Sevda / 14 - Başka Biri mi Var?

79 12 1
                                    

O hafta evde kesilen kurbanların, dağıtılan erzakların telaşı vardı. Nur Hanım her şeyle tek tek ilgileniyor, beni de hep yanında istiyordu. Mahallede kime ne gönderilecekse buna beraber karar veriyorduk. İlk defa fikrimin sorulması, bana saygı duyulması inanılmaz bir duyguydu. Nur Hanım'a karşı vicdanım sızlıyordu ama şu anda yapabileceğim bir şey yoktu. Seher tüm bunları göz ucuyla izliyor, beni nerede yalnız yakalasa bana mutlaka bir laf sokuyordu ama bu, umurumda bile değildi, mutluydum. Akşamları Sait Bey'i heyecanla dinliyorduk. Emrah'la odamıza çekilince de ya beraber film seyrediyorduk ya da o film seyrederken ben kitap okuyordum. Fazla konuşmuyorduk ama yavaş yavaş birbirimizi tanıyorduk. Emrah'ın konuştuğu şeyler bazen tuhaf gelse de o bile hoşuma gidiyordu. Sait Bey bir seferinde başımı kapatmam gerektiğini ima edince bunu nasıl yapmam gerektiğini öğretmesi için Nur anneye rica ettim. Keşke bunu Seher'e sorabilseydim ama Seher bana dönünce bakışları o kadar tersleşiyordu ki bu bakışları cesaretimi kırıyordu. Nur Hanım hemen renk renk eşarplar, iğneler aldırdı. Başımı kapatacağım için çok memnun olmuştu. Seher'e göre tam bir yalakaydım ama durum hiç de sandığı gibi değildi. Bu insanlar bana saygı duyuyordu, ben de onlara saygı duyuyordum. Bu yüzden onları mutlu etmek istiyordum. Emrah'ın beni istemesi ve bu yalandan kurtulmam için dua etmekten başka çarem yoktu.

Seher o hafta sonu kocasıyla konuştuğunu Bursa'ya gitmeyeceğini söyledi. Nur Hanım çok sinirlendi "Adamcağız orada tek başına ne yer ne içer, bencillik yapıyorsun." dedi. Seher:

"Of anne ya, orada her şeyi tek başıma nasıl yaparım? Hem bu çocuk için senelerdir bekliyoruz. Yanlış bir şey yapmaktan korkuyorum, burada iyiyim. Doğumu burada yapsam diyorum, sen ne dersin?" diye sordu.

"Deli misin kızım? Beş ay var daha doğuma. Hem doğumdan sonra da bir ay daha say. Damadın ailesi ne der bu duruma? Sen burada misafirsin Seher, asıl evin orada, aklını başına topla."

"Ben konuştum Kadir'le bana "Olabilir." dedi. Hem annesi de "Kalsın, nerede rahat ediyorsa orada doğursun." demiş. On beş günde bir gelecek Kadir."

"İkiniz de çıldırmışsınız, böyle evlilik mi olur? Baban duyarsa vallahi çok kızar."

"Babama doktor yola çıkmamam gerektiğini söyledi dersin."

"Bir de yalan söyleyeceğiz? Babana asla yalan söylemem!"

"Aman anne, yalan değil ki bu. Doktor fazla kıpırdamamı söyledi."

"Sen söyle ona, ben yalan konuşamam ama nasıl istersen öyle yap. Sonra bir şey olur, Allah korusun, sorumluluk alamam."

Nur Hanım'ı tek pes ettiren Seher'di. Canım sıkılmıştı ama bu kadın bu evden eninde sonunda gidecekti. Ertesi hafta Nur Hanım'dan annemlere gitmek için izin istedim. "Tabii, kızım git, ellerini öp. Ailene benden de selam söyle. Onlar da seni merak ediyordur." deyince çok sevindim. Ailemi görmeye gideceğimi akşam Emrah'a da söyledim. Emrah cebinden para çıkardı:

"Kardeşlerine hediye alırsın giderken." dedi. Utanmıştım yine "Saçmalama Sevda, evlilik ortaktır biliyorsun, utanacak ne var? Al şunu." dedi ve güldü. Ben de gülümseyerek parayı aldım.

Ertesi sabah ailemi değil de Ayten Abla'yı göreceğim için çok heyecanlıydım. İnşallah akşam nöbetine denk gelirdim, kesin o zaman evde olurdu. Kahvaltıdan sonra şoförümüz Ahmet'ten beni önce alışveriş merkezine götürmesini rica ettim. Fena değildi bu, cebimde para vardı, şoförüm vardı. Evet, gerçek bir masal gibiydi. Bir de Emrah'ın nesi olduğunu öğrenebilsem her şey ne kadar güzel olacaktı. Alışveriş merkezinde renk renk vitrinlere baktım, herkese bir şey alacak kadar param vardı. Ayten Abla'ya da yeşil bir bluz aldım, tam ona yakışan renkten. Bu renkli dünyadan çıkmak istemiyordum ama vakit çabuk geçiyordu. Mahalleye vardığımızda öğle olmuştu. Bir iki saat annemlerde oturur sonra Ayten Abla'ya uğrardım. En geç saat beş gibi evde olmak istiyor, Seher'e fırsat vermek istemiyordum. Annem beni görünce çok sevindi, annemin gözü paketlerdeydi. İçeri girdim. Babaannem hâlâ bizdeydi, beni görünce ayağa kalktı. Elini öpüp oturttum yerine. Annemle sarıldık, daha doğrusu annem ahtapot gibi sardı beni. Bu yapmacık sevgi gösterisi, en az duyarsız kaldığı zamanlar gibi, iticiydi. İç geçirdim. Paketleri sahiplerine verdim, alışverişten kalan parayı da annemin eline sıkıştırdım. Gözleri daha da parladı. Yemek için mutfağa geçti. Eve yeni eşyalar alınmıştı. Nur Hanım'ın köşesine iliştiği kanepe gitmiş yerine güzel bir üçlü koltuk gelmişti. Benim oturduğum pencere kenarı, babaanneme kalmıştı. Onun karşısına oturdum. Babaannem dünürleri överek ne kadar güzel düğün yaptıklarını, içinin çok rahat ettiğini anlatmaya başladı. İçi neden rahat etmişti ki? Sanki beni kötü birine verseler "Durun, ne yapıyorsunuz?" diyecekti. Dışarı baktım, her şey bıraktığım gibiydi. Çocuklar kirli, erkekler fütursuz, kadınlar çekingen... Annem şakıyarak sofrayı kurdu. Ona yalandan "Yardım edeyim mi?" diye sordum. "Yok, kız. Sen şimdi neyin nerede olduğunu unutmuşsundur, hem bugün misafir sayılırsın, bir dahaki sefere kızım." dedi.

ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin