Hayalimin en güzel yerinde annem kapıdan içeri girdi, hâlâ şaşırtıcı bir şekilde sırıtıyordu "Ne yemek yaptın?" diye sordu. "Patates." dedim.
"Patates mi?" diye yüzünü ekşitti. "Baban söylenecek ama alacağı haberlerden sana bir şey demez." diyerek kıkırdadı.
Tekrar kapı çaldı, babam elinde kahvehaneden yürüttüğü üç-beş gazeteyle içeri girdi. Çok heyecanlandım, sabah ilk işim onları okumak olacaktı.
"Al şunları, bakma salak salak! Sofrayı getir hemen çok acıktım." dedi.
Anneme döndü "Ne sırıtıyorsun sen?"
"Müjde müjde. Sevda'yı görmeye bugün Nur Uğurlu geldi, hani şu üst mahallenin burnu havada zenginleri. Yarın da kocasıyla kahve içmeye gelecek. Daha ne olsun?"
Demek Nur Uğurlu'ydu. Evet, şimdi hatırlamıştım, üst mahallenin en zengin ailelerindendi. Arada bayramlarda seyranlarda millete yardım etmek için bizim mahalleye uğrardı. "İsmi de ne kadar yakışıyor ona." diye içimden geçirdim.
Babam "Yapma ya, gerçek mi? Kadın bizden kız isteyecek Uğurluzadelerin biricik oğluna ha! Bak sen şu Allah'ın işine!"
"Hımm." dedim içimden. "Sevda Uğurlu, Nur Uğurlu'nun gelini..." O sırada Özlem geldi yanıma "Abla su versene bana." diye. Babam Özlem'e bir tokat attı:
"Git kendin iç hatta sofrayı da sen kur bugün! Sevda'yı yorma. Okuyup doktor olacakmış. Bacaklarını kırınca ilk kendi bacaklarına bakarsın o zaman küçük şeytan!" dedi.
Özlem öfkeyle mutfağa gitti, bağırıyordu. "Engel olamayacaksın, kaçarım evden yine de okula giderim! Seni şikâyet edeceğim polislere!" diye.
Babamla Ömer gülmeye başladılar. Ömer "Bu evde tek ben okuyacağım. Sen de Sevda gibi satılacaksın gözün açılmadan." dedi.
Babam "Sen de ne okursun ya! Şu Özlem keşke erkek olaydı. Var ya, başhekim olurdu başhekim ama Allah kız yarattı onu. Doktor olmasını istese erkek yaratırdı. Duyuyor musun kız beni?" diye bağırdı.
Ömer "Ya baba üç kırığım var. Seneye vereceğim onları, göreceksin." diye yaltaklandı.
İçimden haykırdım yine "O zaman madem siz erkek doğdunuz siz niye doktor olamadınız?" diye. Bir yandan da afallamıştım, babam bana laf etmemişti. Bugün beni üst üste şaşırtıyorlardı.
Özlem sinirle sofra bezini serdi:
"Allah beni yanlış yaratmadı, tamam mı? Sizi eksik yaratmış." dedi.
Özlem'in boyundan büyük lafı babamı daha da kızdırdı. Onu dövmek için üzerine yürüyünce annem araya girdi:
"Şurada ağız tadıyla bir yemek yiyeceğiz, bir durun hele."
"Ne yemek ama patates! Hep patates, o olmazsa makarna! Başka bir şey pişiremez misiniz siz?"
Diye yine konuya atladı Ömer. Babam bu sefer ona döndü:
"Eşekoğlueşek, oku adam ol da sen et yedir bize! Lan, hepinizin bacaklarını kırardım da yine iyi güne denk geldi."
Her sözde daha fazla irkiliyordum, içime giderek bir şüphe, bir korku düşüyordu. Bunlar her zamanki kavgalarımızdı ama hiçbiri bugün bana sataşmamıştı. Niye bu kadar, yani ellerinden geldiğince, iyilerdi? "Sorsam mı acaba?" dedim, sonra her zamanki gibi vazgeçtim. Sorsam ne cevap alacaktım ki? Sonra birden hatırladım, bunlar benim için değil "Nur Uğurlu" içindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIK
Ficción GeneralBüyük şehrin varoş mahallelerinde geleneksel bir aile ortamında büyüyen genç bir kızın öyküsü bu. Sevda'nın!.. Hayatını nice hedeflerle taçlandırma mücadelesine girmişken kapısına gelen kısmeti kovuşturmasına izin verilemezdi. Verilmedi de... Güçlü...