözlerim takılmıştı. Oğuz'un sorgular gibi bana soru sormasından fazlaca etkilenmişti. O gün güzel bir plan yapmaya karar vermiştik. Ben planımı anlatırken, Cemre'nin beni boğmasını beklemiştim ama dudaklarını büzüp dinlemeyi tercih etmişti. Bugün işe gitmeyecektim. Önce şu Ceren işini halletmeliydim sonra da iki gün önce öğrendiğim ve ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrimin olmadığı konuyla ilgilenmeliydim.
Yatağı toplayıp komodinin üzerinde olan telefonumu elime alıyorum, saat sekiz buçuktu. Annem uyanmıştır deyip onu arıyorum. Uzun bir çalış sonrası telefonunu açıyor. Kısa bir hal hatır sorması sonucu konuyu pat diye istediği yere getiriyor.
"Kaya oğlum ne yapıyor? O gün kurşun da döktüremedik, bir de Özge benim içim hiç rahat değil kızım, evet senin mutluluğun senin hayatın fakat ben sürekli o zavallı terk edilmiş kızı düşünmeden duramıyorum."
Terk edilmiş kısmı doğru ama zavallı kısmı külliyen yalan!
"Kaya yurt dışında... Hem kurşunu evlenmeye yakın döktürürsün..." deyip konuyu dağıtmak istiyorum ama evlilik kelimesine ne kadar alıştığımı fark ediyorum. Sonra annemin konuşmasına fırsat vermeden "Ben de senin kadar üzgünüm bu duruma ama yani Kaya ona âşık olsaydı ayrılmazlardı, değil mi? Kaya ne olursa olsun onunla evlenmeyeceğini söyledi... Ben mi boş hayallerin peşinde koşuyorum acaba anne? Bu konuda kendimi o kadar yalnız hissediyorum ki. Hem o kızın zavallı olan hiçbir tarafı da yok ayrıca!"
"Şii tamam kapattım bu konuyu... Ama ne olursa olsun, iyi düşün her şeyi, tamam mı? Ve Özge ne olursa olsun içindeki aşkı söndürme... Çünkü o zaman kendini yalnız ve çaresiz hissedersin kuzum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ AŞKA İNANDIR
Roman d'amourO gün yaptığı tek hata; espresso'yu cool lime refresha ile aldatmaktı. Fakat hiç ummadığı, görmek istemediği kişi de o gün karşısına çıkmıştı. Dışarıdan bakılınca ne kadar şans işi gibi görünse de, bu tam anlamıyla bir fiyaskoydu. Onunla yüz yüze ol...