Ben?.. Ben, bana hizmet etmesi için birini arayacaktım? Ama insan kendisine hizmet edilme fikrine, kendisini değerli görmeye o kadar çabuk alışıyor ki geçmişini unutmakta hiç zorlanmıyor.
Emine odadan çıkınca her şeyi tek tek inceledim. Çekmeceleri açtım: aksesuarlar, iç çamaşırları, pijamalar, çoraplar... Yeni eşyalar alınmış, buraya yerleştirilmişti. Tuvalet masasında bir kutu duruyordu, onu açtım. Düğün gecesi takılan tüm altınlar oradaydı. Sonra gardırobu açtım. Yine benim için alınmış yeni kıyafetler, ayakkabılar, her şey burada düzenlice sıralanmıştı. Diğer taraftaki gardırobu açtım. Burada Emrah'ın eşyaları vardı. Öyle ya, bu kat artık sadece ikimize aitti. Ömrümde görmediğim kadar kıyafetim, ayakkabım, değerli mücevherlerim... Hepsi, hepsi bir masal gibi bu büyük odaya tek tek sanki bir peri eliyle yerleştirilmişti. Odadan çıkınca küçük bir hol, holün sonunda banyoyla tuvalet, holün ortasında da aşağı inen merdiven vardı. Holdeki yüklüğe baktım. Burada da tertemiz yorganlar, çarşaflar dizilmişti. Banyoya girdim, aşağıdaki misafir banyosunun iki katıydı. Banyoda mis gibi sabunlar, şampuanlar vardı. Allah'ım, bu kadarının hayalini bile kuramazdım o eski düzmece evimizde. Bunlar, evet bunlar, bana aitti artık. Sonra tekrar odaya döndüm. Odada bir kütüphane ve bir de büyük televizyon vardı. Kitapları görünce her şeyden çok buna sevindim. Sanırım çoğu Emrah'ın kitabıydı. Bir kısmının ne olduğunu anlamadım, bazıları yabancı dille yazılmıştı. Demek ki Emrah başka bir dil de biliyordu. Kalan kitapların çoğuysa insan psikolojisi üzerineydi. Onları okuyabilirdim, evet. Arada romanlar da vardı. Bir bölüm ise dinî kitaplar için ayrılmıştı. Saate baktım, ikiye geliyordu. Akşam yediye daha çok vardı. Hemen bir kitap seçtim, pencerenin kenarına oturup kitabı okumaya başladım.
Vaktin nasıl geçtiğini anlamadım. Emine odaya geldi:
"Söylemiş miydim, hatırlayamadım: Yedide yemek başlayacak. On dakika var. Hazırlanıp yemeğe insen iyi olur Sevda Hanım." dedi.
"Evet, söylemiştin ama iyi ki hatırlattın, unutmuşum."
Akşam olmuştu. Hemen ayağa kalkıp kendime çeki düzen verdim. Sofrada herkes olacaktı demek. Emrah "Hemen gelirim." diye çıkmış ama dönmemişti. Belki de çoktan dönmüştü, aşağıdaydı. Aşağı yemek salonuna indim, herkes sofraya oturmak üzereydi. Beni görünce Sait Bey gülümsedi:
"Hayırlı akşamların olsun gelin kızım. Senin yerin bundan sonra şurası." dedi.
Beni kendi yerinin sağ tarafına, Nur Hanım'ın yanına yerleştirdi.
"Her zaman burada oturacaksın. Bizim ailedeki birinci kural yemek saati, ikinci kural masa düzenidir. Haydi, herkes otursun." diye devam etti.
Mutfaktaki bir diğer çalışan Macide çorbaları dağıttı. Arkasından çorba kâselerini toplayıp masadaki büyük tabağa yemekleri koydu. Bizim evde herkes kendisine ait tek tabaktan yemek yerdi, salata olursa o da ortaktı. Çok gerilmiştim, diğerleri nasıl yemek yiyor gizlice ona bakıyordum. Onlar ne yaparsa aynısını yapacaktım. Seher tüm yemek boyunca beni inceleyip pis pis sırıttı. Ona aldırmamaya, önümdeki yemeği bitirmeye çalıştım ama olmadı, tabak öylece duruyordu. Sait Bey tekrar bana döndü:
"Gelin, yemeği bitirmeyecek misin?"
"Çok fazla geldi efendim."
"Bak kızım, en sevmediğim insan tabakta yemek bırakan insandır. Zaten dinimizde de israf, hele yemek israfı en büyük günahlardandır. Peygamberimiz "Yiyin, için ama israf etmeyin!" demiştir. O yüzden bugünlük daha beni tanımadığın, bir de kendini hâlâ yabancı ortamda hissettiğin için bir şey demiyorum ama yarın yemeğini yiyeceğin kadar al, tamam mı?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIK
General FictionBüyük şehrin varoş mahallelerinde geleneksel bir aile ortamında büyüyen genç bir kızın öyküsü bu. Sevda'nın!.. Hayatını nice hedeflerle taçlandırma mücadelesine girmişken kapısına gelen kısmeti kovuşturmasına izin verilemezdi. Verilmedi de... Güçlü...