Küçük kardeşim Özlem'i düşündüm. Annem benim adımı niye "Sevda" koyduysa ona da aynı sebepten "Özlem" demişti herhâlde. Özlem ne tatlı ve şirindi. Ortaokula gidiyordu. Benim gibi değildi, hiç susmazdı. Azarlasalar, dövseler bile hep konuşur, her şeye cevap verirdi. Bazen annemi güldürür bazen de çok sinirlendirirdi. Benimle gerçekten ilgilenen, beni tek güldüren kardeşim Özlem'di. Okuldan eve gelir, annemize şöyle bir bakar sonra koşarak bana sarılırdı.
"Büyüyünce doktor olacağım, ikimizi de bu evden kurtaracağım." derdi. Bunu öyle ciddi, öyle şirin söylerdi ki gülümserdim. Ona inandığımı zanneder, daha çok heyecanlanır "Bak, bu senin de hoşuna gidiyor. Bu lanet olası mezarlıktan kurtulacağız. Sen ev işlerini yaparsın ben de çalışırım." diye bağırarak konuşur, sonra hızını alamaz dans etmeye başlardı.
Annem hemen araya atlar Özlem'e "Seni okutan kim, a akılsız?" diyerek o minik yüreğine kasveti eker, ona iplerin babamla onun elinde olduğunu hatırlatırdı.
Doğruydu, onu da solduracaklardı bir gün. Onu da kendi elleriyle, ondan habersiz birine satacaklardı. Kendi mutsuzluklarından hiç ders almayacaklar, kendi kaderlerine sürekli ağlayıp Tanrı'ya şikâyet ederken aynısını ona da yapacaklardı.
Annem saçlarımı taramayı bitirdi "Hah, şimdi bir şeye benzedin!" dedi.
O sırada kapı çalındı, annem âdeta uçarak gidip kapıyı açtı. Ayşe Abla ve yanında altmış yaşlarda bir kadın içeri girdi. Kadını sanki daha önce görmüş gibiydim ama nerde gördüğümü hatırlayamıyordum. Bizim mahallede oturmuyordu ama kesin sokağı seyrederken gözüme çarpmıştı. Bu kadını tanıyordum sanki. Kadın çok temiz ve güzel giyimliydi, türbanlıydı. Üzerindekilerin pahalı olduğu her hâlinden belliydi. Giysileri kadına çok yakışmıştı. Vakur, kendinden emin bir duruşu vardı. Annemin sabahtan beri temizlediği tek kanepemizin ucuna şöyle bir oturdu. Bana baktı, gözleriyle güldü. İçimi bir sıcaklık kapladı, endişem yerini meraka bıraktı. O kadar içten, sıcak ve derin bakıyordu ki çok etkilenmiştim kadından. "Nasılsın kızım?" dedi yumuşak bir sesle. Anneme baktım. Annem:
"Cevap versene kızım!" dedi.
"İyiyim efendim, siz nasılsınız?"
Kadının cevap vermesine fırsat kalmadan annem tekrar atıldı:
"Efendim bizim kızımız uysal, sakin, kendi hâlinde biridir."
Kadın gülümseyerek başını salladı:
"Belli belli, pek de güzelmiş. Zaten ben de kızınızı uzaktan ara sıra görür, beğenirdim. Ayşe Hanım da öve öve bitiremeyince sizi bir ziyaret edelim istedim. Böyle yakından görünce de daha emin oldum."
Annem minnetle Ayşe Abla'ya döndü:
"Bir şey içer misiniz, kahve ya da çay?"
Kadın tekrar gülümsedi:
"İçeriz tabii ama şimdi değil. Yarın akşam siz de müsaitseniz eşim Sait Bey'le bir kahvenizi içmeye geliriz."
Annemin eli ayağına dolaştı, utanmasa az daha kadına sarılıp elini ayağını öpecekti. Misafirleri uğurlarken Ayşe Abla usulca "Allah hayırlara vesile etsin. Size sonra uğrarım Cemile." dedi anneme.
Hiçbir şey anlamamıştım zaten bana da soran, anlatan yoktu. Annem kapıyı kapattıktan sonra evde sevinçten uçmaya başladı âdeta "Kız salak, kafana talih kuşu kondu talih!" diye sevinçten bağırmaya başladı.
"Ne oldu ki?" dedim.
"Ne olduysa oldu, sen şimdi onu boş ver. Git, akşam yemeğini hazırla. Üstündekileri de çıkar, sahibine kirlenmeden vereyim. Kardeşlerin gelir şimdi. Haydi, sallanma!"
