"İçimde sana dair öyle aşk birikti ki
alt alta ne yazsam şiir oluyor"
"Faik çiçek alacaktık unutma."
"Tamam, o zaman, bizi sağda indir usta."
Aldığı habere inat, İstanbul'a inat gülümseyerek koluna girdi Faik'in. Sevinç pırıltıları serpilmiş bakışlarıyla baktı kadına Faik. Onu buraya getirirken ön yargıları had safhadaydı, mutuz etmekten korkuyordu onun yaralı kalbini. Tüm düşüncelerinin yersiz olduğuna seviniyor ve bir kolunda Leyla, bir elinde onun bavuluyla kardeşine çiçek almak için köşe başındaki çiçekçiye giriyorlardı. Aile gibi bir tabloydu bu, kurnaz bir sevincin tebessümü yerleşti dudaklarına.
"Ne sever kardeşin?"
"Bilmem, hepsini sever herhalde."
"Of Faik!"
"Nergis vermemi ister misiniz mevsimin en taze çiçeğidir."
"Nergis mi? Ocak değil miydi onun çıkışı?" dedi kadın suyla doldurulmuş vazonun içindeki mis kokulu nergislere bakarken.
"Nergis kokulu, şiir dokulu bir evde seninle yaşlanmak istiyorum Neva, benimle evlenir misin?" diyen Altan belirdi gözlerinin önünde. Bu kadar zor olmak zorunda mı her şey, diye düşündü kadın. Unutmak, unutabilmek lafta kolaydı da eylemde mi zordu? Ne yapsa, ne kadar çabalasa olmuyordu.
"Karar verdin mi Leyla?" diyen Faik'in sabırsız bakışlarıyla karşılaştı kadın.
"Nergis olmasın, gerberalardan bir buket yapabilirsiniz ya da başka çeşit de koyabilirsiniz ama nergis olmasın." dedi kadın çiçekçiye bakarken ardından Faik'in elini tuttu ve "Nefes alamıyorum." dedi göğsü endişeyle kalkıp inerken.
"Ahh Leyla, kaç kere dedim sana bu kadar oyalanma diye otur şuraya." dedi adam onu sakinleştirmeye çalışarak. Çantadan çıkardığı suyu içirdi kadına.
"Yenge iyi mi abi? Çiçeğe mi alerjisi var yoksa?"
"İyi merak etmeyin yorgunluktan. Biraz otursun geçer." dedi ardından Leyla'ya dönerek: "Şimdi yavaş yavaş nefes almaya çalış, heyecanlanmadan yavaş yavaş."
Tüm heyecanını, tüm paniğini kenara koyup Faik'in dediğini yaptı kadın. Canı yanıyordu, iğne uçlu değnekler saplanıyordu sanki göğsüne, ilk nefes alışında sızısı dindi ciğerlerinin, ikincisinde iğneler azaldı, üçüncüsünde gözlerini açabildi. "Her şeyden önemlisi nefes alabilmekmiş." dedi yüreği kendini ferahlatmak istercesine. Can havliyle sıktığı Faik'in kanayan eline baktı, özür dilemek istedi ama cümleler dökülmedi dudaklarından. İstanbul ilk saatlerinden iyi gelmemişti kadına, oturduğu koltuğun sağındaki nergislere baktı, başını çevirdi hemen, nefesi ona lazımdı çünkü, bir kere daha tıkanmasını kaldıramazdı bünyesi. Yarım saatlik bir dinlenmenin ardından çıktılar dükkândan. Kısacık bir mesafenin ardından vardılar Leyla'nın yeni evine.
"Denize karşı bir penceresi yok ama iç dizaynı ferah ferahmış."
Kocaman bir tebessüm belirdi kadının yüzünde, "Beni benden daha çok düşünüyorsun Faik, çok teşekkürler." dedi minnet kokan bakışlarını adama çevirirken.
İçi titriyordu adamın onun mavilerine bakarken, buhar buhar kaynayan bakışlarına bir teşekkürdü kadının mavileri. Şeb-i Yelda'da ansızın beliren bir yıldızdı ya da tüm güzelliklerin arasında en farklı olanı. Sıradan benzetmeler yapmak haksızlık olurdu onun için, sıradan benzetmeler bir ihanetti onun güzelliğine. Gözleri, hüzün kokulu, buğulu gözleri nasıl da derinden dağlıyordu yüreğini. Seviyordu onu, bir zamanlar kendisine bile itiraf etmekten korktuğu bir aşkla seviyordu. Şimdiki zamanın nihayetsizliğine bürünmüş bir yüreğin serzenişleriyle seviyordu. Yüreğine ağır gelen duyguların yoğunluğuyla seviyordu. Gözlerini açtığında o vardı, kapattığında yine o. Tüm çekingenliğiyle, tüm hüznüyle, tüm zarafetiyle karşısında durunca kadın, zaman da duruyordu Faik'in yüreğinde. Akreple yelkovan saplanıp kalıyordu olduğu yerde. O gülünce bülbülü eksik bir gülzâra dönüşüyordu adamın yüreği. Ne zaman gelecekti aşk-ı bülbül yurduna? Belki de hiçbir zaman. Olsundu, Faik hiçbir zamanın avuntusuyla da severdi Leyla'sını...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nergis Hatırası
RomanceBir gün bir yerde tekrar karşılaşırsak eğer benimle Yeniden tanış Ama kimse anlamasın bu tanışıklığın evvelini Gözün bile ısırmasın beni bir yerden Çıkaramadım değil de tanıştığımıza memnun oldum cevabını Almak istersen Sarılarak değil ancak el sıkı...