Yolculuk

120 12 4
                                    

Multimedyada Emily.

   Gözlerimi otel odasında açtım. Emily yine o meşhur matkap parmaklarını kullanmaya başlamıştı.
- Tamam uyandım. Fişini çek artık şu matkabın.
- Hadi kalk şu yataktan kahvaltı yapıp hemen çıkmamız lazım. Uzun süre burada kalamayız.
   Pekala. Derin bir nefes aldım. Neler olduğu kafama dank edince dün gecenin rüya olmadığını anladım. Bir derin nefes daha. Ayağa kalkıp banyoya gittim. Aynaya baktığımda ne kadar yorgun gözüktüğümü farkettim. Yüzüme soğuk suyu çarptığımda biraz daha kendime geldiğimi hissettim. Makyaj yapmakla uğraşacak ne vaktim ne de halim vardı. Gözüm küvete takıldı. Ahhh! İçine sıcak suyu doldurup rahatlamayı o kadar istiyorum ki! Üstüme şöyle bir göz atınca kıyafetlerimin biraz daha idare edebileceğini düşündüm. Ama okula gitmeden önce kesinlikle üstümü değiştirmeliydim. İlk etki önemli sonuçta.
- Dany!
   Emily'nin sesiyle düşüncelerimden kurtuldum. Çantamı koluma takıp peşinden yemek salonuna indim. Ouvv! Açık büfe!
- Nasıl acıktığımı şuan daha iyi anladım. Şu güzelliklere bak. Em hemen gitmek zorunda mıyız? Açık büfenin keyfini çıkarmak istiyorum.
   Emily bu tepkime gülerek karşılık verince bende güldüm. Bu hallerimizi özlemişim. Emily'nin dünden beri yaşadığı ani değişim ve sessizliğine alışmak zor geliyor. Hele anlattığı şeyler... Karakter olarak cadı olduğumu biliyordum ama gerçekten cadı olmak? Bunu sindirmem gerekiyor. Ama önce açık büfedeki lezzetleri sindirmek istiyorum.
- Sen neye gülümsüyorsun bakiyim?
   Elimde olmadan güldüğümü farketmemiştim.
- Cadılığıma, derken onun daha çok güldüğünü gördüm.
- Buna alışman zor biliyorum ama merak etme okulda daha kolay alışırsın. Ama Dylan ve yandaşları bizi bulmadan midemizi doldurup kaçmalıyız.
- Daha ne kadar kaçıcaz Em? Ben bu durumdan hiç hoşlanmadım. İnsanlardan kaçmak bana göre bir şey değil.
- Biliyorum D. Ama merak etme bu akşam hiç durmadan gittiğimizde sabaha okulda oluruz.
- Okul hakkında hiçbir şey bilmiyorum Em. Kesin rezil olucam. Zaten gücüm de yok.
- Tatlım daha 16 olmadın. Yarın saat 15:15 de gücüne kavuşacaksın.
   Saat ne alaka cidden? Bu kız benim bilmediğim çok şey biliyor.
- Neden 15:15?
   İşte beni şaşırtan bir cevap daha.
- Çünkü sen o saatte doğmuşsun.
- Hı? Sen bunu nerden biliyorsun? Benim hakkımda benim bilmediğim başka neler biliyorsun?
- Danielle Black. Kim olduğun hakkında hiçbir fikrin yok.
- Neden bana biraz fikir vermiyorsun o zaman?
Emily uzun bir süre düşündü. Ne söylesem diye düşünüyordu herhalde. Ya da beni nasıl geçiştireceğini. Sonunda cevap vermeye karar vermiş gibi derin bir nefes aldı.
- Dany, ben bu konuda sana pek bir şey söyleyemem. Çünkü tam bir bilgiye sahip değilim. Bana söylenilen tek şey seni iyi korumam gerektiği. Ve senin özel olduğun. Neden özel olduğunu ya da kim olduğunu bilmiyorum. Gerçekten. Eminim isteğin her şey okulda sana yönetim kurulu tarafından açıklanacaktır.
- Pekala madem öyle diyorsun. Bana biraz okuldan bahsetsene. Nasıl bir yer? Ne giyiliyor? Dersleri nasıl? Hocalar?
Bir nefeste sorduğum sorular yüzünden Emily bana elini kaldırarak beni durdurdu.
- Ovv Ovv yavaş gel kızım. Tek tek sor sorularını. Ya da ben sana kısaca özet geçeyim. Ama arabada. Hadi doyduysan kalk artık. Ben hesabı hallediyorum. Sen anahtarı al beni arabada bekle.
- Tamam patron, dedim ve bana attığı anahtarı havada yakaladım. Arabaya doğru yürürken şu iki günde hayatımın nasıl değiştiğini düşünüyordum. Arabanın olduğu yere yaklaşmıştım ki birden önümdeki gölgeyi farkettim. Bir kas yığını önümde dikiliyordu. Yandaşlar. Arabaya baktım. Çok uzak değildi ama koşmaya çalışsam bile beni kolayca yakalabileceğini tahmin etmek zor değildi. İçimden hadi Em gel artık diye yalvarıyordum. Adam bana ben ona bakarken gözleri kırmızıya döndü. Ciddi anlamda korkmuştum. Hey! Ben daha 16 yaşında(1 gün kaldığına göre 16 sayılırım) bir genç kızım. Tabiki bir kas yığınından korkuyorum. Hele de gözleri kırmızıysa!
- Danielle!
