Cuma günü Nur Hanım geldi. Şoförü geldi kapıya ve hazırsam hemen gitmemiz gerektiğini söyledi. Annem yine bozulmuştu. Oysa akşamdan yaprak sarmış, kek pişirmişti. "Canıma minnet, ben de Ayten'i çağırırım. Bugün boşta hem ona danışacaklarım var." diyerek bana huysuzlandı.
Arabaya gittim. Şoför kapıyı açtı, Nur Hanım gülerek yanını işaret etti. Epeydir görüşememiştik. Elini uzattı, öptüm:
"Nasılsın güzel gelinim?"
"İyiyim anne, sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim, hele şu düğün hengâmesi bitsin daha iyi olacağım. Sen geleceksin diye evi baştan yaptırıyorum neredeyse. Ayağın da uğurlu geldi. Seher aradı sabah, hamileymiş. Ne zamandır bekliyorlardı. Senin kısmetinle çocuk da geldi. Önce Eyüp Sultan'a gidiyoruz. Mübareğe bir dua edelim beraber."
"Olur, efendim."
"Nasıl anlaşmıştık Sevda seninle? Bana hep anne diyecektin."
"Peki, anne."
Güldü, yanağımı hafifçe okşadı.
Eyüp Sultan'ı çok duymuştum ama oraya gitmemiştim. Ömrümde o kadar kalabalığı bir arada ilk defa görüyordum. Nur Hanım, çantasından çıkarıp bana bir eşarp uzattı. Caminin içine girip oturduk. Herkes elini açmış dua ediyordu. Kimisi ağlıyor, kimisi namaz kılıyordu. Nur Hanım da namaz kılmaya başladı. Ben de orada duran dua kitaplarından birini aldım okumaya başladım. Aradan epey zaman geçmişti. Nur Hanım namazını bitirdi, yanıma oturdu, dua etmeye başladı. Biraz sesli dua ediyordu ama ne dediğini tam anlayamıyordum. Kendinden o kadar geçmişti ki sanki başka bir âlemde gibiydi:
"Allah'ım!.. Utandırma!.. Bunca yıl... İyiliklerin... Kurtar..."
Kelimeleri birleştiremiyordum. Sonra ağladığını anladım. Mekânın verdiği duyguyla mı yoksa gerçekten mi ağlıyordu? Artık ne derdi varsa o bile ağlıyordu. Sonra iç geçirerek duasını bitirdi, sessizce kalktı, bana da işaret etti. Eyüp Sultan'dan çıktık, tekrar arabaya bindik. Gelinlik mağazasına kadar hiç konuşmadı; arabanın camından sessizce dışarıyı seyretti. İnsanın çaresizliğini örten en iyi yol sessizliktir, kendimden biliyordum. Her yolun denendiğini, artık bir çıkar yolun kalmadığını gösterir sessizlik. Yüzlerce "Neden?" sorusunun akıllardan geçtiği ama tüm bunlara mantıklı bir cevabın olmayışıdır sessizlik. Kendinle, hayatla hesaplaşmanın en derin yoludur sessizlik. Gizli ve soylu bir başkaldırıştır da ayrıca. Bazen kimseye verecek hesabının olmadığını anlatmanın en dolaysız yoludur ama bazen de sorunları örtmenin, gizlemenin, karşındaki insanı hiçe saymanın en sahtekârca yoludur sessizlik. Ondaki acaba bunlardan hangisiydi?
Mağazada bizi şık ve kibar kızlarla, mağaza sahibi olduğu belli olan hoş bir hanım karşıladı. Nur Hanım önceden gelmiş, kendi mutaassıp çevresine uygun olarak tesettür modelli üç dört gelinlik seçmişti. Onları gösterdiler bana, benim fikrimi sordular. Hepsi benim için zaten hayal edebileceğimden daha fazlasıydı, seçimi Nur Hanım'a bıraktım. O da modelleri üzerimde görerek beraber karar verebileceğimizi söyledi. Sonunda sade bir gelinlikte karar kıldık. Birkaç ufak tadilat yapıldıktan sonra gelinliği bizim eve bırakmalarını rica etti Nur Hanım ve mağazadan ayrıldık.
Hava güzeldi, Nur Hanım deniz kenarında oturup biraz sohbet etmeyi teklif etti. Küçük ve sevimli bir çay bahçesine gittik "Aç mısın?" diye sordu. Uzun zaman geçmişti ama heyecandan acıkmamıştım, o yüzden çay istedim. "Çayı seviyorsun. Bunu bana Emrah söyledi." dedi. Demek ki benden bahsetmişlerdi. Annesine benimle alakalı başka ne söylemişti acaba?
