Başı öne düşmüştü ki aşağıda bir gürültü koptu, Emine bağırıyordu. Hepimiz aşağı koştuk. Nur Hanım'ın yüzü sapsarıydı. Kadın salonda yere düşmüş, nefes alamıyor gibi hırıltılar çıkarıyordu. Hemen ambulansı aradılar. Ambulans gelince, ben hariç, herkes hastaneye koştu. Nur Hanım daha önce bir kalp ameliyatı geçirdiği için herkes ondan korkmuştu. Neyse Allah'tan ciddi bir şey yoktu. Birkaç gün hastanede doktor gözetiminde olmasını uygun görmüşlerdi. Seher hamile olduğu için Nur Hanım yanına refakatçi olarak beni istemişti. Hemen birkaç kıyafet alarak ben de hastaneye gittim.
Nur Hanım'ı ilk defa bu kadar güçsüz ve yorgun görüyordum. Kendi içinde yaşadığı strese daha fazla direnememişti. Yatağında öylece yatıyor, sadece uzaklara bakıyordu. Bir ara beni yanına çağırdı, onunla konuştuk. Sonra bana uzun uzun baktı:
"Sevda biliyorum, beni seviyorsun, bunu hissediyorum. Asla beni kıracak bir şey yapmazsın bunu da biliyorum." dedi.
"Evet, Nur Anne!"
"Bak kızım, eğer bana bir şey olursa..."
"Yok, olmayacak! Doktorlar 'Bir şeyi yok.' demiş."
"Allah bilir güzel kızım (Gülümsedi.) Eğer bana bir şey olsa bile sözümüz ahirete kadar geçerli. Bizim evde Emrah'la aranızda ne olduysa ya da ne olursa kimseye söylemeyeceksin."
"Bir şey bilmiyorum ki söyleyeyim."
"Sen de haklısın ama bir gün öğrenirsen o zaman bile söylemeyeceksin söz mü?"
"Çok mu kötü bir şey?"
Nur Hanım'ın nefes alışı değişti, korkmuştum, elini tuttum:
"Tamam, anne. Sen kendini yorma. Ben kimseye hiçbir şey anlatmam, söz."
"Sağ ol yavrum. Bu söz benim için hayatımdan bile daha değerli, anlıyor musun?"
"Anlamaya çalışıyorum."
"Şoförü ara Seher'i hastaneye getirsin. Sen de eve git, biraz dinlen. Akşama şoför seni tekrar buraya getirir, Seher'i de eve götürür."
"Yok, anne. Seher Abla belki dayanamaz. Yanında ben kalırım. Yorulmadım ki!"
"Hayır, Sevda dediğimi yap."
Seher Abla hastaneye geldiğinde Nur Hanım uyuyordu. Şoförü de Sait Bey acil olarak çağırmıştı. Eve gidemedim. Seher de fırsatını bulmuştu. Beni odada yakalamanın heyecanıyla hemen alçak bir sesle benimle tartışmaya başladı:
"Bunlar hep senin yüzünden biliyorsun, değil mi? Ne olduysa sen geldikten sonra oldu. Tüm aile huzurumuzu, düzenimizi bozdun. Bak bizimkiler senin çapulcu ailene ev de vermiş. Yeter bizi sömürdüğünüz! Defol, git artık!"
"Ben vallahi bir şey yapmadım Seher Abla, çok kırıyorsun beni. Nur Anne'mi çok seviyorum ben. Onu üzecek hiçbir şey yapamam ki."
"Onu bunu bilmem, sizin gibileri tanırım. Üç kuruş para için her şeyi yaparsınız. Ben de para veririm sana. Yol daha yakınken, kimseye daha fazla zarar vermeden git artık."
"Bu evliliği bana da soran olmadı Seher Abla. Nereye gidebilirim?"
O sırada Nur Hanım yavaşça öksürdü. Belli ki konuştuklarımızı duymuştu. Bana:
"Sen aşağı, kafeteryaya in. Orada bir şeyler iç Sevda. Benim Seher'le konuşacaklarım var." dedi.
"Peki, anne."
Kafeteryaya indim. Gazete okudum, etraftaki insanları seyrettim. Uzun süredir ilk defa yabancı insanların arasında tek başıma vakit geçiriyordum. Onları seyretmek hastanede de olsam bana bir huzur verdi. Kim bilir, bu insanların ne derdi vardı? Acaba kimin en yakını şu anda ameliyat oluyordu ya da birileri sağlığına kavuşuyordu? Acaba kimin daha da zorlaşıyordu hastalığı? Hiçbir şeyin önemi yoktu aslında hayatta. Belki elli altmış yıl sonra şu anda burada olan insanların hiçbiri olmayacaktı. Dert ettikleri hastalıklar, kederlerin de önemi kalmayacaktı. Yeni insanlar, yeni hayatlar eski dertlere üzülüp kalacaklardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIK
Ficción GeneralBüyük şehrin varoş mahallelerinde geleneksel bir aile ortamında büyüyen genç bir kızın öyküsü bu. Sevda'nın!.. Hayatını nice hedeflerle taçlandırma mücadelesine girmişken kapısına gelen kısmeti kovuşturmasına izin verilemezdi. Verilmedi de... Güçlü...