İki ay kadar evde herkes çok huzurluydu. Gündüzleri eve ya misafir geliyordu ya da biz bir yere gidiyorduk. Akşamları bazen eve ağır konuklar geliyordu. Onlar için hazırlık yapıyorduk. Nur Hanım bu arada bana tüm usul ve erkânı, kime nasıl davranacağımı, sofra adabını, yemek uyumunu, nasıl giyinmem gerektiğini, her şeyi anlatıyordu. Kendimi tipik fakir kız, zengin oğlan filmlerindeki gibi hissediyordum. Aradaki tek fark kayınvalidemin çok iyi, kocamınsa bana arkadaş gibi davranmasıydı.
Seher'in hamileliği ilerledikçe Seher çekilmez oluyor, bana kötü davranmanın dozunu artıyordu. Özellikle gündüz Nur Hanım evde yoksa bana etmediğini bırakmıyor, beni sürekli aşağılıyordu. Nasıl olsa gidecek diye cevap vermiyordum ama o benim ona aldırmadığımı düşünüp işi hakarete kadar vardırıyordu. Cevap versem eline koz geçecek, beni herkese şikâyet edecekti. Onunla baş edemezdim. O yüzden sessizlik ve ne derse onu yapmam en doğru yol gibi görünüyordu.
Birkaç sefer Emrah'a hastalığının ne olduğunu sormaya çalıştım ama her seferinde beni susturup başka konulara geçti. Onunla aramızda garip bir bağ oluşmaya başlamıştı. Annesinin bana aldığı kıyafetleri beğenmiyor, beni ara sırada alışverişe çıkarıyor, bana hiç sıkılmadan orada saatlerce kıyafet denetiyor, hiç makyaj yapmadığım hâlde bana makyaj malzemeleri alıyor, benimle alakalı her türlü ayrıntıyla tek tek ilgileniyordu.
Bazı akşamlar enteresan sohbetler ediyordu. Ekranda kadın cinayetleri görünce sinirleniyor, Türkiye'de yaşamanın ne kadar zor olduğunu, hele kadın olmanın daha da zor olduğunu anlatıyordu. Kitap okumayı sevdiğimi bildiği için bana kitaplar öneriyordu. Sonra kitap üzerinden tartışıyorduk. İnanılmaz zevk alıyordum bundan. Her akşam odamıza çıkacağımız saati iple çekiyordum. Her gün yepyeni şeyler öğreniyordum. Gündüz Nur Hanım bana hayata karşı nasıl durmam gerektiğini, akşamları Emrah hayatı nasıl algılamam gerektiğini öğretiyordu. Güzel günlerdi hatta hayatımın en güzel, en anlamlı günleriydi diyebilirim. İlgiye, konuşmaya, sevgiye, anlamaya, anlaşılmaya o kadar ihtiyacım vardı ki.
Bir akşam, Emrah telefonunu aşağıda unutup uyuyakalmıştı. Ben de kitap okuyordum. Nur Hanım hışımla bizim odaya girdi, elinde Emrah'ın telefonu vardı. Sarsarak Emrah'ı uyandırdı. Sanki beni görmüyor gibiydi. "Aşağı gel çabuk konuşacağız." dedi. Emrah afalladı, sonra telefonunu annesinin elinde görünce "Allah kahretsin!" dedi. Beraber aşağı indiler. Emrah iki saat kadar sonra tekrar yukarı çıktı, üzgündü, hiçbir şey söylemeden tekrar yattı. Bir şey anlamamıştım ama bunu anne-oğul arasında bir mesele diyerek dert etmedim.
Ertesi sabah, Emrah çıkar çıkmaz Nur Hanım tekrar odaya geldi. Kadıncağız çökmüş gibiydi. Gözleri ağlamaktan şişmişti. Belli ki gece hiç uyumamıştı:
"Sevda, bir şey soracağım sana."
"Evet, anne."
"Hepsi yalandı, değil mi?"
"Ne yalandı?"
"İşte, karı koca olduğunuz. Doğru söyle, yalan mıydı? Emrah dün bir "Evet." dedi bir "Hayır." dedi ama sen bana şimdi doğruyu söyleyeceksin."
Durdum, ne desem bilemiyordum ama bu benim hatam değildi. Bu kadına yalan söylemeyi kendime yakıştıramıyordum, usulca:
"Yalandı." dedim.
Nur Hanım yanıma oturdu, yüzüme bakmıyordu:
"Neden kızım? Hani seninle anlaşmıştık, her şeyi bana anlatacaktın?"
"Emrah yemin ettirdi anne, kendisi zamanı geldiğinde sana açıklayacakmış. Ben de onu kıramadım."
"Peki, birine söyledin mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇÜNCÜ ÇOĞUL YALNIZLIK
Ficción GeneralBüyük şehrin varoş mahallelerinde geleneksel bir aile ortamında büyüyen genç bir kızın öyküsü bu. Sevda'nın!.. Hayatını nice hedeflerle taçlandırma mücadelesine girmişken kapısına gelen kısmeti kovuşturmasına izin verilemezdi. Verilmedi de... Güçlü...