Kadın âdeta coşmuştu. Kuş gibi yerinde duramıyordu. Kıyafetleri çıkarıp anneme verdim.
"Dur, bunları verip yarın için yenilerini alayım." diye şakıyarak evden çıktı. Tam o çıkarken kardeşlerim eve girdi. Özlem şaşırmıştı "O annem miydi?" diye sordu.
Erkek kardeşim Ömer, babamdan esinlenerek her eve gelişinde yaptığı gibi ters ters baktı:
"Bana ekmek arası bir şeyler yap, acıktım." dedi.
İkisine de mutfakta bir şeyler hazırladım.
Size hiç Ömer'den bahsetmedim. Babamın biricik umudu, annemin erkek evlat doğurduğu için gurur kaynağı Ömer. Kız kardeşime ve bana dayatılan yasaklar tabii ki ona uygulanmadı. Bize her şey yasak, günah diye anlatılırken Ömer'e her şey serbestti ama fark sadece buydu. Zannetmeyin ki Ömer bizden farklı sevgiyle büyüdü. Bize uygulanan yasaklar ne kadar duygusuz sevgisizse, Ömer'e verilen imtiyazlar da o kadar duygusuz ve sevgisizdi.
Ömer de kendisi gibi yetiştirilen diğer erkek çocuklar gibi Tanrı'nın erkekleri üstün, kadınları ise zayıf ve ezilmesi gereken yan karakterler olarak yarattığını zannediyordu. Buna dayanarak da yüzündeki o henüz masum, cahil ifadesiyle bize her fırsatta sözlü şiddet uyguluyordu. Doğal olarak rol modeli babamdı. Babam bize "Dışarı çıkarsanız bacaklarınızı kırarım." dedikçe Ömer'in yüzüne pis bir sırıtma geliyor "Sen merak etme baba, ben göz açtırmıyorum bunlara!" diye konunun altını çiziyordu.
Evet, biz kadınlar bu ülkede ister babamız ister erkek kardeşimiz olsun çoğu erkeğin gözünde doğduğumuz andan itibaren potansiyel birer suçluyduk ve onlar da bu dünyada bize çekidüzen vererek cennetteki yerlerini garanti ediyorlardı. Bu zihniyetteki erkekler fani hayatları boyunca kadınları ne kadar çok ezerlerse Allah'ın da cennette onlara o kadar fazla huri vereceğine inanıyorlardı. Bu zihniyette olmalarına rağmen babamdan da erkek kardeşimden de nefret edemiyordum. Sadece bu kadar anlayışsız, bu kadar akılsız olabilmelerine dayanamıyordum. Bütün bunlara rağmen onların gözünde aptal olan yine de bendim.
Ömer'le Özlem fakir öğünlerini yerken akşam yemeğini yaptım. Sonra her zamanki gibi köşeme, pencerenin kenarına oturdum. Dünyaya gelmeye ben karar vermemiştim, daha on altı yaşındaydım ve hayatta henüz hiçbir şeye ben karar vermemiştim.
O kadını düşündüm. Ne kadar da sıcak bakmıştı.Onun gibi bir kadın beni ne yapsındı, beni bırak neden bizim aileden bir kızıoğluna layık görsündü? Oğlu ya manyak ya zekâ özürlüydü ya da bu kendi oğlubile değildi. Belki de sadece fakir bir tanıdığına iyilik olsun diye ona kızbakıyordu. "Keşke onun oğlu olsa!" diye düşündüm. Oğlu da kendi gibi olurdubelki. O zaman ne güzel bir hayatım olurdu! Beni seven bir kocam, bana saygıduyan sımsıcak bir annem olurdu. Sonra o kadına "Anne." derken hayal ettimkendimi. "Kızım, iyi misin?" diyordu bana. Onu ömür boyu baş tacım yapacaktım.Asla başkalarının yaptığı gelin-kaynana kavgası olmayacaktı aramızda. Olmadı dazaten. Keşke olsaydı ama hiç olmadı. Hep öyle sıcak baktı bana. Hayalimdekendimi ezik hissedip kadını başköşeye yerleştirirken gerçekte tam tersi oldu.Kayınvalidem ezik durdu, ben baş tacı oldum ama ne baş tacı!..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIK
Ficción GeneralBüyük şehrin varoş mahallelerinde geleneksel bir aile ortamında büyüyen genç bir kızın öyküsü bu. Sevda'nın!.. Hayatını nice hedeflerle taçlandırma mücadelesine girmişken kapısına gelen kısmeti kovuşturmasına izin verilemezdi. Verilmedi de... Güçlü...