"Nasıl buldun nişanlını?"
Utandım:
"İyi."
"Sana iyi davrandı mı?"
"Evet."
"Güzel. Emrah iyidir hoştur da kadınlarla nasıl konuşulur bilmez. Onun için soruyorum, yanlış anlama. Seni kıracak bir şey söylemedi, değil mi?"
"Yok, hayır, söylemedi."
"Güzel, hep iyi olun, ne olursa olsun birbirinize hep saygı duyun. Hani, seninle yemeğe gitmiştik, bana orada bir söz vermiştin. Hatırlıyor musun?"
"Evet, anne hatırlıyorum."
"Güzel, o sözünü asla unutma. Ne olursa olsun karı koca arasında yaşananlar aile içinde kalır. Evlilikte mutlu olmanın birinci altın kuralı budur kızım."
Nur Hanım sonra sustu, denize döndü, yine aklı başka yere gitmişti. Bugün çok sık dalıp gidiyordu sanki. Biraz da zayıflamıştı, anlaşılan evdeki işler onu yormuştu. Yan masada iki genç kız hararetli bir şekilde konuşup gülüyorlardı. Sonra kızlardan biri gece erkek arkadaşıyla nasıl öpüştüğünü anlatmaya başladı. İster istemez dinliyordum. Babamın yoldan çıkmış dediği kızlardandı. Kız, yaşadıklarını öyle heyecanlı anlatıyordu ki bir an Emrah'ın da beni öyle öptüğünü hayal ettim. Önce yavaşça sarılacak, sonra beni uzun uzun öpecekti. Birden kıpkırmızı oldum ama artık ayıp değildi ki bunu düşünmem, yakında evleniyorduk biz. Bu kızlar gibi gizli saklı da değil, resmen öpüşebilirdim. İçimi ılık bir heyecan sardı, Allah'a şükrettim. Evet, babam zamanında bana her şeyi yasaklamıştı ama Allah şimdi o yasakların mükâfatını fazlasıyla veriyordu.
Nur Hanım da düşünceli hâlinden çıkmış, kızlara dikkat kesilmişti. Neye konuşup güldüklerini anlayınca sinirlendi, biraz yüksek sesle:
"Hiç ar haya kalmadı! Bunlar ne ki bunları yetiştiren anne baba ne olsun? Kalk kızım, gidiyoruz."
Sonra hışımla ayağa kalktı, mecburen onu takip ettim. Kızlar daha yüksek perdeden gülmeye başladılar. Beni Nur Hanım'ın kızı sandılar. Birisi bağırarak:
"Gören de teyzeyi hiç öpüşmemiş sanacak. Hoop, teyze! Yanındakini marketten mi aldın? Aman, dikkat et de kimseyle öpüşmesin! Alimallah, dünya batar!" dedi.
Nur Hanım'ın yüzü asılmıştı. Bir an durdu, geri dönüp bir laf etmek istedi, sonra:
"Değmez böylelerine!" diyerek koluma girip arabaya kadar yürüdü. Arabaya binince bizim mahalleye dönmemizi söyledi şoföre. Sonra bana döndü:
"Sen farklısın, kendi kızım da dâhil kimseye benzemiyorsun Sevda. Seni bunun için seviyorum. Ben seni asla üzmem. Sakın, sen de beni üzme tamam mı?"
"Üzmem anne, neden üzeyim ki?"
"Evet, neden ne olursa olsun üzme beni, hep böyle saf temiz kal."
Benden istediği zor bir şey değildi. O beni sevdiği sürece ben zaten onu baş tacı yapacaktım ama bunu sürekli tekrarlamasını anlamıyordum. Belki diğer geliniyle arasında bir şeyler geçmişti, bilemiyordum fakat nişan günü gayet samimi görünüyorlardı. Neyse, zaten yakında birbirimizi daha iyi tanıyacaktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIK
Genel KurguBüyük şehrin varoş mahallelerinde geleneksel bir aile ortamında büyüyen genç bir kızın öyküsü bu. Sevda'nın!.. Hayatını nice hedeflerle taçlandırma mücadelesine girmişken kapısına gelen kısmeti kovuşturmasına izin verilemezdi. Verilmedi de... Güçlü...