Emily'nin sesiyle farkında olmadan tuttuğum nefesimi verdim. Adam beni kolumdan yakaladı. Tam o anda adamın çığlık attığını duydum. Beni tutan kolundan kanlar akıyordu. Vampirlerin kanı da varmış demek ha? Şaşkınlıkla Em'e baktım. Elinde o ustaca kullandığı küçük bıçaklardan vardı. Fırlattığı ikinci bıçak ya da hançer herneyse adamın tam kalbine geldi ve adam yere yığıldı. Ben hala şaşkınlığımı üzerimden atamamışken Emily beni tuttuğu gibi arabaya koşmaya başladı. Ayaklarım benden bağımsız hareket ediyordu. Arabaya binince ne yapacağımı bilemeden Emily'e baktım. Az önce hayatımı kurtarmıştı.
- İyi misin? Dediğinde sadece başımı sallayabildim.
- Dylan'ın adamlarından biriydi. Bizzat kendisi bu tarafa gelmediği için şanslıyız. Korkma. Bundan sonra önümüze bir engel çıkmayacak. Söz veriyorum.
Bunu söyledikten sonra arabanın anahtarını çantasından çıkardığı küçük şişedeki sıvıya batırdı. Sonra anahtarı takıp çevirdi ve arabayı çalıştırdı. Arabanın bir anlığına da olsa parladığını gördüğüme emindim. Emily'e baktım.
- Oda neydi öyle? Ne yaptın?
- Bir tür koruma büyüsü. Bunu nasıl unuttum bilmiyorum. Daha önce yapmam gerekirdi. Ancak sadece arabanın içindekileri koruyor. Arabadan inmediğin sürece hiçbir güç sana zarar veremez. Yani yola çıkmaya hazırız.
- Eee peki. Artık sorularıma cevap alabilecek miyim?
-Çabuk toparladın bakıyorum? Tamam tamam cevap vericem. Öncelikle okulu görünce bayılacaksın! Harika bir yer.
Bir yandan arabayı sürüyor bir yandan okulu anlatıyordu. Gerçekten şimdiden merak etmeye başlamıştım. Eh forma giymeyeceğimi öğrenmek de okulu sevmeme sebep olmuştu tabi. Cübbe ve sivri şapka olayı gözümün önüne gelip duruyordu çünkü. Kendimi kesinlikle öyle hayal edemiyorum. Kocaman bir bahçesi varmış. Yatakhaneler kız erkek ayrı ve karşılıklıymış. Okula yatakhaneden bir koridorla geçilebiliyormuş. Bazı kitaplar almam gerekecekmiş falan filan.
- Bildiğin okul işte burayı harika yapan ne ki?
- Tabiki de büyü!
- Ah tabi haklısın.
- Biliyorum canım hala kulağa farklı geliyor ama yeni arkadaşlar edinip derslere girmeye başlayınca hele de güçlerini keşfedince okula bayılacaksın!
- Bende öyle umuyorum. Şey Em. Güçlerimi kullanmayı öğrenene kadar bana senin gibi dövüşmeyi öğretebilir misin? Geçen sene seni dinlemeyip dövüş klübüne yazılmadığım için pişman oldum.
Güldü. Yani bende olsam gülerdim. Bana ilerde nelerde karşılaşacağımı bildiği için dövüşmeyi öğrenmemi söylemişti ama ben gerek duymamıştım. Şimdi anlıyorum.
- Tabi öğretirim. Çok zor olmayacağına eminim.
- Umarım. Görünüşe göre buna ihtiyacım olacak.
Bir süre daha konuştuktan sonra gözlerim uykuya teslim oldu. Ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama uyandığımda hava aydınlanmıştı ve Emily arabayı kenara çekmiş uyuyordu. Yavaşça dürterek uyandırdım. Gözlerini açıp yüzüme baktı.
- Ah, hey. Biraz uyumak iyi geldi.
- Neden durduk? Geldik mi?
- Evet ama okula gitmeden bir yerde duş alıp kıyafetlerini değiştirmek istersin diye düşündüm.
- Ahhh kesinlikle beni çok iyi tanıyorsun, dedim ve gülümsedim.
Arabadan inip duş alabileceğimiz bir yer bulduk. Bir otel. Bir günlük kiraladık, eşyalarımızı bırakıp önce alışverişe gittik. İkimizde giyecek bir şeyler alıp otele döndük. Sıcak bir duş gerçekten iyi gelmişti. Önce ben duş almıştım çünkü hazırlanmam Em'den daha uzun sürecekti. Saçlarımı kurutup şekil vermeye başladım. Dalgalı bıraktığım saçlarıma hafif bir makyajla destek verdim. Abartılı giyinmek istemiyordum ama basit kalmakta istemiyordum. O yüzden kısa kollu beyaz bir gömlek ve siyah deri mini bir etek giymiştim. Ayağıma kırmızı topuklularımı da giyince aynaya baktım. Evet ne fazla ne eksik. Elime yeşil çantamı da aldığımda hazırdım. Emily'nin bana beğeniyle baktığını görünce kızardığımı hissettim. Oda çok hoş gözüküyordu.
- Eh anlaşılan güzel bir giriş olacak ha? Dedi.
- Hadi onlara biraz görsel şölen verelim, dedim gülerek. İçimdense heyecan dolu çığlıklar atıyordum.

Geliyorum Vitae...

Küllerimden doğmaya geliyorum...

VİTAE:Son UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin