GİRİŞ

3.7K 155 7
                                    

Yıllar evvel terk ettiği şehre baktı kadın otobüsün tozlu camından. Tüm yıllanmışlığını, tüm eskimişliğini üstlenmişti şehir. Tüm hüznü, tüm yaşanmışlığı taşıyordu şehrin dört bir yanından. Otobüsün tozlu camından görüş alanına giren insan yüzlerini inceledi. Mutsuzdu insanlar, somurtup duruyorlardı bir şeylere. Nasıl mutlu olacaklarını kendileri bile bilmiyor gibiydiler. Bildikleri tek şey hoşnutsuz olduklarıydı. Gülümsemeyi, gerçekten mutlu olmayı unutmuş gibiydiler belki de hiç tatmamışlardı. Unutanlara değil de hiç yaşamamış olanlara acırdı. Mutluluk, iliklerine kadar hissedilmesi gereken mutlak bir güzellikti çünkü. Kendisi hiç yaşamamıştı ama Neva mutluluğun da ötesini görmüştü, tek avuntusu buydu, onun yaşamış olması...

Neva'nın mutluluğunu Leyla'nın mutsuzluğuna dönüştüren bu şehri terk etmişti on yıl evvel. "On yıl." dedi inlercesine. "On koca yıl." Görünüşte çehresine bir iki kırışıklık, gözaltlarına hafif torbalar serpiştirmişti bu on yıl, ama bir de görünmeyeni vardı... Hissedileni... Öldüreni... Yok edeni... Ne kadar zaman geçerse geçsin en derinden yakanı, yıkanı vardı. İşte buna dayanmıyordu yürek diye taşıdığı et parçası.

Hüznün kavi ağırlığı gönlünü bulandırdığında kendisini teselli edici hiçbir sözcük bulamıyordu lügatinde. Bulsa da faydasının nâmümkün olduğunun yakıcı bilgisi yankılanırdı zihninde. Bu yüzden vazgeçmişti avunmalardan. Tüm yenilgisini sırtlayarak terk ettiği bu şehre geliş sebebi de o adını dahi unuttuğu duygu yüzünden değildi. Gelişinin nedeni içinde ölen Neva'yı tekrar hayata döndürmek değildi. Gelişinin nedeni Altan'ın ela bakışlarına bir kez daha bakabilmek değildi.

Altan... Âh Altan, adı Leyla'nın dilinde, Neva'nın kalbinde mühürlü olan... Neva'nın aşkı, Leyla'nın yenilgisi Altan... Onu düşünürken bile hüznü gönlünü dağlıyor kadının. Göz göze gelmek hayallerinde bile isteyemeyeceği bir durum artık.

Derin bir nefes alıp düşüncelerini dağıtırcasına kafasını salladı genç kadın. Vakit Altan'ı düşünme vakti değildi, vakit kalbini dinleme vakti değildi. Yıllar önce bu şehirde kalan yüreği yok olmuştu şimdilerde. Kalbinden umudu kesmişti de şu ciğerlerini kurtarmaktaydı asıl mesele. Akciğerlerine yerleşen o sinsi hastalığın gailesine kapılıp da gelmişti bu şehre. "İnsan, kalbi olmadan yaşayabiliyormuş da şu öksürükle baş edemiyormuş." dedi sessiz çığlıkları şiddetli bir öksürüğün eşliğinde.




Nergis HatırasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin