Sevda / 10- Mutluluk Nedir ki?

90 12 1
                                    

15 Haziran'a kadar evde herkeste bir telaş vardı. Annem kendine daha çok yakışan güzel bir elbise almanın, babamsa eski bayramlığını başkasına vererek kendine yenisini almanın mutluluğunu yaşıyordu. Ömer'le Özlem'e de yeni kıyafetler alınmıştı. Herkes pırıl pırıldı. Yüzler gülüyor, tüm aile etrafımda kelebek gibi uçuyordu. İlk defa bayram hevesinin, yeni giyinme hevesinin ne demek olduğunu anlamıştım. Özlem kendisinin seçtiği elbiseleri her sabah kontrol ediyor, sonra bana sarılıyor "Gideceksin diye çok üzülüyorum ama güzel elbiseleri giyeceğim için de çok mutluyum, sen de mutlu olacaksın. Bu pasaklılardan kurtuluyorsun." diyordu. Bunun üzerine kahkahalar atıyorduk beraber. Son hafta babaannem ve amcamlar geldi. Babam gururla babaannem ve amcamları düğün için alışverişe götürdü. Annem fırsat buldukça söyleniyordu ama onlar için elinden geleni de yapıyordu. Babaannem bile bana saygı duymaya başlamıştı. Yine kendini tutamıyor, evde her şeye bir laf ediyordu ama bana karşı daha sevecendi. Bir de gelini olacağım insanların dinlerine ne kadar bağlı yaşadıklarını duymuştu, bu onun için büyük artıydı. Amcamla eşi kendi hâlinde, sessiz sakin insanlardı. İki çocukları vardı, ikisi de evlenmişti. İlk defa hayatı hissediyordum, hayatla beraber akıyordum. Her an, her dakika değerliydi. İçimde aileme karşı "Beni beğenmiyordunuz ama benim sayemde yüzünüz gülüyor." demenin verdiği bir gurur yoktu. Benim için sevginin her türlüsü, sebebi ne olursa olsun, güzeldi. Bir ailenin varlığı, akşam oturulan kalabalık bir sofra, bir kardeş, bir amca, evde bir büyük, gülen yüzler, ara sıra sebepsiz yapılan şakalar, hepsi insan olmanın parçasıydı. Hepsine teker teker sarılmak, onlara "Ne olur, biraz daha bırakın kendinizi, bırakın kuralları. Siz burada değerlisiniz, dışarıda size verilen notları kıyaslamaları boş verin!" demek geliyordu. Kendimi hepsinin annesi gibi hissediyordum. Bir sürü çocuğu olan bir anne gibi. Zarar verdiğini bilmeden birbirini kıran, her şeyi kırıp döken bu yaramaz büyüklerin annesi gibi hissediyordum.

Düğünden üç gün önce yengemin ısrarıyla amcam, annem ve yengem bana kına gecesi yapmak için alışverişe gittiler. Kardeşlerim okuldaydı. Babaannem bizim odada uyuyordu. Babam işten erken çıkmış, eve gelmişti. Bir kahve istedi benden, yaptım. Babam bir sigara yaktı. Bir ara göz göze geldik:

"Bana kızgınsın, değil mi?" dedi.

"Yok, baba nereden çıkardın?"

"Yok, yok kızgınsın. Seni okutmadığım, dövdüğüm için kızgınsın."

"Geçti bunlar. Boş ver!"

"Annene de söylemişsin, Özlem'in okumasını çok istiyormuşsun."

"Evet, istiyorum."

"Sana söz, onu okutacağım."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten ya. Sizler benim çocuklarımsınız. Kötü olmanızı ister miyim Sevda? Seni buradan git diye vermedim ben, orada buradan daha mutlu olursun diye verdim. Sana kızdıysam, dövdüysem hep sen öteki kızlar gibi olma diye yaptım. Bizim elimizde namusumuzdan başka bir şeyimiz yok. Onu da kaybedersek öl gitsin. Anlıyor musun?"

"Baba..."

"Dur, günlerdir seninle konuşmak istiyordum. Hele iki lafı bir araya getireyim."

"Peki."

"Kızım, ben kötü bir insan değilim. Sen şimdi hepimizin senin sayende biraz bir şeye benzediğimizi düşünüyorsundur. Bu, doğru ama Allah bana bugüne kadar doğru düzgün bir şans vermedi. Kısmetim bu kadarmış ama sizin boğazınızdan da haram lokma geçirmedim. Özlemi de okutamazdım o yüzden hep bahane aradım ama şimdi Allah'a şükür bir işim var. Sait Bey de adam yerine koyuyor beni, ben de seni ona karşı mahcup etmem. Madem şimdiye kadar sana istediğin gibi baba olamadım, Özlem'e olurum. İnşallah, bundan sonra ay sonunu nasıl getiririm derdim de yok."

ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin