"Sevilesi Acı"

1K 110 2
                                    


"Düştümse sana bakarken düştüm."


"İçim titriyor ona bakarken hastalığına meydan okuyuşu... Bir bakışları var Yusuf, sanki okyanus öyle engin öyle ulaşılmaz. Derinliklerine inemiyorsun, maviliğinde boğuluyorsun da harelerine adım atamıyorsun. Kimsesiz ama güçlü... Güçlü ama mutsuz... Gülüşünün ardında bir keder gizli... Onu gördükten sonra değişti dünüm bugünüm, ona baktıktan sonra değiştim ben. Sanki hiç nefes almamışım sanki çevremdeki güzellikleri hiç görmemişim. Karşılıksız bir aşkın girdabına ilk kez çekiliyorum ve bu bana sevilesi bir acı veriyor."

"Sevilesi bir acı mı?"

"Evet, çünkü o acının içinde Leyla var." dedi adam gözlerini denizin karanlık sularından alamadan. Leyla ve Yazgülü'nü evde bırakmış eskimeyen dostuyla buluşmaya gelmişti Marmara kıyısına. Aylardır görmediği arkadaşıyla bile Leyla'yı konuşuyordu. Nefesti Leyla, aldığı her nefes. Ömürdü, tüm ömrüydü adamın.

İki bank ötedeydi ömrü boyunca nefret edeceği adam. İkisi de aynı kadını konuşuyordu, tek fark biri ona ömrünü vermeye razıydı diğeriyse ömrünü almaya.

Başını ellerinin arasına almış ne yapacağını bilmez bir şekilde düşünüyordu Altan. Yüreğinin yangınını söndürmüş, küllerini savurmuş ve yepyeni bir hayat kurmuştu. Kızı, karısı ve mutlu yuvaları... Neva'nın acısını her zaman taşısa da kalbinde Leyla'ya dair en ufak bir hissiyat yoktu derinliklerinde, öfke ve nefretten başka. Leyla bir kere alt üst etmişti hayatını ikinciye yer veremezdi ne olursa olsun izin vermezdi. Bunun için onun Mevsim'e ulaşma çabalarını engellemeliydi. Tabii çabalarsa. Hastalığı ağır bir dönemdeyse... Kafasını iki yana salladı, hastalığı ne zaman düşünse gözlerinin önüne gelen o masum çehreyi kovmak istercesine. Aklı kendisine oyun oynuyor gibiydi, Demir karşısında haksızlığını belirten bakışlarla bakarken daha da öfkeleniyordu Leyla'ya. Her şey yalan olmamış olsaydı bambaşka bir dünyaları olabilirdi. Şiir dokulu, nergis kokulu evlerinde Mevsim'i büyütüyor olabilirlerdi. Tırnaklarını etine geçirirsine sıktı yumruğunu adam, iki bank ötede bu Aralık soğuğuna karşı Marmara kıyısında oturmuş da konuşan adama baktı. "Ne çok yürek yangını var memlekette." dedi iç sesleri dalga geçercesine.

"Onu görünce anlamı değişiyor sözcüklerin, güzel, güzel olmaktan çıkıyor da bambaşka bir anlam kazanıyor. Onu severken tadilat yapıyorum ruhumun bodrum katlarında. Onu severken uçuruyorum tüm göçmen kuşları rahat edecekleri diyarlara. Değişik bir his Yusuf, başka çok başka, klişeleşmiş kelimelerim yetmiyor içimdekini anlatmaya. O adamı bir bulsam ağzını burnunu dağıtacağım. Ama söylemiyor kim olduğunu, ne iş yaptığını, nerede olduğunu söylemiyor. Ama öğreneceğim, gerekirse takip edeceğim."

"Bulunca ne yapacaksın Faik?"

Haklı bir soruydu Yusuf'un sorusu. Ne yapacaktı? Ne yapabilirdi?

Arkadaşının çaresizliğine baktı genç adam. Çocukluk arkadaşı olan adamı ilk defa bu denli hüzünlü ve çaresiz görüyordu. Onu ilk defa bu kadar aşık görüyordu. Leyla varlığını değiştirmişti sanki Faik'in. Bakışı, duruşu, konuşması her haliyle değişmişti Faik Leyla'yı tanıdıktan sonra.

"Hastalığı nasıl Leyla'nın?"

"Her geçen gün daha da kötü. Öyle sinsi bir hastalık ki ilerlemesi durdu diyorsun bir metastazla bir başka yere sıçrıyor. En kötüsü de bu Yusuf, bu sıçrayışlar bitiriyor Leyla'yı. Kötü huylu hücreler ilerlemeyi durdursa gerisi gelir, ama durmuyor ve Leyla günden güne soluyor. Yarın Ahmet Kalfoğlu'na gideceğiz, son çareme. İyi bir şeyler duymaya ihtiyacım var. Sen nasılsın Yusuf saatlerdir beni dinliyorsun, sıkılmadın mı?"

Saatlerdir sabırla kendisini dinleyen arkadaşına baktı Faik, dostlukla baktı. Yıllarca yedikleri içtikleri ayrı gitmemişti. Aynı üniversiteyi kazanmış, ayrı fakültelerde okumuş ama aynı evde kalmışlardı. Aynı gün aç kalmışlardı aynı gün şükretmişlerdi karın tokluğuna. Sonra ayrı hayatlara savrulmuşlardı, Faik'in tayini çıkmıştı Yusuf ise bir inşaat şirketinde işe başlamıştı ve gittikçe yükseliyordu.

Nergis HatırasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin